Özgürlüğün peşinde bir kadın…

Uyanış

Uyanış

KATE CHOPIN

çev. Burcu Şahinli Türkiye İş Bankası Yayınları 2020 5. baskı

Yayınlandığı dönemde ağır eleştiriler alan, ev işlerinden, eşinden ve çocuklarından uzaklaşmış, üstelik evlilik dışı bir ilişkisi olan Edna’nın “kendini bulma” öyküsünün anlatıldığı Uyanış, kadınlara zorla giydirilen “ev kadını” rolünü ve var olan toplumsal normları tartışır kıldığı için uzun yıllar adeta “lanetli” bir roman olarak görülmüştür.

AHMET EKEN 

Amerikan edebiyatının önemli yazarlarından biri olan Kate Chopin (1850-1904), özellikle kırsal kesimde yaşayan kadınların hayatlarını konu edinen, 19. yüzyılın ortalarından bu yana değişmeyen ve tabu sayılan konularda cesurca yazan bir yazar olarak kendisinden sonra gelecek olan feminist yazarlara öncülük eder.

İki roman ve yüzden fazla öyküye imza atan Chopin gerici ahlak anlayışına karşı duruşu ve özgürlükçü tavrı ile bir hayli tepki toplamış, eserleri yok sayılmıştır. Ancak 1940’larda eserleri yeniden basılmış, 1970’li yılların başında ise yayınlanmamış öyküleri ve günlükleriyle gündeme gelmiştir.

Chopin’in Uyanış isimli son romanı, zengin bir adamla evli, iki çocuk annesi ve güzel bir kadın olan Edna’nın tinsel ve cinsel uyanışını anlatmakta. Birey olarak kendini bulma yolunda ilerlerken “kadınlık”, “annelik” ve de “evlilik” kavramlarını sorgulamaya başlar. Kendisine dayatılan role karşı çıkan Edna, “ev hanımı” kavramını sorgulayarak özgürlüğü savunan, bağımsız bir karakter olarak yoluna devam eder.

Yayınlandığı dönemde ağır eleştiriler alan, ev işlerinden, eşinden ve çocuklarından uzaklaşmış, üstelik evlilik dışı bir ilişkisi olan Edna’nın “kendini bulma” öyküsünün anlatıldığı Uyanış, kadınlara zorla giydirilen “ev kadını” rolünü ve var olan toplumsal normları tartışır kıldığı için uzun yıllar adeta “lanetli” bir roman olarak görülmüştür.

Yayınlandığı sırada (1899) utanç verici bulunup kısa sayılamayacak bir süre görmezden gelinen Kate Chopin’in Uyanış isimli romanında, dayatılan yaşama “yeter” deyip hayatını yeniden şekillendirmeye uğraşan bir kadının öyküsünü okuyoruz. Edna Pontellier komisyoncu kocası ve iki küçük çocuğuyla birlikte maddi sorunlardan uzak bir hayat sürmektedir. Her yaz olduğu gibi o yıl da New Orleans yakınlarında Grand Isle’a gelirler ve Madam Lebrun’un pansiyonuna yerleşirler. Pansiyon sahibesinin oğulları Robert ve Viktor da oradadır. Yaz olduğu için annesine yardım eden ama bunun dışında New Orleans’da bir ticarethanede çalışan Robert kısa sürede Pontellier ailesiyle ahbap olur. Robert hayalperest bir gençtir, Meksika’ya gidip orada servet yapacağını söylemektedir.

Edna’nın kendisinin de nedenini bilmediği bazı sıkıntıları vardır. Bazen aile içi küçük bir sorun bile boğulurcasına ağlamasına yetmektedir: “Bilincin tanımadığı kısımlarından çıkmışa benzeyen, tarif edilemez bir sıkıntı tüm varlığını kaplar, içine belli belirsiz bir keder salar.” Bu yabancısı olduğu bir his, bir ruh halidir. Kocasıyla bir sorunu yoktur, kaderinden de şikâyet etmemektedir ama kederlenip ağlamaktadır!

Grand Isle’da banyo, John Genin, 1890,  New Orleans Sanat Müzesi.

