Guy Standing
Çeviren: Ergin Bulut İletişim Yayınları
"Küresel dönüşüm, 2008 krizi, emek esnekliğini yaratan şartlar, göçmenler ve istihdam politikaları gibi başlıklar çerçevesinde Avrupa merkezli olmak üzere prekaryayı bir olgu olarak ele alan iktisatçı Guy Standing’e göre bugün yeni sınıflardan oluşan bir dünyada yaşıyoruz."
Yıl 1989. Tekstil üretiminin merkezi sayılan İtalya’nın 180 bin nüfuslu Prato şehrine 38 kişilik Çinli bir işçi grubu gelir. Arka arkaya, mülkiyeti Çinli göçmenlere ve onlarla bağlantılı birkaç İtalyan’a ait olan konfeksiyon üretim merkezi kurulur şehirde. Ardından çalışma izni olmayan binlerce Çinli işçi getirilir. İlk yıllarda Çinlilere “müsamaha’’ gösterilir zira ucuz işçi gücü ekonomiye can suyu olmuştur.
2008 yılında şehirde kayıtlı Çinli firma sayısı 4.200, işçiler ise 45 bini bulmuştur. Günde bir milyon kıyafet üreten bu işçilerle Prato’da dünyayı 20 yıl boyunca giydirmeye yetecek kıyafet üretilmektedir. Derken küresel finansal kriz kapıyı çalar. İflaslar artar, işsizlik tırmanır. Berlusconi hükümeti Çinlilerin çalıştığı atölyelere gece baskınlar yapmaya başlar. Aynı tarihlerde bölgede üreyen Çin mafyası ise İtalyanlarla birlikte olup İtalya’nın altyapı yatırımlarında söz sahibi olmaya başlar. Çin elçisi yaşananların Nazi dönemini anımsattığını söyleyerek ülkeden ayrılır. Fakat Çin hükümeti göçmenlerin iadesi konusunda parmağını bile oynatmaz. Prato, küreselleşmenin çelişkilerinin sembolü halini alır. Çinlilerin çalıştığı atölyeler pıtrak gibi büyümeye devam ederken İtalyanlar güvencesiz işlerde çalışmaya başlar. Bölgede mafya ilişkileri bir örümcek ağı gibi yavaş yavaş örülür. Sonrası malûmunuz. Herkes mağdurdur ve dünyayı giydiren Prato kenti “prekarya’’nın doğum yeridir artık…
Guy Standing’e göre artık tehlikeli bir sınıf bu, çünkü prekarya içindeki kişiler birtakım kirli odakların sesini dinlemeye, oylarını ve paralarını giderek nüfuzu artan siyasi bir platforma vermeye meyilli.
İngiliz iktisatçı, akademisyen Guy Standing’in kısa bir süre önce İletişim Yayınları’nca basılan Prekarya: Yeni Tehlikeli Sınıf adlı kitabının en çarpıcı bölümlerinden birini yukarıda kısaca özetlemeye çalıştım. Peki, neyin nesi bu prekarya? Nasıl büyüyor? Kimler bu “küreselleşmenin çocuğu’’ denilen yeni sınıfın mensupları?
Emek piyasası esnekleştikçe, herhangi bir iş güvencesi ve dolayısıyla istikrarı olmayan, tüm dünyaya yayılmış milyonlarca insan, işçi ve onların ailelerinin oluşturduğu devasa bir yeni sınıfta söz ediyoruz. Guy Standing’e göre artık tehlikeli bir sınıf bu, çünkü prekarya içindeki kişiler birtakım kirli odakların sesini dinlemeye, oylarını ve paralarını giderek nüfuzu artan siyasi bir platforma vermeye meyilli. Bu sınıfın oluşmasında bizatihi neoliberal politikalar baş tetikçiliği üstleniyor.
