MUSTAFA ÇEVİKDOĞAN
Can Yayınları
Bugün etrafımızda olan biten her şeyin neden artık olağan olduklarını sorgulamak üzere anlatıyor Mustafa Çevikdoğan. Hakikaten, bütün bu anormal şeyler neden bu kadar olağan?
İnsan yaşadığı trajik ya da kötü olaylarla eğlenebildiği zaman o olayların etkisi geçmiş mi demektir? Kim bilir… Fakat kaybettiğimiz bir insanı ağlayarak anmak yerine onun ardından gülümsemek, onunla yaşanılan komik şeylerin anlatılmasıyla teselli bulmak iyi gelir. Kahkaha bir süredir en güzel direnme biçimi hayatımızın. Çünkü tek tesellimiz her şeyin geçtiğine, geçeceğine, altüst olabileceğine –elbette iyi yönde– dair inançlarımız.
Yıllardır çeşitli dergi ve fanzinlerde öyküleri yayımlanan 1984 doğumlu Mustafa Çevikdoğan’ın ilk öykü kitabı Temiz Kâğıdı, okurla buluştu. On üç öykünün yer aldığı kitapta, Çevikdoğan okurunu bugünün gerçeğinden koparmaksızın şaşırtmayı başarıyor. Öyküleri okurken etrafımızı çevreleyen dünyanın içinde kaybolduğunuzun ayırdına varıyorsunuz. Okurken saçma olduğunu düşündüğünüz şeylerin sözüm ona sahici dünyada sahiden de olduğunu hatırlamak hafifçe sarsıyor üzerinde bulunduğunuz zemini. Gazetelerin ara sayfalarının kıyılarına köşelerine sıkıştırılan memleket hikâyeleri gibi öyküler. Evsiz bir adama ev hapsi cezası verilmesi ve o insanın gidip bir metrobüs istasyonunda günlerce öylece oturması ya da sihirli mantar yiyen ve ormanda kaybolan aile gibi… Memleketin kendisi absürd komedi misali bir dönemden geçerken, güldüğümüz ağlanacak müşterek hâllerimize bakıyor Çevikdoğan.
Mustafa Çevikdoğan’ın üslubu tam manasıyla kara mizah. “Çıkmaz demeyin şansınızı deneyin” şeklindeki millî piyango sloganı gibi, her an başımıza gelebilecek ve yıllarca anlatsak da başımıza geldiğine inanamayacağımız türden öyküler. Çevikdoğan bütün bu öyküleri, farklı anlatım yolları deneyerek anlatıyor. Yani bu öyküler hem aktardıkları meseleler hem de anlatım teknikleri itibariyle sizi hayatın bir ucundan bir başka ucuna savurmayı vadediyor.
İlk öykü depremle ilgili. Göçük altında kalan bir kişiye komut veren bir dış ses duyuyorsunuz. Sonra, bir sabah uyandığında evinin salonunun üçüncü nesil bir kahveye döndüğüne şahit olan Birgül’ün durumu şikâyet edecek hiçbir merci bulamayışında kayboluyorsunuz. Eski bir set işçisinin yine eski bir Türk filmi hakkında dolandıra dolandıra anlattığı uzunca bir hikâyeye ve “hey gidi günler hey” demesine çayınızı uzun uzun karıştırarak eşlik ediyorsunuz. Köşesiz görünen bir adamın bile aslında köşelerinin olduğunun bir anda ortaya çıkmasına ve insanların aslında çok da bilmediği şeyler hakkında aniden güruh hâlinde tepki göstermesine şahit oluyorsunuz. Beyaz yakalı bir kadının çalışma temposunun aslında hayatını nasıl ele geçirdiğini bir kez daha hatırlıyor, ne için çalıştığınızı bir kez daha sorguluyorsunuz. Ülkeyi karıştıracak bir kıvılcımın, otobüste ya da metrobüste sık sık söylenen “Beyler, arkaya doğru ilerleyelim” sözüyle parladığı bir gerginliğe şahitlik ediyorsunuz. Bir parkta karşılaşan yaşlı bir kadın ile genç bir erkeğin çok olağan bir sohbetini dinliyorsunuz. Bir kıraathanenin bir kafeler zinciri hâline dönüşmesinin kendince başarı öyküsüne “gıpta” ediyorsunuz. Bir zamanlar benzer mahalleleri olan bir semtte başlayan dönüşüme ve artık “o mahalle”ye ulaşımı engellenen semtin erkek çocuklarının kurdukları hayallere şaşıyorsunuz. Günlük rutinlerinin dışına çıkan ve sadece bir kere Cuma namazına gitmekten vazgeçen bir adamın o saatte birden yapacak hiçbir şey bulamayışına ve kendisini sorgulamasına şahit oluyorsunuz. Isırdığı dilinin çözüldüğünü ilk kez gören bir erkeğin kendini tutamayışını ve dilinin zembereğini koyvermesini şaşkınlıkla seyrediyorsunuz. Bağlaç olan de ve da’ların verdiği varoluş mücadelesinde nerede durduğunuza bir bakıyorsunuz.
Bugün etrafımızda olan biten her şeyin neden artık olağan olduklarını sorgulamak üzere anlatıyor Mustafa Çevikdoğan. Hakikaten, bütün bu anormal şeyler neden bu kadar olağan? Bir yerde birinci tekil şahsın anlattığı öyküleri, başka bir öyküde üçüncü tekil şahıs devralıyor, başka bir öyküde ise paragraflar ortadan kalkıyor.
Daha önce de çeşitli yayınlarda yayımlanmış öykülerin bir kısmının toplandığı bir kitap olsa da kendince oyunları olan ve yazarın arayışını ve çalışkanlığını gözler önüne seren bir öykü kitabı Temiz Kâğıdı. Günü, günceli ve hayatı kara mizahla anlatmaya ve sorgulatmaya uğraşıyor. Sosyal medya, kentsel dönüşüm, yalnızlık, hastalık ve sağlık, delirmek ve aklı sabit tutabilmek üzerine her yaştan insanlardan örnekler sunuyor. Çevikdoğan’ın hem farklı biçimleri hem de birbirine benzemeyen karakterleri anlatmaktaki hüneri bir hayli etkileyici. İnsan devamı gelsin istiyor...