N. CAN KANTARCI
Alfa Yayınları 2020 696 s.
N. Can Kantarcı’nın, geçen yıl temmuz ayında çıkan Tepemizdeki Gölge adlı romanı, Kayıp Rıhtım’daki oylamada yılın en iyi yerli bilimkurgu romanı alanında ikinci oldu. Klasik edebiyattan bilimkurguya, distopyadan polisiyeye kadar birçok farklı anlayışın ve tekniğin barındığı Tepemizdeki Gölge, sadeliği ve anlaşılırlığı ile öne çıkıyor.
“Şimdi şöyle. En baştan başlayayım.”
Böyle başlıyor metin. Tepemizdeki Gölge, Mehmet Metin Kunduracı ve Sude Camihaksen’in terapiste gidip tüm olanları detaylarıyla anlatmasından oluşuyor. Tepemizdeki Gölge’nin sorumlusu olarak görünen bu iki karakter, günlük yaşamdan bir anda bilimkurgunun en ilginç hallerine geçişi akıcı, eğlenceli bir dille anlatıyor.
M. Metin Kunduracı alışveriş merkezinde mutfak robotu bakarken Sude Camihaksen’le tanışır. Bu tanışma güzel bir aşk ilişkisi olarak ilerler, ilk bölümlerde detaylarıyla anlatılır.
Samimi bir üsluba sahip olan yazar N. Can Kantarcı zekice yerleştirilmiş kelime oyunları, mizahı ve anıştırmalarıyla yerli bilimkurgu açısından önemli yenilikler sunuyor. Roman tek başına bilimkurgu özelliklerinden ziyade, “hayatı yeniden düşünmenin” metne dökülüşünü ifade ediyor.
Her şey en baştan anlatılıyor; gelişmeler, tanışmalar, robotlar, gizli örgütler, yapak zekâ geliştirme operasyonları ve cinayetler. Tepemizdeki Gölge sentezlenmiş bir macera eseri olarak karşımıza çıkıyor.
M. Metin Kunduracı yazar olmak isteyen, “kendi halinde biridir”. Ancak işler değişir. Romanın ilerleyen bölümlerinde zekice işlenmiş bağlantılar görürüz. Detaylar okuru bir anda bilimkurgu âlemine götürür.
Diğer taraftan ünlü edebi eserlere de anıştırmalar vardır. Söz gelişi –başta Uluscan adlı robot olmak üzere– kimi robotlar belirli biçimlerde Frankenstein’ın canavarını andırır.
M. Metin Kunduracı olayları bizzat etkiler. Ancak bütünlüklü bir bakışta, elinde olmayan bazı şeylerin olduğu da görülebilir. Bu bağlamda kişinin iradesini kullanma ölçüsüne ve kapasitesine dair de birçok soru sormamızı ister gibidir.
Soyadını aldığı meslek, kunduracılık, kişinin gelenekleri tarafından bastırıldığını ve hatta suiistimal ettiğini düşündürür. Babası M. Metin Kunduracı’nın da baba mesleğine devam etmesini, kunduracı olmasını ister. Kunduracılık mesleğinin romanda farklı bir rolü daha vardır; okur için ilginç bir ayrıntı sunar.
Can Kantarcı
Romanda öne çıkan şeylerden biri samimi bir dilin ne denli etkili ve kullanışlı olduğu. Yazar olabildiğince yalın bir dil kullanarak, tahlilleri ve anlatımı sürekli olarak okurun dünyasına taşır. Okurla işbirliği yapan bir roman olması Tepemizdeki Gölge’yi iyi bir okuma deneyimi yaşamak açısından önemli kılar.
Tüm bunlar olurken, günlük hayatın, sıradan bir insanın kendini bir anda nasıl bir dünyada bulduğuna şahit oluruz. Şaşkınlığı, umursamazlığı ve detaycılığıyla sempatik bir karakter olan M. Metin Kunduracı roman boyunca anlattıklarıyla kendini gözden geçirmiş olur. O yaşamı yeniden düşünür. Bizler de onun yeniden düşündüğü yaşama şahit oluruz.
“Şimdi şöyle, en baştan başlayayım” demesi M. Metin Kunduracı’nın nasıl biri olduğunu biraz da olsa anlatır. En baştan başlar; tüm bunların nasıl olduğunu, “tepelerindeki gölge’nin” başlarına neler getirdiğini anlatır.
Bir problemle karşılaşmıştır çünkü. Bunu anlamak, benimsemek ve olası çözümleri aramak için terapiste her şeyi anlatır. Anlatırken de yeni şeyler fark eder.
Yaşamı yeniden düşünen bir insanın anlattıklarından oluşuyor Tepemizdeki Gölge. Anlamlandırma çabasına okurları da davet ediyor. Tekniği ve anlatımıyla, yazar N. Can Kantarcı edebi ustalığını gözler önüne seriyor.
•