“Berlusconi, Sarah Palin gibi neofaşist politikacılar tehlikeli bir sınıf olan prekaryayı kendilerine çekiyorlar’’ diyor yazar ve rahatlıkla mevcut Türkiye siyasetine de uyarlanabilecek şu tespiti yapıyor: “Merkez sağ partiler seçmenlerin kaybetmemek için giderek sağa kayarken, merkez sol kan kaybettiği gibi bir nesile dönük inandırıcılığını yitirmek üzere…”
Küresel dönüşüm, 2008 krizi, emek esnekliğini yaratan şartlar, göçmenler ve istihdam politikaları gibi başlıklar çerçevesinde Avrupa merkezli olmak üzere prekaryayı bir olgu olarak ele alan Guy Standing’e göre bugün yeni sınıflardan oluşan bir dünyada yaşıyoruz. Tepede az sayıda ancak inanılmaz zengin küresel vatandaşların meydana getirdiği, Forbes listesinden inmeyen bir “elit’’ sınıf var ve evrene hükmediyor. Elitlerin altında ücretli izinlerin ve şirketlerin verdiği sosyal hakların keyfini çıkaran “maaşlılar’’ var. Bunlar büyük şirketlerde, devlet ve kamu kuruluşlarında istihdam ediliyor. Maaşlıların yanında “profisyenler’’ (profesyonel+teknisyen) var. Bunlar danışman veya kendileri için çalışan küçük bir azınlık. Profisyenlerin altında el emeğiyle çalışan ve giderek daralan işçiler yer alıyor. Bu dört grubun da altında bir tarafta işsizler ordusu bir tarafta da “prekarya” adı verilen ve giderek büyümekte olan bir sınıf yer alıyor. İlk defa 1980’lerde Fransız sosyologlar tarafından “geçici ve mevsimlik işçi’’leri tanımlamakta kullanılan prekarya bugün, insanların geçici işlerde çalışmasından çok güvencesiz varoluş anlamına geliyor. Düzenli olarak düzensiz işlerde çalışan bir sınıf diyebiliriz buna.
Memlekette Özal ile başlayan liberal açılımın mirasçısı olan zihniyet bugün duble yollarla, köprü ve kavşaklarla, tarım arazileri üzerine kondurulan HES’ler ve maden ocaklarıyla ekonomik kalkınmadan bahsederken, toplumun önemli bir bölümü de giderek prekarya’ya dönüşüyor.
Standing’in kitabı zihin açıcı olduğu kadar, böyle bir somut bağlamı olmasa da, Türkiye’deki istihdam politikalarına dair çok sınırlı platformlarda tartışılan meselelere dair soruları tetikliyor. Memlekette Özal ile başlayan liberal açılımın mirasçısı olan zihniyet bugün duble yollarla, köprü ve kavşaklarla, tarım arazileri üzerine kondurulan HES’ler ve maden ocaklarıyla ekonomik kalkınmadan bahsederken, toplumun önemli bir bölümü de giderek prekarya’ya dönüşüyor. Buyurun size en yakın tarihten bir örnek: Soma. 301 maden işçisinin hayatına mâl olan facianın ardından kaçımız geride kalan madencilerin ve ailelerinin yaşamaya nasıl devam ettiğini umursuyor? Emeklilik vaat ettiği için sözüm ona güvenceli işin diyetinin madende ölüm olduğu bir sektörde, işçilerin sistematik olarak geçici işlere, hatta daha kötüsü işsizliğe mahkûm edilmesini toplumca dert edinebiliyor muyuz ?
Prekarya olgusu, aslında sadece toplumun en dibinde yaşayanların değil, giderek çoğalan orta sınıf şehirli kesimin de yakın gelecekteki en önemli derdi olacak gibi görünüyor. Her an işten atılırım korkusu yaşayan beyaz yakalılar, plazalarda gün ışığı görmeden çalışmaktansa gönüllü olarak sistem dışı olmayı seçenler, çocuklarının okul taksitleri için emeklilik yaşı geçse de düşük ücretlerle çalışmaya talim edenler… Galiba prekarya gerçekliğiyle er ya da geç tanışma ihtimalimizin hiç de az olmadığını fark etmenin zamanı geldi de geçiyor.