Genellikle her yaz Grand Isle’da genç bir kızın veya bir dulun fakat sıklıkla ilgi çekici evli bir kadının refakatçisi olmakla tanınan Robert kısa zamanda Edna ile arkadaşlığını ilerletir. Sahile beraber inmeye, uzun sohbetler etmeye başlarlar. Bu ahbaplık çevrenin de dikkatini çeker! Hatta Edna’nın yazlıkta tanışıp arkadaş olduğu, “bireysel anlamda kendilerini yok etmeyi” ayrıcalık sayan kadınlardan Ratignolle, Robert’e Edna’dan uzak durmasını söyler. Ama değişen bir şey olmaz, ahbaplıkları giderek yoğunlaşır!

Edna her geçen gün evrendeki yerinin farkına biraz daha fazla varmaya, bir birey olarak kendisiyle ve çevresiyle olan ilişkilerini tanımaya başlar. Fakat bu “karman çorman, kargaşalı” bir süreç olacak, sıkıntılar yaşanacaktır.

Edna giderek Robert’i diğer kadınlardan kıskanmaya, ama daha ötesi gerekçesiz olarak onun yanından uzaklaşmasına tahammül edememeye başlar. Hep onun yanında olmasını ister. Kumsala gelmediği, onunla beraber denize girip yüzme dersi vermediği, sohbet etmedikleri zamanlar katlanılmaz hale gelmektedir. Sık sık bunun nedenini anlamaya çalışmaktadır. Fakat henüz kesin cevabı itiraf edecek kadar gücü yoktur. Bir akşam bir grup arkadaşıyla sahilde yürürken gruptan ayrılır ve denize yönelir. “Günün farkına varıp ilk kez kendi başına, cesaret ve özgüvenle yürüyen küçük bir çocuk gibidir”; yüzmeye başlar, korkusundan bir türlü öğrenemediği yüzmeyi başardığını, vücudunu suyun üzerinde tuttuğunu görünce açılır. Arkadaşları Edna’nın yüzme konusundaki sorunlarını bildikleri için şaşırırlar ama sahilde onu alkışlarlar ve hayranlıkla izlerler. Madam Pontellier bir korkusunu daha geride bırakmıştır.

Günler böyle geçerken bir akşam Edna akşam yemeği için pansiyonun salonuna gelir ve masada Robert’in Meksika’ya gideceğini öğrenir. Önce buna inanamaz, çünkü bütün sabahı beraber geçirmişler ama Robert Meksika’dan tek kelime bahsetmemiştir. Ona doğru bakıp sanki masada yokmuş gibi ne zaman gideceğini sorar. Ertesi gün olduğunu öğrenince, “olamaz” diye bağırır. Ancak olur ve servet edinme düşleri içerisindeki Robert, Meksika’ya gider. Edna’nın duyguları altüst olur. Sürekli yanında olan, görmek istediği ve onunla ilgili hayaller kurduğu Robert beklemediği şekilde uzaklara gitmiştir. Beraberinde yazın tadını götürerek!

Sezon sona erince kente dönülür. Ama Edna Robert’i unutamamıştır. Bir gün Robert’in annesi Madam Lebrun’a uğrar ve ondan mektup geldiğini öğrenir. İzin isteyip mektubu okuduğunda kendisiyle ilgili sadece bir not görür. Genç adam annesinden istediği takdirde yazın sözünü ettikleri bir kitabı ona vermesini yazmaktadır. Robert kendisine yazmadığı gibi, annesine gönderdiği mektubunda da küçük bir notla yetinmektedir!

Madam Pontellier’in şehre döndükten sonra da “aykırı” halleri son bulmaz. Örneğin kadınlar arasında bir kural haline gelmiş olan “konuk günü”nde evde oturup ziyaretçileri ağırlayacağına dışarıya çıkar ve dolaşır. Gelenler dönmek zorunda kalırlar. Eve dönünce durumu öğrenen kocası tepki gösterir. Kocalarıyla iş yaptığı için bu kadınlara saygı göstermesini, onları yok sayamayacağını söyler. Onlardan özür dilemelidir. Kocasının bu tepkisi üzerine Edna, “Of, aman!” diye bağırır, öfkesinden köpürerek neden bu işi bu kadar ciddiye aldığını, yaygara kopardığını söyler. Bu arada yemek de yanmıştır. İşlerin iyice sarpa sardığını gören Mösyö Pontellier masadan kalkıp evi terk eder. Madam Pontellier ise öfkesinden kristal vazoyu masadan alıp yere fırlatır, ancak bununla da yetinmez ve alyansını da parmağından çıkarıp yere atar!

