HİLMİ YAVUZ
Everest Yayınları 2021 64 s.
"Hilmi Yavuz’a göre 'insanı insan yapan bellektir.' İnsan ontolojik olarak belleğiyle müsemma ise, şiir nasıl geçmişe atıflar olmadan ilerleyebilir ki? Yavuz’un poetikasında metinlerarasılık temel bir kriterdir. Çünkü ona göre hafızası olmayan bir metin şiir değildir. Öte yandan metinlerarasılık Talan Şiirleri’nde bir iç süreç sorununa dönüşür. Talan Şiirleri kültür tarihiyle birlikte kendi tarihini de talan eden bir şairin bütün şiirlerine yazdığı bir sonsöz gibidir."
Harâbât ehline rûz-ı hesâbı anma ey vâiz
Bizüm hergiz bu varlık defterinde adumuz yokdur
Nevî
Ne inkırâz-ı bahâran ki hân-ı yağmâda
Şerâb mahzeni Cem’den sebû sebû dökülür
Yahya Kemâl
1
Hilmi Yavuz Türkçenin poetik tutarlılığı en sağlam şairlerindendir. Dolayısıyla Yavuz’un şiirlerini tek bir şiiri okur gibi okumak mümkündür. Son kitabı olan Talan Şiirleri’nde[1] Behçet Necatigil’in “şiir geçmişe atıflarla ilerler” düsturunu her zaman olduğu gibi yine takip eden Yavuz, geçmişe dair atıflarını bu sefer kendi şiir tarihini de kuşatarak gerçekleştiriyor. Bunu daha önce de yapmıştı şair. Ama Talan Şiirleri’nde adeta kendini okuyor Hilmi Yavuz. Ya da Bahadır Bayrıl’ın deyişiyle söylersek, “kendini talan ediyor”.[2]
“Bu son talanı ömrümüzün” diyen Hilmi Yavuz’un dizelerinde varlık “öyle kendisi ki artık/ Sarktığı uçurumlarda/ Bir zihin macerası olmuş…”[3] Bu yazıda, dünyayı da kendisiyle birlikte şiire dönüştüren bu büyük şairin son kitabı olan Talan Şiirleri; gelenek, lirizm ve derûn-î âhenk bağlamında kısaca irdelenecektir.
2
Hilmi Yavuz’un “şiir geçmişe atıflarla ilerler” düsturunu takip eden poetikası onun zamanı tecrübe etme tarzıyla da doğrudan ilişkilidir. Hilmi Yavuz geçmişi yeniden yaparak yaşar. “Geçmişle oynamak”tır bu. Geçmiş Yaz Defterleri’nde şöyle diyor Hilmi Yavuz:
“Daha önce de söyledim. Bir geçmiş özleminin ardına düşmüş değilim. Yeniden kurmak istediğim o günün, ‘o ân’ın hiçbir olağanüstülüğü yoktur; tersine, sıradan, her gün rastlanılabilecek olandır; nostalgia yoktur, yapılmak istenende! O durumu bir kez daha yaşamak değil, bir kez daha kurmaktır. Yaşanan (yaşanmış olan) elbette bir daha yaşanamaz; yeniden kurulur olsa olsa. Nostalgia’da yeniden yaşama özlemi vardır; benim yeniden kurma isteğimdeyse böyle bir şey yok… Geçmiş’e özlem değil, ‘geçmişi oynamak’ denebilir benimkisine; ya da ‘geçmişle oynamak’. Bunu Proust ve Bergson’un mémoire involontaire’ine karşıt bir mémoire volontaire olarak düşünmek de olasıdır.”[4]
Hilmi Yavuz şiirde de geçmişle oynar ve yazılmış metinleri yeniden, yeniden ve yeniden yazar. Bir nevi ve mecazen bir palimpsest gibidir onun şiiri. Ulaş Bager Aldemir’le yaptığı söyleşide de belirttiği gibi, Hilmi Yavuz’a göre “İnsanı insan yapan bellektir.”[5] İnsan ontolojik olarak belleğiyle müsemma ise, şiir nasıl geçmişe atıflar olmadan ilerleyebilir ki? Yavuz’un poetikasında metinlerarasılık temel bir kriterdir. Çünkü ona göre hafızası olmayan bir metin şiir değildir. Öte yandan metinlerarasılık Talan Şiirleri’nde bir iç süreç sorununa dönüşür. Talan Şiirleri kültür tarihiyle birlikte kendi tarihini de talan eden bir şairin bütün şiirlerine yazdığı bir sonsöz gibidir. Ayrıca Yavuz’un bu kitabı hem çocukluğa dönüş (sıla-i rahim) hem de talan metaforu bağlamında tasavvufa açılır.[6] Tam da bu noktada, çocukluğa dönüşün başta Georg Trakl olmak üzere, lirik duyarlılığı güçlü olan birçok şairde de söz konusu olduğu unutulmamalıdır.
