Alexandre Dumas, Tepedelenli Ali Paşa’yı anlatıyor…

Tepedelenli-Ali-Paşa

Tepedelenli Ali Paşa

ALEXANDRE DUMAS

çev. Didem Tuna Kırmızı Kedi Yayınevi 2020 230 s.

Üç Silahşörler, Monte Kristo Kontu, Kraliçe Margot gibi tarihî romanları halen ilgiyle okunan Fransız yazar Alexandre Dumas’nın (1802-1970) kaleme aldığı eser, Tepedelenli Ali Paşa, 18. yüzyılın ortasından itibaren Osmanlı İmparatorluğu’nun içine düştüğü durumu anlatarak başlar.

AHMET EKEN

Alexandre Dumas’nın kaleme aldığı tarihsel roman Tepedelenli Ali Paşa, Yanya Valisi Tepedelenli Ali Paşa’nın yaşam hikâyesini anlatmakta. Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde toprak ve güç kaybettiği, yerel idarelerin güçlendiği ve Balkanlar’da isyanların başladığı bir zaman diliminde geçen roman, hırslı, aynı zamanda acımasız Ali Paşa’nın otuz beş yıllık saltanatını ele almakta...

Osmanlı yönetimindeki Arnavutluk, Mora ve Yunanistan’ın birçok bölgesinde yönetimi ele geçiren, kendi dışındaki kişi ve güçlerle çıkarları olduğunda dost, olmadığında düşman olan, “eşkıyalık” ile “tiranlık” arasındaki yolu çok hızlı alan Tepedelenli Ali Paşa, sonunda hırsına yenilerek Osmanlı İmparatorluğu’na karşı isyan bayrağını açmış ve kaçınılmaz sona adım adım yaklaşmıştır. Dumas, Osmanlı’ya oryantalist bir bakış açısıyla yaklaşmış, küçümsemiş ve de ötekileştirmiştir. Osmanlı imgesi ise gerçek dışı ve abartılı olarak çizilmiş, sadece Ali Paşa değil, aynı zamanda Arnavutlar da gerçeklik dışı bir anlatımla kaleme alınmıştır. Ancak Tepedelenli Ali Paşa, roman kahramanlarının derinlikli ve ayrıntılı anlatımı ile Ali Paşa üzerine yazılmış olan diğer kitaplar içinde öne çıkmıştır.


Alexandre Dumas

Dönemin en verimli ve en tanınmış yazarlarından, Üç Silahşörler, Monte Kristo Kontu, Kraliçe Margotgibi tarihî romanları halen ilgiyle okunan Fransız yazar Alexandre Dumas’nın (1802-1970) kaleme aldığı eser,Tepedelenli Ali Paşa, 18. yüzyılın ortasından itibaren Osmanlı İmparatorluğu’nun içine düştüğü durumu anlatarak başlar.

Artık fetihler yapıp topraklarını genişletemeyen Osmanlılar yeni gelir kaynakları için imparatorluk içine dönmüşler, ellerindeki topraklarda yaşayan halkları insafsızca sömürmeye başlamışlardır. “Her halk meseleyi kendi konumuna ve karakterine en uygun şekilde ele alıp bazıları eylemsizliği, diğerleri ise şiddeti seçmiş”, parayla satın alınan makamlara gelen yerel yöneticilere karşı isyan etmiştir. Merkezden gelen yöneticilerin uygulamalarına karşı direnen vilayetlerden olan Arnavutluk, zaten yaşanan şartları, tarihi ve gelenekleriyle şiddetin hayatın değişmez bir parçası olduğu bir bölgedir. Burada her erkeğin saygınlığı cesareti ile orantılıdır.

Dumas, dönemin Avrupası’nda yaygın olan Osmanlı İmparatorluğu imajına uygun 'tarihî bilgileri’ verdikten sonra, sözü Tepedelenli Ali’ye (1749-1822) getirir:

İşte bu adamların içinde doğmuş, bu âdetlerin içinde büyümüştü. (…) Büyükbabası Muhtar 1716’da Türklerin Korfu’ya düzenlediği seferde ölmüştü… Ardında üç oğul bırakmıştı. (…) Aile Tepedelen’in zengin ailelerinden biriydi. [Fakat iki büyük kardeş mirası paylaşmak için küçük kardeşleri Veli’yi baba evinden atarlar] ve Veli yurdundan ayrılmak zorunda kaldı. Omzunda tüfek, kuşağında yatağan yola koyuldu, az gitti uz gitti, kâh pusuya yattı, kâh hücum etti, eline düşenleri kâh haraca kesti, kâh yağmaladı. (…) Birkaç yıl içinde büyük bir servet kazandı, çete reisi oldu. İntikam zamanının geldiği kanaatine varınca Tepedelen’e doğru yola çıktı ve baba evinin önüne dikildi. (…) Köşkün etrafını kuşattı ve dört bir yanı ateşe verdi. (…) Birkaç dakika sonra babasının tek vârisi ve Tepedelen’in hâkimi oldu.

