Uzanmak bir yaşam biçimine dönüştürülebilir mi?

Uzanma Sanatı

Uzanma Sanatı

BERND BRUNNER

Çeviri: Zehra Aksu Yılmazer Can Yayınları

"Sıcakların iyiden iyiye bastırdığı şu yaz günlerinde rahat bir yere uzanıp Groucho Marx’ın 'Yatakta yapılamayan şeyler, yapılmaya değer değildir' cümlesiyle açılan bu kitabı okumak, yapacağınız en iyi şeylerden biri olabilir."

ECE KARAAĞAÇ

Yorgun bir iş gününün ardından eve döndüğünüzde ya da bütün gün evin işleriyle uğraştığınız yetmezmiş bir de çocuğunuzun peşinde koşturduğunuzda aklınızda dönüp duran tek bir fikir vardır: Şöyle güzelce bir uzanıp dinlenmek. Peki, sadece aceleci bir hayatın içinde bir kenara sıkıştırılmış kısa bir an mıdır uzanmak? Yoksa bir yaşam biçimine dönüştürülebilir mi?

Can Yayınları’nın Kırkmerak dizisinden çıkan Uzanma Sanatı yatay yaşama geçmek isteyenler için bir rehber niteliğinde.  Uzanmanın çoğu kültürde bir tembellik emaresi sayıldığı ve hor görüldüğü bir dünyada yazar Bernd Brunner uzanmayı bir sanat olarak tanımlıyor ve ona hak ettiği değeri geç de olsa iade ediyor. Brunner’in de kitabının giriş paragrafında söylediği gibi uzanmak aslında insanoğlunun en doğal pozisyonlarından biri ve uyumak gibi bir eylemle bütünleştiği için de bir bakıma zaruri. Fakat uzanmanın bir eylemsizlik hâli olduğunu söylemek de başlı başına bir hakaret olur. Oysa biz insanlar uzanırken uyuruz, düş görürüz, sevişiriz ya da düşünürüz. Gördüğünüz üzere zannedilenden çok daha aktif bir pozisyondur uzanmak.

Bernd Brunner de kitabında uzanma eylemini birçok açıdan ele almış: Konforlu bir yatakta uzanmak, plastik bir şezlongda güneşin altında uzanmak, birlikte uzanmak, biraz kestirmek, hatta uzanarak çalışmak. İnsanoğlu uzanmak ve uzanma araçları üzerine sandığınızdan çok daha fazla kafa yoruyor! Aksi hâlde ilkel şiltelerimizin ötesine geçemezdik. Oysa tarih boyunca insanoğlu yataklardan divanlara, şezlonglardan hamaklara, uzanmanın mekaniğiyle ilgilenen birçok araç geliştirdi. Peki, sadece bunlar mı? Elbette hayır! Muhtemelen hiçbir zaman aklınıza gelmeyecek birbirinden ilginç tasarımlara da yer verilmiş Uzanma Sanatı’nda.

Elbette uzanmanın tek amacı dinlenmek olmayabilir. Uzanma hâli çalışmak için de son derece uygun bir pozisyon.  İlk aşamada kulağa o kadar da mantıklı gelmediğinin farkındayım, fakat gün içinde uzun saatler boyunca masasının başında iki büklüm vaziyette çalışan beyaz yakalılar ne demek istediğimi daha iyi anlayacaktır.  Zira uzanmak, oturmanın aksine, yerçekimine dost bir pozisyondur. Uzun süre oturarak çalıştığınızda sırtınız kamburlaşır, beliniz ağrımaya başlar, omurlarınız birbirinin üstüne biner. Uzandığınızdaysa durum bunun tam tersidir; omuzlar ve bel gevşer, omurga rahatlar. Kısacası dikkatinizi önünüzdeki işe vermeye çalışırken sürekli araya giren bir ağrı olmaz. İnsanlık tarihindeki birçok önemli eser de uzanan kişiler tarafından meydana getirilmiştir. Kafanızı kaldırdığınızda sizi adeta çarpan Sistine Şapeli’nin o meşhur tavanı Michelangelo’nun uzun saatler boyunca sırt üstü uzanmasının meyvesidir. Benzer biçimde Marcel Proust’un da başyapıtını duvarlarını mantar panolarla kaplattığı odasında, meşhur pirinç karyolasında uzanırken yazdığı bilinmektedir. Sadece Proust değil, Mark Twain ve Truman Capote’un da uzanarak çalıştığı bilinen bir gerçektir. Capote bu gerçeği The Paris Review dergisine verdiği demeçte “Ben tümüyle yatay bir yazarım” sözleriyle doğrulamıştır.

Uzun lafın kısası sıcakların iyiden iyiye bastırdığı şu yaz günlerinde rahat bir yere uzanıp Groucho Marx’ın “Yatakta yapılamayan şeyler, yapılmaya değer değildir” cümlesiyle açılan bu kitabı okumak, yapacağınız en iyi şeylerden biri olabilir. İyi okumalar.