Hilmi Yavuz’un zamanla kurduğu ilişkinin bir başka şiirsel tecessümü de tarihselliktir. Yaz Sohbetleri’nde tarihsel konjonktür ve şiiri arasında bir ilişki olduğunu söylemiş ve örneğin Mustafa Subhi Üzerine Şiirler ile Bedreddin Üzerine Şiirler’i böyle bir tarihselciliğin içinden bakarak konumlandırmıştı.[7] (Bu acaba Danto’nun tarihselci sanat anlayışı bağlamında da okunabilir mi? Belki de Yavuz estetik ölçütlerin de tarihselliğini öner sürmektedir.) Ayrıca Hilmi Yavuz için metinlerarasılık sadece gelenekle ilişki kurmanın bir biçimi değildir. Yavuz metinlerarasılığı bir medeniyetlerarasılık olarak da temellük eder ve sahih şiire bu yoldan ulaşır.
3
Hilmi Yavuz nasıl ki lirik duyarlılığı şeyleşmiş toplumsal düzenden kaynaklanan yabancılaşmaya karşı bir tepki olarak okuyan Adorno ile lirik şiirin temsiliyetsiz olduğunu iddia eden Paul De Man’ı telif ettiyse,[8]şiirinde de hüznü bir muhalefete dönüştürerek bireysel varoluşunu insanlıkla telif eder. Talan Şiirleri’nde, “zirâ cesediz artık, cesediz, hepimiz”, “kaba saba aşklara kaldık”, “bizden bir şeyler anlamaz oldular” ifadeleriyle açığa vurduğu yenilgi, aynı zamanda toplumsal konjonktürümüze ve hatta evrensel hâl-i pür melâlimize dair, çok güçlü ve tabiî olarak dolayımlı bir şiirsel yergiyi içermektedir. Bütün bunların yanı sıra, Yahya Kemal’in müzikalizminden farklı olsa da, kendisinin de yine Ulaş Bager Aldemir’le yaptığı söyleşide belirttiği gibi, şiirlerinde sağlam bir derûnî âhenk vardır Hilmi Yavuz’un. “talan ve ben” şiirindeki “öyleyim, öyle! ne var?” dizesinin o acılı ve öfkeli sesini duymamak mümkün mü? Özcesi, Talan Şiirleri, kendi şiirlerinde Gaybolan bir şairin ummanın en derinliklerinde bestelediği bir mûsıkîdir.
•
NOTLAR:
[1] Hilmi Yavuz, Talan Şiirleri, İstanbul: Everest, 2021.
[2] V. B. Bayrıl, “Kendini Talana Açan Şair”, Hürriyet Kitap Sanat, Sayı 220, 16 Nisan 2021.
[3] Ahmet Hamdi Tanpınar, Bütün Şiirleri, İstanbul: Dergâh, 2019; s. 81.
[4] Hilmi Yavuz, Defterler, İstanbul: Everest, 2020; s. 58.
[5] Ulaş Bager Aldemir, Hilmi Yavuz, “Hilmi Yavuz’la Revnâklı Bir Sohbet”, Hürriyet Gösteri, Ocak-Şubat-Mart 2021.
[6] Bu ilişkiyi fark etmemi sağlayan Batıhan Akgün’e teşekkür ederim.
[7] Hilmi Yavuz, Ercan Yılmaz, Aydın Afacan, Yaz Sohbetleri, İstanbul: Timaş, 2016; s. 14-15.
[8] Hilmi Yavuz, Edebiyat Okumaları, İstanbul: Timaş, 2015; s. 201-206.