Bundan sonra eski hayatını bırakan Veli evlenir ve çocukları olur. Bu çocuklardan birine Ali ismini verirler. Ali her şeye meydan okuyan, inatçı, isyankâr bir çocuktur. Onu bir yere kapattılar mı ya kapıyı kırıp veya pencereden atlayıp dışarıya çıkmakta, “şayet tehdit edilirse korkuya yenik düşüp teslim olmuş gibi görünmekte, istenen sözü verip ancak ilk fırsatta sözünden dönmektedir”. Annesi onda kendini gördüğü için Ali’yi çok sever ve giderek oğlunun servetini artırmak ve ona güç kazandırmak için her türlü ahlak dışı işi yapar. Veli’nin diğer cariyelerden doğma çocuklarını zehirler! Babasının ölümünden sonra ailenin başına geçen Ali bir süre sonra haydutluğa başlar, ancak şikâyetler artınca bölgenin paşası üzerine ordu gönderir ve direnmeye çalışan Ali’nin çetesi dağıtılıp kendisi de esir alınır. Ali paşaya yalvararak başını bu patırtıdan kurtarır. Bundan sonra bir süre resmî makamlarla iyi ilişkiler geliştirmeye çalışır, iyi davranışlarıyla dostlar kazanır. Kimi zaman ayaklanan Hıristiyanları, kimi zaman bölgedeki paşaların aralarındaki çatışmaları kullanarak ama kendisini saraya her zaman itaatkâr, sadık bir kul olarak göstererek sonunda Divan’dan ödülünü alır. Yollardan sorumlu paşa olmuştur, artık derbentler başbuğu olarak bütün Teselya Sancağı onun sorumluluğu altındadır.


Raymond Monvoisin’in “Ali Paşa ve Vassiliki” adlı tablosundan ayrıntı, 1832.

Ali’nin ilk işi kendisine sadık kalmış Arnavutlardan oluşan bir çete örgütlemek olur ve bunu yaptıktan sonra bölgede talan yapan Hıristiyan milislere karşı şiddetli bir savaşa başlar. Bölgenin yeni hâkimi yaptığı bu gibi işlerden sarayı da haberdar etmeyi ihmal etmez. Teselya bölgesini birkaç yıl böyle yönettikten sonra, gözünü komşu Yanya Sancağı’na diker, ama halihazırda orada bir paşa bulunmaktadır. Ali bütün yeteneklerini kullanıp bu paşayı da saf dışı eder ve Yanya’ya egemen olur. Gücünü kanıtlayıp artırmak için hemen yerel aristokrasinin üzerine gider ve onları etkisiz hale getirir. Kendisine sadık dağlı Arnavutları zenginleştirip Katolik Rum ahaliye dostlukla yaklaşır ve aristokrasiden boşalan yerlere onları yerleştirir.

Ali Paşa bunları yaparken oğullarını da ihmal etmez. Veli’yi Mora paşalığına, Muhtar’ı da İnebahtı paşalığına tayin ettirmeyi başarır. Ama “savaş zamanında bu tür şeylerle uğraşmamaları gerektiği bahanesiyle karılarını, çocuklarını ve hatta taşınır mallarını rehin tutar”.

Ali Paşa gücünü artırdıkça boyundan büyük işlere yeltenmeye başlar ve “Yunanistan Prensi olarak tanınmasını sağlayarak kendisini bağımsız kılma hedefi doğrultusunda Avrupa’nın büyük güçleriyle gizli müzakerelere başlar”. Ama bu hıyanet İstanbul’da duyulur ve mührünü taşıyan mektupları Divan’ın eline geçer. Pek çok kişi Ali Paşa’nın artık sonunun geldiğini düşünmektedir, fakat öyle olmaz. Paşa bir süre sonra mührünün çalındığını iddia edip çalanı bulur ve mahkemeye çıkartır, adam suçunu itiraf eder ama daha yargılama bitmeden, dava arasında suikasta uğrar! Böylece Tepedelenli şimdilik aklanmış olur.


Münif Fehim’in çizgileriyle Tepedelenli Ali Paşa.

