LECIA ROSENTHAL
çev. Cemal Ener, Elif Okan Gezmiş Metis Yayınları 2018 440 s.
Walter Benjamin radyoculuğu sırf geçinmek için yaptığı işlerden biri olarak gördüğünden, Almanya’dan ayrılırken arşivini derleyip toparlamamıştı... Oysa Rosenthal'e göre radyo yayınları, Benjamin'in yazılarında asli bir yer teşkil ediyordu, "hatta en çok önemsediği yazılı yapıtlarının bazıları bir noktada şu veya bu biçimde, radyoda yayınlanmıştır."
Walter Benjamin’in muhtemelen diğer çalışmalarının gölgesinde kaldığı için az bilinen yanlarından biri de radyoculuğudur. Radyo tarihinin ilk dönemlerinde, 1927-1933 yılları arasında, Berlin ve Frankfurt radyolarında yayınlanan, bizzat kendisinin hazırlayıp sunduğu 80 civarında program yapan düşünür, Nazilerin iktidara gelmesiyle radyodan ayrılmak zorunda kalmıştır.
Elimizdeki çalışmayı hazırlayan Lecia Rosenthal “Giriş” yazısında, Benjamin’in radyoculuğu sırf geçinmek için yaptığı işlerden biri olarak gördüğünden, Almanya’dan ayrılırken arşivini derleyip toparlamadığını belirtir. Ancak kendisiyle aynı görüşü paylaşmayan (!) Gestapo, ardında bıraktığı tüm evraklar gibi onlara da el koymuş, tesadüfler sonucu bu belgeler kaybolmuş… Savaştan sonra Sovyetler Birliği’ne götürülen, 1960’lı yılların başında Alman Demokratik Cumhuriyeti’ne aktarılan ve Benjamin’in toplu eserlerini hazırlayan editörlerin görmesine ancak 1983 yılında izin verilen arşivde radyo metinleri de bulunmakta…
Kitaptaki metinlere baktığımız zaman bunların çoğunun çocuklara yönelik yayınlar olduğunu görüyoruz; yelpaze hayli geniş: Hızla değişmekte olan Berlin’in dili, insanları, yapıları, doğru ile yanlışın sınırlarını belirsizleştiren örnek üçkâğıtçılık, dolandırıcılık, sahtekârlık vakaları, Vezüv patlaması ve Mississippi Nehri’nin taşması, Lizbon depremi, Kanton’daki tiyatro yangını gibi felaketler, Bastille Hapishanesi vb…
Walter Benjamin
Radyo Benjamin’in ilk bölümünde yazarın, Berlin ve Frankfurt radyolarının gençlik saati için yazıp sunduğu, “çocuklar için radyo hikâyeleri”ni okuyoruz. İkinci kısmında ise radyo oyunları yer alıyor. Ayrıca kitabı hazırlayanlar, Walter Benjamin’in radyo ile ilgili yazılarını da çalışmalarına almayı ihmal etmemişler. Sonuç olarak düşünürün radyoyla ilişkisini tüm yanlarıyla görebiliyoruz. Yeniden kitabın “Giriş” yazısına dönersek, Rosenthal şöyle bir soru soruyor: “Benjamin’in radyo kariyeri ‘başarılı’ mıydı?” Cevabı hayli ilginç:
“Yaşamını ve işini tehdit eden (kendi tabiriyle) ‘yıkım’ ve ‘felaket’ten onu kurtarmayı başaramamış olsa da, radyo yayınları, yazılarında asli bir yer teşkil etmiştir. (…) En önemli gördüğü yazılı yapıtlarının bazıları bir noktada şu veya bu biçimde, radyoda yayınlanmıştır.”
Benjamin, programlarından bir tanesinde çocuklara eski ve yeni Berlin’deki sokak satıcılarını ve pazarları anlatıyor. Pazarcı kadınların çok özel kişiler olduğunu belirtikten sonra, “mallarını haftalık pazarlarda sergileme iznine yalnızca onlar sahipti ve çoğunlukla kendi yetiştirdikleri ürünleri satan köylü kadınlardı bunlar” diyor. Bir de işportacı kadınlar var ancak onların durumu çok farklı. Öncelikle kaliteli malları satmaları yasak, ayrıca “ticaret yapma iznine karşılık, her ay büyük mağazalar için yarım kilo yün eğirmek” zorundalar. Üstüne üstlük köylülerden mal almaları da yasak, sadece pazarın kapanış saatine doğru elde kalan malları toplamalarına izin veriliyor. Bu nedenle işportacı kadınların kazançları son derece düşük ve aileleriyle kıt kanaat geçinebiliyorlar.
18. yüzyılda bile devam eden bu durum, aile bütçesine katkı yapmak isteyen alt tabakadan pek çok kadın için yegâne seçenek olma özelliğini koruyor ve doğal olarak durmuş oturmuş bir “pazarcı kadın” kendisine işportacı denmesine çok kızıyor ve sert bir tepki gösteriyor, sövüp sayıyor. Bu olayla ilgili olarak yazarın ilginç bir yorumu var:
“Bunu her isteyen yapamaz, bu sadece hatırı sayılır ölçüde kabalık ve sağlıklı ciğerlere değil aynı zamanda geniş kelime dağarcığı ve özellikle de nüktedanlık gerektirir.”
