Sokak-Kızı-Maggie

Sokak Kızı Maggie – Bir New York Hikâyesi

STEPHEN CRANE

çev. Nilgün Miler Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları 2020 112 s.

Amerikan gerçekçi edebiyatının kurucularından olan Stephen Crane’nin (1871-1900), Sokak Kızı Maggie isimli kitabında çıkışı olmayan bir dünyanın içerisinde yuvarlanan insanların hazin hikâyelerini okuyoruz.

AHMET EKEN

Roman, iki komşu mahallenin çocuklarının tutuştuğu “savaşın” tasviriyle başlıyor. Saldırıya uğrayan mahallesini koruyan küçük savaşçı Jimmie, her ne kadar hayli sopa yemişse de direnmiş, mahallesinin onurunu korumuştur. Ancak olaya büyük bir çocuğun müdahalesi ve ardından babasının gelmesi çocukların savaşının sonu olur. Jimmie, babasının peşine takılır…

Bir süre yürüdükten sonra “kapı aralığının bir sürü küçük çocuğu, sarsıntılı bir binadan çıkarıp sokağa ve kaldırım kenarlarına bıraktığı karanlık bir bölgeye” varırlar. Uzun flamaları andıran çamaşırlar yangın merdivenlerinden dışarı uçuşurken, kullanılmayan köşeler kovalarla, süpürgelerle, paçavralarla ve şişelerle doludur. Küçük çocuklar sokakta oynar veya savaşırken, taranmamış saçları ve biçimsiz kıyafetleriyle korkunç görünümlü kadınlar, korkuluklara dayanmış dedikodu yapmaktadır, dedikodu yapmayanlar da çığlık çığlığa bir kavgaya tutuşmuştur. “Kuruyup solmuş insanlar, boyun eğdikleri bir şeyin sebep olduğu garip halleriyle kuytu köşelerde oturmuş pipo içmekte”, pişen yemeklerden kokular yayılmaktadır.

Bir süre sonra “küçük bir kız ve ağlamaktan kıpkırmızı kesilmiş bebek yaşta bir oğlan çocuğu” Jimmie ve babasının yanına gelir, küçük kız ağabeyini kan revan içinde görünce, sitem dolu bir çığlık atıp çıkışmaya başlar: “Sürekli kavga ediyorsun Jimmie, biliyorsun ki sen eve böyle yarı ölü gibi gelince annem çok kızıyo, şimdi yine hepimiz bi araba dayak yiyeceğiz.” Ağabeyin cevabı, tersleyip, tokat atmakla tehdit etmek olur ve ağlamayı kesmeyince vurur. Sonunda baba sesini yükseltip kavgaya son verir.

Ancak her şey bitmiş değildir. Eve gelince bu sefer Jimmie’nin annesi bağırmaya başlayacak, seslerden ürken küçük çocuk ağlayacak, rahatsız olan baba “akşamları evde bir rahat yok, devamlı bi çocuk dövüyorsun. Bi rahat ver be!” diyerek, karısıyla kavga edecektir. Ağız dalaşına iri yarı ve içkili kadının yumrukları karışır. Bir köşeye sinmiş çocuklar, babalarının evi terk etmesiyle bitecek kavgayı korkuyla seyretmektedir. Sonunda sıra nihayet akşam yemeğine gelir. Bir tava patatesten oluşan yemek bitince, küçük kız Maggie sofrayı toplayıp, bulaşık yıkamaya başlar. Ancak bir tabak kırılır ve yeni bir patırtı başlar. Kadın kızıyla “ilgilenirken”, Jimmie de alt kattaki komşuya sığınır! Evinden gelen sesler bir müddet daha devam edecek, binanın diğer dairelerinden kapılarının önlerine çıkan komşular bu sesler hakkında yorumlar yapacaktır…