O yıllarda genel olarak Balkanlar, özel olarak Yunanistan, Osmanlı Devleti’nden ayrılmak istemektedir. Her ne kadar Fransa’nın kendilerini desteklediğini bilseler de, en büyük güvenceleri Rusya’dan gelecek güçlü bir yardımdır. Ancak İngiltere, Rusya’nın bölgede etkisini artırmasına karşıdır ve öncelikle Osmanlı İmparatorluğu’nun bütünlüğünü korumasını istemektedir. İngiliz ajanları Ali Paşa ile buluşur ve Paşa, Parga karşılığında İngilizlere destek sözü verir. Parga, İngiliz birliklerine teslim olur ve Britanya Orta Elçisi, Parga ve topraklarının Osmanlı İmparatorluğu’na mutlak olarak bırakılmasını taahhüt eden bir antlaşmayı 23 Mart 1817’de İstanbul’da imzalar. Bu antlaşmadan yararlanan Ali Paşa, bir süre sonra istediği Parga’nın topraklarına el koyar ve yağmalayıp yerli halkı bölgeden kovar.

Artık paşa yaşlanmaktan endişe duymaya başlamıştır. Dumas romanı boyunca zalimliklerinden, ahlaksızlıklarından örnekler vererek (!) söz ettiği Ali Paşa’nın bu yılları için şunları yazıyor:

Kimi zaman Ali’yi ahiret korkusu sarıyordu. Ahirete baktığında gözüne korkunç görüntülerden başka bir şey takılmıyordu. (…) Yavaş yavaş derin bir batıl inanç içine düşmüştü. Etrafı kâhin ve müneccimlerle kuşatılmıştı, falcılara danışıyordu. (…) Venedik’ten mükellef bir laboratuvar ve kendisine ölümsüzlük iksiri üretmeleri için simyacılar getirtmişti, bu sayede gezegenlere uçacak ve felsefe taşını bulacaktı, ancak hiçbir sonuç alamayınca laboratuvarı yaktırıp simyacıları da astırdı.

Tepedelenli Ali Paşa’nın sonunu getiren olayları başlatan, İstanbul’da düzenlediği bir suikast girişiminin açığa çıkması olur. Ali Paşa’nın yaptıklarından yılan ve İstanbul’a iltica eden Başo Mehmet Bey’i öldürtmek amacıyla Ali Paşa fedailerini gönderir. Ama Başo Mehmet Bey suikasttan kurtulduğu gibi fedailer suçüstü yakalanır ve Yanya Paşası tarafından gönderildiklerini itiraf ederler. Olay saraya yansıyınca toplanan Divan, “Ali’nin saldırılarının bir dökümünü çıkarıp cezalandırılması için ferman çıkarır. Şeyhülislam da fetva çıkarıp tasdik eder. Buna göre, defalarca affa mazhar olan Tepedelenli Ali de padişaha karşı suç işlemiştir.”

Olaylar hızla gelişir, ilk olarak İstanbul’a hediyeler göndererek, yalvarıp yakararak bu sıkıntıdan kurtulabileceğini düşünen Paşa bunları yapar ama sonuç alamaz. Buna karşılık bir Osmanlı filosu Arnavutluk sahillerine gelir. Ardından oğlu Veli Paşa, Tırhala mutasarrıflığından azledilir. Paşa’nın buna cevabı elindeki kaleleri tahkim etmek olur. Rumeli Valisi de dahil olmak üzere bütün komşu paşalar Ali Paşa’ya karşı harekat başlatır. Durumu öğrenen Tepedelenli, Mora, Adalar, Sırbistan, Eflak ve Boğdan’da isyanlar çıkarmak üzere harekete geçer, onlardan destek sözü alır. Ali Paşa’yı da yanlarında gören Rum çeteler faaliyetlerini artırırlar.

Bütün bunlar Babıâli için fazla, hatta çok fazladır. Derhal Paşa’nın ve çocuklarının rütbeleri ve görevleri ellerinden alınarak Tepedelen’de oturmaları emredilir. Ali Paşa bu emre itaat etmez ama kısa zamanda tüm topraklarını kaybeder. Elinde yalnızca Yanya Kalesi kalmıştır ve oraya çekilir. Bölgedeki isyanlar nedeniyle Osmanlı ordusunun kaleyi kuşatması uzun zaman alsa da, sonunda askerler kaleye girerler. Ali Paşa kalenin yanında, göl üzerinde bulunan manastıra sığınır. Burada hâlâ affını beklemektedir ama öyle olmaz, görüşmeye gelen heyet ona idam fermanını getirmiştir. Her ne kadar dirense de sonuç değişmez.

•