Edna o günden sonra salıları misafir kabul etmeyi tamamen bırakır, “gelenlere de iadei ziyarete gitmez”, evi idare etmek için iyi bir ev hanımı olarak çırpınmaz, canının istediği gibi ve gelip geçici kaprislerine elinden geldiğince uyarak eve girip çıkar. Bu durum kocasının aklını başından alır, dehşete düşer, sonunda bir doktor dostuna durumu anlatacak ve ondan yardımcı olmasını isteyecektir. Doktorun yegâne tavsiyesi sabırlı olmasıdır!

Kate Chopin, 1876.

Bugünlerde yeniden resim yapmaya başlayan Madam Pontellier bunu sürdürmek niyetindedir. Gösterdiği kişiler resimlerini beğenir, hatta resim konusunda şehrin önde gelen isimlerinden Laidpore onu teşvik eder. Bu arada tatilde beraber oldukları ama ahbaplıklarının olmadığı müzik hocası Matmazel Reisz’i bulup görüşmeye başlar. Çevrenin sürdürdüğü yaşamı yadırgadığı “evde kalmış” kız onu dostça karşılar ve giderek arkadaşlıkları ilerler. Bazı günler Reisz piyanosunun başına geçip Edna’nın sevdiği parçaları çalar.

Bütün bunlar olup biterken Edna Pontellier’in aklında yeni bir düşünce daha şekillenmeye başlar: Evden taşınmak! Bu düşüncesini ilk kez Matmazel Reisz’e açar. Biraz şaşıran Reisz başka bir şehre gideceğini zannederek nereye olduğunu sorar. Edna “hayır” der ve devam eder:

İki adım öteye, hemen bir sokak ötede, dört odalı, küçük bir eve. Ne zaman önünden geçsem öyle şirin, öyle davetkâr ve huzurlu görünüyor ki… Kiralıkmış. Kocaman evin işiyle uğraşmaktan yoruldum. Hem zaten hiç evim gibi benimseyememiştim orayı (…) Bir dolu hizmetkâr gerek. (…) Uğraşmaktan bıktım.

Ancak bu cevap Reisz’i tatmin etmez ve “taşınmanızın asıl nedeni bu olamaz” diyerek sadede gelmesini ister. Edna önce kocasının parasıyla yaşamak istemediğini söyler ama arkadaşını hâlâ ikna edemediğini görünce de düşüncelerini açıklar:

Annemin mülkünden küçük bir gelirim var, babam her ay azar azar yollar. Kışın at yarışlarından epey yüklü bir meblağ kazandım, resimlerimi de satmaya başladım. (…) Az buçuk parayla, tek hizmetçiyle o küçük evde yaşayabilirim. (…) Bunun, özgürlük ve bağımsızlık hissinin beni mutlu edeceğini biliyorum.

Edna bunu henüz kocasına söylememiştir ama şehir dışındaki kocasına en kısa zamanda yazıp durumu bildirecektir. Ve bunu yapar, yine o mektupta evden ayrılmadan önce bir yemek verip durumu eşe dosta da anlatacağını da bildirir. Bundan sonra yapacağı taşınmaktır. Kocasının cevabını beklemeden işe girişir. Önce evi kiralar, ardından evdeki kendine ait olan bütün eşyaları toparlar. Bunlar kocasının cömertliği sayesinde değil, kendi çabalarıyla edindiği eşyalardır. Kalan bir iki eksiği yine kendi parasıyla almaya karar verir.

Kocası mektubu alınca “derhal itiraz ve protestosunu dile getiren” bir cevap yazar. Onun fevrilik edip harekete geçmemiş olmasını ummaktadır; her şeyden önce “insanların ne diyeceğini” düşünmesini rica eder. Bu uyarıyı yaparken aklından geçen bir skandal değildir, bu eşinin ya da kendisinin ismiyle asla bir arada düşünemeyeceği bir şeydir:

Düşündüğü yalnızca ekonomik itibarıdır. Pontellier’lerin işlerinin ters gittiği ve evlerini idare edebilmek için daha mütevazı bir ölçeğe geçmeye mecbur kaldıkları söylentilerinin çıkmasından korkmaktadır. Bu ticari beklentilerine büyük zarar verebilir.