Kavgalar, gürültüler arasında yıllar çabuk geçer, babaları ve en küçük kardeşleri Tommie ölürken, Jimmie ve Maggie büyürler, anneleri de bağırmaya, kavga etmeye ve içmeye devam eder. Şöhreti yavaş yavaş büyür Jimmie’nin. Sık sık karakolluk olup mahkemelere çıktığı için tüm adliye personeli ona ilk ismiyle hitap etmeye başlar! Jimmie, sert bir delikanlı olur ve karşılaştığı insanların kendisinden daha iyi olmadığını görünce, dünyaya “bir nebze bile saygı” duymaz. Tek güvendiği bilekleridir. Uzun bir işsizlik döneminden sonra nihayet atlı araba sürücüsü olur. Ve kısa sürede kavgacılığı ile tanınır. Artık yoluna mani olduklarını düşündüğü yayalarla, iş nedeniyle diğer sürücülerle ve kendisine müdahale eden polislerle ağız dalaşlarına veya yumruk yumruğa kavgalara girişmekte ve sık sık tutuklanmaktadır. Hatırı sayılır bir sabıka kaydı oluşur.

 
Stephen Crane ve kitabının ilk baskısı.

Küçük kız Maggie, “bu çamur birikintisinin içinde serpilip gelişir ve bir gecekondu mahallesinden çıkabilecek en nadide, en harika ürün olarak yetişerek güzel bir kız” olur. Güzelliği özellikle mahallenin gençleri arasında konuşulmaya başlar. O günlerde ağabeyi Jimmie, ondan artık çalışmasını ister. O da şans eseri yaka ve manşet imal eden bir atölyede iş bulur ve “yüzleri memnuniyetsizlikten değişik tonlarda sararmış yirmi kızın oturduğu bir odada, bir tabure ve bir dikiş makinesi” başına oturur. Bir süre sonra bu işin kendisini boğmaya başladığını anlar. Yıllardır burada çalışan, hastalıklı, sıska, öfkeli, mutsuz kadınlardan birinin de kendisi olacağını düşünür. Patron, çalışanlara kötü davranmakta, sürekli bağırmaktadır. Kısacası Maggie için iş dayanılır gibi değildir.

Bir akşam Jimmie’nin arkadaşı Pete, eve gelir. Çocukluğunu bildiği Pete, büyümüş şık bir delikanlı olmuştur. “Kendine has tavırları, kişisel üstünlüğünün farkında olan bir adam olduğunu” göstermektedir. Gözlerindeki bakışta mertlik ve kibir vardır. Görmüş geçirmiş bir insana benzemektedir. Barmen olarak çalışmaktadır ve onlara “kafasını bozan müşterilere, hödüklere” neler yaptığını anlatır. Haddini bilmeyen züppelere haddini bildirmeye hazırdır. Maggie, Pete’den etkilenir ve ideal bir eş olabileceğini düşünmeye başlar. Pete de kıza ilgisiz kalmaz ve bir sonraki Cuma akşamı ona “çıkma” teklif eder. Maggie, sarsılmıştır, onun kendininkinden çok farklı yaşamını, kendisini beğenip, beğenmeyeceğini düşünmeye başlar. Pete’nin onu bu berbat hayattan kurtarabileceğini düşünür. Caddelerde gördüğü iyi giyimli, bakımlı kadınlardan birinin kendisi olduğu bir yaşamı hayal eder.

Pete, söz verdiği gibi Maggie’yi eğlenmeye götürür. Gittikleri yer “sarı ipekli kadınlar ve kel adamlardan oluşan bir orkestranın” popüler parçaları çaldığı büyük bir kulüptür ve kalabalıktır. Küçük masaların etrafında gruplaşmış insanlara pek çok garson içki servisi yapmakta, masaların aralarında dolaşan “Fransız şefleri gibi giyinmiş oğlan çocukları” pasta satmaktadır. Alçak tonda bir konuşma uğultusu, hafifçe duyulan bardak şıkırtıları ve bulutlar halinde dolaşan tütün dumanı arasında, hallerinden işten çıkar çıkmaz buraya geldikleri anlaşılan, elleri nasırlı, “kıyafetleri para kazanabilmek için çektikleri zorluğu yansıtan adamlar” pipo içmektedirler.

