Graham Greene'in Vietnam öngörüsü

Sessiz-Amerikalı

Sessiz Amerikalı

GRAHAM GREENE

çev. Can Moralı, Mehmet Moralı Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları 2021 224 s.

Greene’nin Fransız sömürgeciliğini ve modern sömürgeci ABD’nin Vietnam’daki faaliyetlerini eleştirdiği Sessiz Amerikalı romanı aynı zamanda daha sonra ABD’nin Vietnam’da gireceği bataklığı öngörmesi bakımından da önem taşır.”

AHMET EKEN

Romanlarında modern dünyanın siyasi ve ahlaki sorunlarını konu edinen İngiliz yazar ve gazeteci Graham Greene’nin (1904-1991) Sessiz Amerikalı adlı romanı 1955 yılında yayınlandı. 1956’da Amerika’da yayınlandığında ise büyük tepkiler ile karşılandı. Romanın gördüğü ilgi üzerine Greene, uluslararası politika ve casusluk konulu romanlar yazmaya başladı. Sessiz Amerikalı 1958 ve 2002’de olmak üzere iki kez sinemaya uyarlandı.

1950’lerin başında henüz Birinci Çinhindi Savaşı (1946-1954) sürerken Vietnam’da geçen Sessiz Amerikalı, bir yandan ülkedeki savaşı anlatırken diğer yandan da İngiliz gazeteci Fowler, gizli görevdeki Pyle ile Vietnamlı Phuong’un aşk üçgenini konu edinir. Greene’nin Fransız sömürgeciliğini ve modern sömürgeci Amerika’nın Vietnam’daki faaliyetlerini eleştirdiği Sessiz Amerikalı romanı aynı zamanda daha sonra Amerika’nın Vietnam’da gireceği bataklığı ön görmesi bakımından da önem taşır.

1950’li yılların başında Vietnam, henüz uzun yıllardır çektiği acılardan kurtulmuş, Fransız sömürgeciler Vietnam’ı terk etmiş değildir ancak direnişçiler de savaşlarını sürdürmekte ve giderek daha etkin olmaktadır. Haber yapmak için Saygon’da bulunan İngiliz gazeteci Thomas Fowler, bir gün Vietnam’da ‘Amerikan Ekonomik Yardım Kurulu’ görevlisi olarak bulunan Aldens Pyle ile tanışır. Sessiz, mütevazı ve çok ciddi birisidir bu adam. Tanıştıklarından kısa bir süre sonra Pyle, ona York Harding’i okuyup okumadığını sorar. Fowler okumamıştır. Pyle ardından müsait bir zamanında onu Vietnam hakkında bilgilendirmesini ister.

İki yıldır ülkede yaşayan gazeteci, yeni arkadaşına Fransızların Hanoi ve tek kuzey limanı olan Haiphong’da takılıp kaldıklarını, eğer Çinliler Vietnam kuvvetlerine yardıma gelmezse bölgeyi ellerinde tutabileceklerini söyler. Burası savaşılması çok zor bir bölgedir. Ormanlarla, dağlarla ve bataklıklarla kaplıdır. Vietnamlı savaşçılar kolaylıkla gizlenebilmekte, çeltik tarlaları içerisinde köylü kıyafetiyle yaşamaktadır.

Saygon’un bulunduğu güneyde ise anayollar akşam saat yediye kadar Fransızların kontrolü altındadır ama akşam denetim gözcü kulelerine kalmakta, yediden sonra Vietnam savaşçıları ortaya çıkmaktadırlar. Bombalı saldırılardan korunmak için şehirdeki restoranların önünde demir kafesler bulunmaktadır. Ayrıca ülkedeki savaş ortamından yararlanan bazı silahlı gruplar da faaliyetlerini sürdürmekte, bazıları hizmetlerini para karşılığı satmaktadır. Fowler, “Şimdi de General Thé var. Cao Daist’lerin kurmay başkanıydı ama iki tarafla birden hem Fransızlarla hem de komünistlerle savaşmak üzere tepelere çekildi…” der. Pyle, arkadaşının sözünü keserek York’tan bir alıntı yapar: “Doğunun ihtiyacı olan şey bir üçüncü kuvvettir.”


Graham Greene

Fowler, Phuong isimli Vietnamlı bir kadın ile beraber yaşamaktadır. Bir akşam gazeteciler başta olmak üzere Saygon’da bulunan pek çok yabancının müdavimi olduğu Centinantal Bar’da otururlarken Pyle ile karşılaşırlar. Pyle onları masasına davet eder. Ona savaşın kızıştığı Hanoi’de ne olup bittiğini sorar. Ancak Fowler cepheye gitmediğini, Fransızların her defasında uzun bir uçak yolculuğu ile onları karargâha götürdüğünü, ardından da bir basın toplantısı yaptıklarını ve geri getirdiklerini, bundan da bıktığını belirtir, bu sefer davete katılmamıştır!