“Zorunluluğun boyunduruğundan kurtulup ileri doğru attığı her adım onu güçlendirmekte, bir birey olarak geliştirmektedir”; artık başkalarının fikirleriyle yaşamayacaktır. Bir süre sonra Edna ailesinin yanında tatil geçirmekte olan çocuklarını ziyarete gider, beraberce kaldıkları çiftliğin civarında gezerler. Bu geziden çok mutlu olur. “Çocuklardan içi burkularak, yüreği sızlayarak ayrılır. (…) Çocuklar eve dönüş yolculuğu boyunca tatlı bir şarkı gibi belleğinde varlıklarını sürdürür. Gelgelelim, şehre vardığında şarkı ruhunda yankılanmıyordur.”

Yeni evine yerleşen Edna gelen ve gelebilen ahbaplarını ağırlamaya başlar. “Kötü şöhretinden” dolayı bazı kadın arkadaşları ona mesafeli durmaktadır. Örneğin bir zamanlar en yakın arkadaşlarından biri olan Madam Ratignolle ilk ziyaretinde ona şöyle der: “Sizi bir daha görmeye gelemem herhalde, bugün çok büyük ihtiyatsızlık ettim.”

Sıkıldıkça Matmazel Reisz’i ziyaret eden Edna bir öğleden sona ona gider, ancak arkadaşı evde yoktur. Anahtarın yerini bildiği için bu sorun olmaz ve girip içeride beklemeye karar verir. Beklerken kapı çalar, Edna da girmesini söyler ve açılan kapıdan içeriye Robert Lebrun girer. Heyecanlanan kadın bir feryat koparır: “Robert, siz ha!”

Ne diyeceğini, ne yapacağını bilemeyen genç adama Edna ne zaman döndüğünü sorar. Ve önceki gün döndüğünü öğrenince hayal kırıklığına uğrar, çünkü “şehre ayak basar basmaz ona koşacağını hayal etmiştir”. Bu şekilde başlayan görüşme Robert’in tatmin edici olmaktan uzak açıklamalarıyla devam eder. Sıkılan Edna gitmek için kalkar, ancak Robert evine kadar ona eşlik eder ve ısrar üzerine yemeğe kalır. Akşam Edna için hiçbir anlamı olmayan konuşmalarla devam eder.

Ertesi gün olanları düşünen Edna onun da kendisini sevdiğine ama çekingenliği yüzünden ona mesafeli durduğuna karar verir. Bu mesele zaman içerisinde çözümlenemeyecek bir konu değildir! Ama o gün Robert gelmez, Edna büyük hayal kırıklığına uğrar. Ertesi gün, ondan bir sonraki gün de ortalıkta görünmez. Her sabah umuyla uyanan kadın her gece hüzün içerisinde haber bekler. Arada bir aklına Robert’i aramak gelse de bunu yapmaz, hatta onunla karşılaşabileceği ortamlardan kaçar. Ancak bir gün gözlerden uzak, küçük bir parkta kitap okurken Robert’i karşısında bulur. Genç adam bir kez daha bahanelere sığınmak zorunda kalır. Edna onu bencillikle suçlar, sakladığı bir şey vardır, lakin giderek konuşmasının tonunu alçaltır, onu sıkmak istememektedir! Oradan beraberce Edna’nın evine gelirler. Lakin o sırada bir haber gelir, Madam Ratignolle hastalanmıştır ve Edna’yı görmek istemektedir. Edna gitmek için kalkar ve Robert’ten dönene kadar beklemesini ister. Ama döndüğünde kimse yoktur, kısa bir not bırakan genç adam onu sevdiğini tekrarlamaktadır.

Birkaç gün sonra Edna tatili geçirdikleri yere gider, sezon henüz başlamadığı için neredeyse kimse yoktur. Robert’in kardeşi Viktor pansiyonun verandasını onarmakta, kız arkadaşı ona yardım etmektedir. Edna, Viktor’a denize gireceğini söyler, suyun soğuk olması sorun değildir. Sahile yürürken “hayatta arzuladığı tek bir şeyin olmadığını”, bir gün Robert’in de onu yalnız bırakacağını düşünür. “Denizin hiç kesilmeyen sesi aklını çelmektedir”, soğuk suda biraz yürüdükten sonra yüzmeye başlar ve giderek sahilden uzaklaşır…