ALİ ABADAY
Labirent Yayınları
“Seçilmişleri ben seçerim, yönetenleri ben yönetirim. Bana bakanın gözü kör, dokunanın eli taş olur. Tanrı yanıma yaklaşamaz.” Bu iddialı sözler Tanrıların Şatosu’nun akla belki de en çok kazınan cümleleri. Tanrıların Şatosu ise daha çok sinema yazılarıyla tanınan Ali Abaday’ın ilk romanı…
Ankara’nın henüz köy olmaktan çıkıp kentin bir parçası haline gelmeyi başaramamış bir mahallesinde bir meczubun öldürülmesiyle başlayan hikâye size sıradan bir cinayet romanıyla karşı karşıya olduğunuzu düşündürtmesin. Bu kitapta daha çok kan akacak, işler daha çok karışacak. Tanrıların Şatosu’nda daha birçok siyasi suikast, uluslararası casuslar ve pek çok komplo teorisi de var. Böylelikle roman bildik bir polisiye olmaktan çıkıp dünyada Dan Brown, Jean- Christopher Grange gibi örneklerine rastladığımız fakat ülkemizde pek yaygın olmayan bir tarza bürünüyor. Tanrıların Şatosu da benzerlerini aratmayacak kadar başarılı bir kurguya ve güçlü karakterlere sahip.
Kitabın isimsiz karakterlerinden olan ve makamıyla anılan Cumhurbaşkanı’nın suikaste kurban gitmesini takip eden bir dizi olayla yazar okurunun kurgunun içine iyiden iyiye gömülmesini sağlıyor. Her ne kadar kitabın başında kitaptaki bütün karakterler ve olayların kurgudan ibaret olduğu notu bulunsa da yazarın bazı karakterlere isim vermekten kaçınması ve bu karakterleri sahip oldukları makamlarla anması zihninizin bu boşlukları gerçek kişilerin görüntüleriyle doldurmasına sebep olabilir. Fakat yazar yine de verdiği röportajlarda romanındaki makam sahibi karakterlerin de tamamen kurgu olduğunu, gerçek devlet görevlilerine işaret etmediğini özellikle belirtiyor. Fakat bu tabii ki sizin mevcut durumda gerçek liderlerin başına gelebilecek böyle bir durumda dünyanın sürükleneceği kaos ortamını düşünüp ürpermenize engel değil.
Polisiye romanların genellikle sahip olduğu bütün olayların üstesinden gelen, bütün sorunları kendiliğinden çözen üstün kahraman karaktere bu romanda rastlamıyoruz. Her ne kadar kitabın ana kurgusu Toprak Kazak adlı Türk bir istihbaratçı üzerine kurulmuş da olsa, yazar yan karakterlerle gerek ana karakterini gerekse kurgusunu desteklemiş ve zenginleştirmiş. Böylelikle romanını gerçekçi bir düzlemde tutmayı da başarmış görünüyor. Ayrıca kitabın yan karakterler bakımından zengin oluşu ve bu karakterler arasındaki karmaşık ve kimi zaman da karanlık ilişkiler romanı daha derin ve sürükleyici bir hale getiriyor. Devletler üstü bir istihbarat birimine hizmet eden altı uluslararası casusun üç farklı ülkeye dağılmasıyla geniş bir coğrafyaya yayılan roman Ortadoğu çöllerinden Avrupa ülkelerine, oradan da Amerika kıtasına kadar uzanıyor. Romanını bu kadar geniş bir coğrafyaya yayan yazar karakterlerini bu mekânlarda dolaştırırken de hiçbir çekingenlik göstermiyor, dozunda kullanılmış mekân tasvirleriyle hikâyesine gerçekçi bir arka plan yaratmayı başarıyor.
Tanrıların Şatosu görünenin okuru peşinden sürüklemesi ve görünenin ardındakini düşünmeye sevk etmesi sebebiyle okunmayı muhakkak hak ediyor.
Ali Abaday ise bu ilk romanıyla genç bir yazar olarak gelecek vaat ettiğini ve takip edilmesi gerektiğini açıkça ortaya koyuyor