Pete ve Maggie, bir masaya yerleşip, siparişlerini verirler. Maggie, Pete’nin rahatlığından onun böylesi yerlere alışık olduğu sonucunu çıkarır. Ayrıca son derece kibar ve özenli davranmakta, tüm bunları onun için yaptığını düşünen Maggie de Pete’yi daha çok beğenmektedir. Bu arada sahne de hiç boş kalmaz, devamlı olarak birileri çıkıp sanatlarını icra ederler.

O akşamdan sonra Pete ile Maggie, daha çok görüşürler. Pete onu Central Park’taki hayvanat bahçesine, sanat müzesine, sinemaya ve tiyatroya götürür. Maggie, zavallı yoksulların bir kahraman tarafından kurtarılışını heyecanlanarak seyreder. Pete ile mesut zamanlar geçirmektedir. Ancak ailesi bu duruma büyük tepki verecektir. Jimmie, bir arkadaşının evine gelip kız kardeşiyle ilişki kurmasına isyan etmekte, “onu döğeceğim” demektedir. Annesi ise, “o kadar iyi yetiştirdiği kızının bunu ailesine nasıl yaptığını” anlayamamakta, lanetler okumaktadır!

Tabii ki komşular Maggie’nin yaptıklarına ilgisiz değildir. Apartmanından başlayarak tüm mahalle, küçük Maggie’nin yaptıklarını konuşmakta, dedikodular ağır kınamalarla sona ermektedir. Sonunda olanlara tahammül edemeyen Maggie, evinden kaçar ve gidip Pete ile yaşamaya başlar. Maggie, evi terk ettikten sonra, Pete olan bağımlılığı daha da artmış, bunu gören Pete de ona karşı daha umursamaz bir tavır içerisine girmiştir. Bir gece bulundukları lokale küstah görünümlü bir kadın gelir ve Pete kadını çok sıcak karşılar. Eski arkadaştırlar, kadın paralı zannettiği bir adamla başka yere gittiğinden bir süre görüşememişlerdir. Ama artık döndüğü için görüşebilecektir. Konuşmalar ilerledikçe Maggie, “Pete’nin bu kadına karşı bir teslimiyet havası içinde olduğunu sezer ve hayretler içinde kalır.” Pete ve kadın, döneceğiz diyerek lokalden çıkarlar ancak dönmezler. Maggie eve yalnız dönmek zorunda kalır.  

Baba evinde çok kötü karşılanan, alay konusu olan kız, Pete’den ayrılmak niyetinde değildir. Barmen olarak çalıştığı lokale gidip onu bulur. Ancak Pete, ona kötü davranacaktır. Maggie, gidecek bir yeri olmadığını söyleyince, “Cehenneme git!” diyerek bağırır. Uzaklaşıp giden Maggie, şehirde bir başına kalmıştır. Mekânı artık sokaklardır. Bir süre sonra ailesi öldüğünü öğrenir.

Gösteriş budalası Pete ise, uğruna Maggie’yi terk ettiği kadının ayyaş maskarası olmuş, barlarda saçmalamaktadır. Kadınların, içki ısmarladıkça saçmalıklarını dinler gibi yaptığı, sızınca terk edilen bir ayyaş…

Sokak kızı Maggie, Crane’nin ilk romanı. Romanın hikâyesi şöyle: Pek çok yayınevi, duygusal eserlere alışık okuyucuya hitap etmiyor diyerek, basmayı reddedince, yazar da kendi parasıyla bastırır. Ancak roman okuyucunun ilgisini çekmez. Sıkıntılı bir dönemin ardından yeniden kalemi eline alan Crane, çalışkan bir yazar olarak arka arkaya romanlar, öyküler, seyahat izlenimleri ve şiirler yazar. İspanyol-Amerikan ve Türk-Yunan savaşlarında gazeteci olarak bulunur ve ardında önemli bir külliyat bırakarak henüz 30 yaşında hayata veda eder…