Sibernetik girdap: Teknoloji ile değişen emek süreçleri Nick Dyer-Whiteford’un Siber Proletarya’sı üzerine notlar

Siber-Proleterya-Nick-Dyer-Witheford

Siber Proletarya: Dijital Girdapta Küresel Emek

NICK DYER-WHITEFORD

çev. Eylem N. Akçay Z Yayınları 2019 288 s.

Yeni teknolojiler kapitalizmi ve işçi sınıfını nasıl dönüştürüyor? Sık sık tekrarlanan işçi sınıfının öldüğü iddiaları neye dayandırılıyor? Yapay zekâ çağında Soma faciası nasıl mümkün olabiliyor? Sibernetik sermaye istihdam, ekoloji, düşmanlık ve varlık sorunlarını aşabilir mi?

ÖZDEŞ ÖZBAY

1970’lerden itibaren giderek hızlanan dijitalleşme bugün gündelik hayatımızın bir uzantısı oldu. Küresel sermaye hareketleri radikal biçimde hızlandı, dijital para birimleri ortaya çıktı, yapay zekâ ve otomasyon üretim süreçlerini domine etmeye başladı, wikileaks gibi sitelerde devletlerin ve küresel şirketlerin sırları kamuoyuna sızdırılabilir oldu, sosyal medya, kitlesel örgütlenme araçlarından biri haline gelirken, internete ulaşımı temel hak olarak gören yönetimler ortaya çıktı...

Siber Proletarya, dijitalleşme ve robotik alanlarında son birkaç on yılda yaşanan muazzam gelişmeleri emek süreçleri üzerinden ortaya koyuyor. Son yıllarda Marksist teori perspektifinden bu konuları ele alan  bazı önemli çalışmalar yayımlanmıştı: Ursula Huws’un makalelerden oluşan derleme kitabı Küresel Dijital Ekonomide Emek ve Christian Fuchs’un Dijital Emek ve Karl Marx gibi…

Fuchs, dijitalleşmeye değer teorisi üzerinden bakarak, dijitalleşme ile birlikte bir “karşılığı ödenmeyen emek” ortaya çıktığını ve bunun kapitalist sömürüyü dönüştürerek artırdığını ileri sürdüğünde, başta Guglielmo Carchedi olmak üzere çok sayıda Marksist tarafından eleştirildi. Ursula Huws ise, makalelerden derlediği Küresel Dijital Ekonomide Emek kitabında, çok daha dikkatli bir şekilde emek süreçlerindeki değişimi ortaya koymaya çalıştı.

Nick Dyer-Whiteford, bu konu üzerine yazan diğer Marksistlerden farklı olarak –sibernetik girdap adını verdiği– emek sürecinde yaşanan teknolojik dönüşümü ve bu dönüşümün neden olduğu toplumsal değişimleri analiz ediyor. Cep telefonları üretiminin izini sürerek Afrika madenlerindeki ve Çin’de bulunan –Apple’a iş yaptığı için çok bilinen– Foxconn fabrikasındaki çalışma koşullarını, Silikon Vadisi’ndeki sömürü ve adaletsizlik düzenini ve kapitalist üretim sürecinin uluslararası niteliğini gözler önüne seriyor.

Ancak Whiteford, pek çok araştırmacıdan farklı olarak, sınıf mücadelesi tartışmasını bu değişimlerin içerisine yerleştiriyor. Bunu da, 2011’de başlayan ve küresel bir eylem biçimini alan meydan işgalleri analizi üzerinden yapıyor.

Whiteford, yapay zekâ çağında dünyanın farklı bir yüzünü gösteren çarpıcı bir örnek olarak Soma faciasına yer veriyor. Bir yanda sosyal medyanın yoğun olarak kullanıldığı Gezi İsyanı, diğer yanda en basit güvenlik koşullarının bile sağlanmadığı Soma.

Whiteford, düşünce serüveni içinde kendisini “post post-operaismo” olarak tanımlıyor. Bir dönem Hardt ve Negri’nin İmparatorluk kitabındaki fikirlerden çok etkilenmiş olmakla birlikte, 2008 krizinin bu teoriye darbe vurduğunu anlatıyor. Hardt ve Negri, İmparatorluk’ta “maddi olmayan emek” süreçlerinde çalışanların giderek arttığını ve kapitalizmin kendi altını oyduğunu anlatıyordu. Ağa bağlı sistemlerin yaygınlaşması da sosyalizme giden yolu açıyordu. Ancak bu iyimserliğin 2008 krizinde yüzbinlerce genç beyaz yakalı işçinin işsiz kalmasıyla dağıldığını ifade ediyor yazar. “Post-operaismo” olarak tanımladığı  Hardt ve Negri’ye de artık bu nedenle katılmadığını söylüyor ve kendisini “çokluk” ve “işçi sınıfı” kavramları yerine “proletarya” kavramında daha ısrarcı olan bir “post post-operaismo” teorisyeni olarak konumlandırıyor. Whiteford,  sibernetiğin gelişimiyle birlikte “post-operaismo” yazarlarının maddi olmayan emeğin yükseleceği öngörüsünün aksine, gazetecilerin haber derleyicilerle, çevirmenlerin çeviri programlarıyla, hukukçuların içtihat tarayıcı uzman sistemlerle, fotoğrafçıların foto-botlarla, pop yıldızlarının sanal performansçılarla ve borsacıların yapay zekâlarla ikame edildiğini gösteriyor; bunun yanında ucuz emek gücü gerektiren ve yaratıcılık ile bilginin daha az kullanıldığı yeni yeni vasıfsız işlerin hızla arttığını vurgularken, bu gelişmelere bağlı olarak proleterleşmenin de hızlandığını aktarıyor.