Benjamin, daha sonra günümüze gelerek, geniş hal binalarından soğuk hava depolarından söz ediyor. Eski pazarcı kadınlarında günümüz de iş kadınları olarak faaliyetlerini sürdürdüklerini söylüyor.
Yazarın, radyoda anlattığı eski zamanlardan bir başka kasıt, sokak satıcıları, artık onlar da tarihe karışmıştır. Hanidir sokaklarda ne seyyar kitapçı kalmıştır, ne nota ve şarkı sözü satıcıları, ne ev temizliği için beyaz kum, ne gömlek yakaları için balen, ne de lekeler için ilaç satanlar. Ancak Berlin’de hâlâ sokaklarda kitap arabaları bulunmaktadır ve Benjamin, böyle bir arabanın sahibinin şu sözleri sarf ettiğini duymuştur: “Yeni Berlin’de de o eskisinden yadigâr çok şey saklı.”
Muhtemelen 1930 yılının eylül ayında yaptığı bir programda Benjamin, Berlin yaşamında son derece önemli bir yere sahip “Kiracı kışlaları” adı verilen yapılardan söz ediyor:
“Bugün anlatacaklarım (…) hepinizin bildiği şeyler, hatta bazılarınız bunları içeriden de tanıyor. İçeriden derken, sadece daireleri ve odaları değil, avluları da –Berlin kiracı kışlalarında art arda sıralanan ve sayıları bazen altıya varan avluları– kastediyorum. Berlin yeryüzünün en büyük kışla tarzı konutlarına sahip şehridir.”
Kiracı kışlaları kuruluşundan bu yana daima askeri bir şehir olan Berlin’de askerleri topluca bir yerde barındırmak amacıyla inşa edilmişler. Büyük Friedrich orduyu büyütünce eskiden olduğu gibi askerleri sivil vatandaşların evlerinde barındırmak mümkün olmamaya başlamış, o da kışlalar inşa ettirmiş ve askerler aileleriyle birlikte buralarda yaşamaya başlamışlar. İmparator 1758 yılında öldüğü zaman ardında sekiz kışla bırakmıştır.
Barınma sorununun askeri yanını bu şekilde çözen dönemin yöneticileri, şehir büyüyüp ortaya konut sıkıntısı çıkınca sivil halka da aynı modeli dayatmışlar. Yani şehri yatay eksende büyütmek yerine dikey eksende, gökyüzüne doğru geliştirmek. Böylece içerisine çok sayıda insanın tıkıştırıldığı, çok katlı binalar inşa edilmiş ve fazla gelir getirdiği için yenilerinin inşası için gereken arsaların fiyatları sürekli yükselmiş… İlerleyen yıllarda Berlin, içerisinde bol miktarda dairenin bulunduğu bir bloklar şehri olur. Bahçenin yerini sıkışık bir avlunun alabileceği, kalabalık yaşamanın neden olabileceği gürültü vb. sorunların bazı kuralların dayatılmasıyla çözümlenebileceği düşünülür!
Programın yayının sonuna doğru Benjamin bu mirastan nasıl kurtulabileceğiyle ilgili düşüncelerini söylüyor: “… yüzyıllar boyunca sabit ve değişmez yapıları ortadan kaldırarak, taşın yerini narin bir beton ya da çelik iskelet, kütleyi ve nüfuz edilmez duvarların yerini dev cam yüzeylerden oluşan cepheler, dört duvarın yerini derinlemesine yerleştirilmiş, açık merdivenler, platformlar, çatı bahçeleri…” almasıyla...
Bu tür binaların içlerinde yaşayacak olan insanları yavaş yavaş değiştireceğini, özgürleştireceğini ifade eden yazar, ekliyor: “Aynı zamanda daha az kavga edeceklerdir.”
Beş yıl boyunca radyoda, bazen tarihi bir olaydan, bazen edebi bir metinden bazen de bir düşünceden yola çıkarak hazırladığı programları çocuklara sunan, yine çocuklar için radyo oyunları, büyükler için de ibretlik radyo oyunları ve radyoyla ilgili düşüncelerini yazan Benjamin, “bu yeni medyanın öncülerinden birisi olarak, sürgün döneminde yazdığı büyük denemelerde ‘aurasal’ olmayan sanat yapıtı kuramının formüle edilmesini olanaklı kılan deneyimler edinmişti, (çalışmalarında) teknik yeniden-üreten aygıtından bir tüketiciler zihniyetinin sınırsızca oluşturulmasına karşı koymak ve dinleyiciyi programların biçimi sayesinde bağımsız üretimlere yöneltmek için yararlanmaya çalıştı.”[1]
Benjamin diyalog aracı olarak yeniden işlevlendirilmiş bir radyonun yayıncılar ile dinleyiciler arasındaki farkı kaldırabileceğini ve bunun “yeni bir halk sanatının örneği olacağını” düşünüyordu...
•
[1] Bernd Witte, Walter Benjamin: Yaşantı, çev. Mustafa Tüzel, Yapı ve Kredi Yayınları, 2018.