Grup daha sonra müzik dinleyip, dans etmek için bir başka lokale gider. Lokalde Phuong’un ablası Hei ile karşılaşırlar. Bu kadın için kardeşinin Fransız veya Amerikalı bir erkekle evlenmesi ve düzgün bir aile hayatına sahip olması önemlidir. Bu nedenle Pyle’ı dikkatle izler. Evli olan Flowler’ın aksine Pyle bekâr ve gençtir. Phuong ve Pyle o akşam arada bir dans ederler. Birbirlerinden hoşlanmışlardır. Bu görüşmeler günün birinde genç Amerikalının Fowler’e gelip, kıza ilgisini itiraf etmesiyle noktalanır! Pyle Vietnamlı kıza âşık olmuştur ve bunu önce İngiliz gazeteciye söylemesi gerektiğini düşünmektedir. O andan itibaren aralarında gizli bir rekabet başlar…

Bir süre sonra Flowler, savaşı daha yakından görmek için sıcak çatışmaların olduğu Hanoi bölgesine gider. O günlerde bir kez daha Vietminh harekete geçmiştir. Gördüklerini ve duyduklarının tersine açıklamaların yapıldığı Fransızların düzenlediği bir basın toplantısını izler. Fransız albay, saldırıların püskürtüldüğünü, Vietminh’e ciddi kayıplar verdiklerini açıklar. Kendi kayıpları ise ağır değildir! Uzun zamandır Vietnam’da bulunan Amerikalı bir gazeteci bunun üzerine “Albay bize ciddi ciddi düşmanın ölülerini saymaya vakit bulduğunu ama kendininkileri sayamadığını söylemek mi istiyor?” diyerek, Fransız makamlarının yalanını ifşa eder. Ortam bir anda gerilir. Sinirlenen albay sonunda kendini tutamaz ve Amerikalının onlara söz verdikleri yardımları yapmadıklarını söyler. Oysa Fransızlar kanlarını onlar için dökmektedir…

Fowler bu sıcak bölgeye yaptığı gezi sırasında sürpriz bir şekilde Pyle ile karşılaşır. Ekonomik yardım görevlisi o civarda faaliyet gösteren trahoma ekibini ziyaret için geldiğini söyler. Gazeteci bu gerekçeye pek inanmaz ama üstünde de durmaz. Vietnamlı kadın bir kez daha sohbetlerinin önde gelen konusu olur. Ancak Saygon’da Pyle ile ilgili bazı dedikodular dolaşmaya başlamıştır. Bir söylentiye göre gizli bir örgüte dahildir!

Bir sohbetlerinde Fowler’e Vietnam ile ilgili olarak; “halkın komünizmi istemediğini, Çinhindi’nin gitmesi halinde Siyam, Malaya ve Endonezya’nın da düşeceği ama Fransız sömürgeciliğinin bir çözüm olmadığını, yanlış politikalarının komünist savaşçıların işini kolaylaştırdığını” söyler.

Bir süre sonra Fowler yine sıcak bölgeye bir ziyaretinde kaza geçirir ve bacağı kırılır, uzunca bir zaman hastanede kalması gerekir. Eve dönüşünde karısından gelen bir mektup bulur, kadın mektubunda bir kez daha kocasının boşanma teklifini dini inançlarını ileri sürerek red etmektedir. Fowler, gelen haberi yumuşatarak Phuong’a söyler. Bu böyle devam ettikçe günün birinde Vietnamlı kadının Pyle’ın teklifini kabul edip gideceğinden kendisinin yalnız kalacağından endişe etmektedir. Üstelik kadını sevmektedir de…

Karmaşık duygular içinde savaşı izleyip, haber yapmaya çalıştığı o günlerde bir davet alır. Birileri kendisiyle görüşmek istemektedir. Beklendiği yere gider ve davetin sahipleri ona Pyle’ın oyuncak yapım malzemesi adı altında ülkeye bazı kimyasal maddeler ithal ettiğini, kanıtlarıyla gösterirler. Bunları görünürde kendi adına savaşan General Thé’ye verdiğini söylerler. Ayrıca Pyle dikkatli olursa iyi olacaktır! Fakat Pyle “üçüncü yol” politikasını sürdürmeye devam eder. Görüşmelerinden birinde Fowler’e General Thé’yi desteklemeyi sürdüreceklerini söyler, uzun vadede tek umutlarının Saygon’da sabotajlar düzenleyip sivillerin canını alan bu adamlar olduğunu itiraf eder. İktidara geldiği takdirde ona güvenebileceklerdir. Sivil kayıplar konusunda ise Thé’yi uyarmışlardır. Ayrıca Vietnamlılar Fransızlardan olduğu gibi onlardan nefret etmeyeceklerdir. Ölenler yalnızca savaş zayiatıdır ve doğru bir hedef uğruna, bir anlamda demokrasi için ölmüşlerdir!

Bütün bunlar olup biterken Phuong, Fowler’den ayrılıp Pyle ile yaşamaya başlar. Kız sonunda ablasının da telkinleriyle ona bir gelecek sunan adamı seçmiştir. Hemen evlenmezler ama Amerika’ya gider gitmez bunu da yapacaklardır. Ne var ki bunların hiçbiri olmaz. Fowler bir akşam Pyle’ı evine davet eder ancak Pyle beklenmedik şekilde ortadan yok olmuştur. Onu Fowler’de bulacağını zannedip gelen Phuong ile beraber vakit geçirirken kapıyı polisler çalar ve Fowler’ı emniyet müdürlüğüne götürürler. Gittiklerinde emniyet müdürü ona Pyle ile ilgili bazı sorular sormaya başlar. Tecrübeli gazeteci Pyle’ın başına ciddi bir şeylerin geldiğini anlar ve “öldü mü?” diye sorar. Evet, ölmüştür. Müdür cansız bedenini bir köprü altında bulduklarını söyler. Oysa “geceleri bu köprüyü geçmek güvenli değildir, çünkü şehrin karşı kıyısı karanlık çöktükten sonra Vietminh’lerin eline geçmektedir.” Bir süre polis merkezinde kaldıktan sonra Fowler ve Phuong gazetecinin evine dönerler.

Graham Greene okuyucusuna karşı şefkatli bir yazar, anlattığı öyküyü kara bir haberle noktalayıp, onu meyus etmiyor. Ve ilerleyen günlerde yaşanan iki güzel olaydan bizleri haberdar edip yüreğimize su serpiyor!...