Yazar, kitabın merkezine yerleştirdiği sibernetik girdap kavramını, girdabın farklı basınçlar nedeniyle bir döngü yaratarak etrafındaki hava veya suyu merkeze çekip daha sonra da dışarı atmasına benzeterek, girdap ile kapitalizmi bu analoji üzerinden kavramsallaştırarak birlikte okuyor. Girdap, insan emeğini kâr elde etmek için harekete geçirirken sibernetik alanındaki gelişmeler nedeniyle emeğin süreçten atıldığı bir çelişkiye dönüşüyor. Yani sibernetik bir yandan işçileri emek sürecine sokarken, bir kısmını da işsiz bırakarak dışarı savuruyor.

Sibernetik girdabın yarattığı çelişkiler her yerde yeni işsizler, göçmenler, yoksullar, yeniden proleterleşenler ve proleter olmaktan çıkan gruplar yaratıyor. Ancak değişen bu sınıf ilişkilerinin ortaya çıktığı en önemli mücadele döngüsü olarak 2011’de başlayan işgal hareketleri gösteriliyor. Hareketin orta katmanlardan proletaryanın farklı kesimlerine kadar herkesi içerisinde barındırdığını ve dolayısıyla çelişkili bir birliktelik yarattığını söylemekle birlikte, değişen sınıf bileşiminin işçi sınıfının bölünmüşlüğüne ve mücadelesine etkileri konusunda etkili bir yorumda bulunmuyor yazar. Daha ziyade, sosyal medyanın yarattığı mücadele olanaklarına ve sibernetiğin yarattığı fırsatların küresel proletaryayı birleştirme potansiyellerine vurgu yapıyor.

Yazar, kitabın son bölümünde argümanını kendi ifadeleriyle şu cümlelerle açıklıyor:

“Komünizm sermayenin yolundan başka bir yöne ayrılmadır, bir sapaktır. Bu kitabın temel argümanı, çağdaş sermayenin, değişir sermayenin yeniden üretimini (insan), gittikçe daha fazla kapitalist sınıfın kişiselleşmiş temsilcisi olduğu sabit sermayenin yeniden üretimine (makine) tabi kılmasıdır. Bu hızlanan bir harekettir, orta düzey siborg veya ortak yaşam evrelerinden daha yüksek düzey otomasyona doğru ilerler. Bu süreçte, ayrışmış küresel kuşaklarda çeşitli güvencesizlik, kayıtdışı çalışma, işsizlik ve yoksulluk biçimlerinde beliren artık-nüfusların yaratılması ayırt edici proleterleşme tarzı haline geldi. Sibernetik bir bağlamda, bu gidişat karşısındaki mücadeleler zorunlu olarak girdabın mevcut durumundan yola çıkarlar, ancak enine ve çapraz olarak da hareket etmeleri gerekir: yani sermaye ilişkilerinin feshedilmesi yönünde ve bununla beraber sabit veya ölü emeğin canlı emek üzerindeki hakimiyetinin son bulması yönünde.”

Whiteford’a göre sibernetik gelişmeleri kullanmayı gerektiren bir komünizm mümkün. Sibernetik sermaye istihdam, ekoloji, düşmanlık ve varlık sorunlarıyla karşı karşıya. Whiteford, istihdam sorununa odaklanarak, sermayenin nasıl artık-nüfus ürettiğini ve eşitsizlikleri artırdığını da ele alıyor. Ekolojik krizden kastı, kapitalizmin neden olduğu iklim krizi. Düşmanlıktan söz ederken, artan militarist rekabeti vurguluyor. Varlık krizi derken de yarı otonom otomatik sistemlerin giderek artan oranda yaşamımızı kontrol etmesinin yarattığı belirsizlik ve sorunları kastediyor. Tüm bunların iç içe geçtiği bir “genel kriz” döneminin yakın olduğunu ifade ediyor.

Yazar son bölümde, bir “post post-operaismo” olarak yeni bir İnsan Cephesi öneriyor. Eskiden komünistlerin faşizme karşı tüm sosyal güçleri Halk Cephesi’nde bir araya getirdiğini hatırlatarak, bugün sibernetik sermayenin yol açtığı küresel krizin büyüklüğüne karşı öneriyor bu ‘İnsan Cephesi’ni. Bu cephenin, proleterleşenlerle yeniden proleterleşen nüfus ve tehdit altındaki orta kesimlerle gelmekte olan yıkıma karşı ittifaklar kurarak aralarındaki bölünmeleri aşabileceğini iddia ediyor.

Sibernetik gelişimin kapitalizmi ve işçi sınıfını nasıl dönüştürdüğü konusunda oldukça ayrıntılı bilgilerle ve somut istatistik verilerle dolu olan Siber Proletarya, tartışmanın genel manzarasını çok iyi özetlerken, teknolojik gelişmeleri uluslararası iş bölümünün yeniden yapılanması üzerinden açıklıyor. Whiteford’un bu kitabı sibernetik gelişmeler sonucu işçi sınıfının öldüğü iddialarına karşı önemli argümanlar sunuyor.

 

DEĞİNİLEN KİTAPLAR