RİNALDO MARMARA
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları 2020 296 s.
Son yüzyılda sayıları giderek azalmış, günümüzde ise tamamen kaybolmuş bir topluluk olan Levantenler (özellikle de Galata ve Pera'da yaşayanları) üzerine yapılmış olan bu çalışma, az bilinen ve az incelenmiş bu konu hakkında bilgilendirici bir girişim...
Yazar Levanten terimini şöyle tanımlıyor: “Her milliyetten ve her dinden, Doğu Akdeniz de, özellikle İstanbul’da ve İzmir’de doğmuş olan ve burada yaşayan (yabancı bir ülkenin uyruğu kişilerdir). Terimin dar anlamıyla Levanten, Osmanlı İmparatorluğu içinde yabancı tabiiyeti olan Latin Katolik’tir.” Ne batılı ne de doğulu olan ama her iki kültürden de etkilenerek kendi kültürlerini oluşturan Levantenler, imparatorluğun uygun ortamında varlıklarını sürdürüp, geliştirebilmişler…
İstanbul’daki Levanten toplumunun kökenleri hayli eskilere dayanıyor. 10. yüzyıldan itibaren ticari sebeplerle Bizans başkentine yerleşmeye başlayan İtalyan veya İtalyan olmayan batılılar bu topluluğun temellerini atıyorlar. Venedik, Cenova, Amalfi, Pisa, Floransa, Ancona, Ragusa, Provence, İspanya veya Almanya’dan gelen insanlar zaman içerisinde resmi bir statü kazanırlar. Yazara göre “Mayıs 1082’de İmparator I. Aleksios Komnenos tarafından Venediklilere, resmi bir belgeyle de onaylanan Konstantinopolis’te bir mahalle hakkı verilmesi, İtalyan kolonisinin oluşmasının işaretidir.” Bu mahalle hakkı, söz konusu yerde depolar, dükkânlar, evler, kilise, şapel, mezarlık gibi çeşitli hayır işleri için mekânlar edinme imkânını da beraberinde getiriyor.
Başlangıçta şehrin Levanten toplumu Bizans surlarının etrafında, limana yakın Bahçekapı, Balıkpazarı kapısı, Zindankapı gibi Haliç kıyısındaki semtlere yerleşiyor. “İmparatordan mahalle kurma hakkı elde eden her Latin kolonisi, bu üç kapının güzergâhında şehrin surları içerisinde kalan merkezi bir binaya” sahip ve binanın uzantısında da rıhtım ve iskele bulunuyor.
1900'lerin başında İstiklâl caddesi (Pera).
Levantenlerin tarihi Bizans döneminde hayli hareketli, zaman zaman birbirleriyle çatıştıklarını görüyoruz. Örneğin, 1162’de Pisalılar şehirdeki Cenevizlileri kovup, mahallelerini yağmalıyorlar. Benzer bir olay 1182 yılında bir daha tekrarlanıyor ve bazı kaynaklara göre 6 bin kişi ölüyor. IV. Haçlı Seferi sırasında Bizans’ı ele geçirip burada Doğu Latin İmparatorluğu kuranlara karşı Bizans’ın yürüttüğü mücadelede onun yanında yer alan Cenevizliler, Bizans’ın zaferinden sonra Venedikliler aleyhine önemli bir güce sahip oluyor. 1261 yılında Bizans İmparatorluğu ile yaptıkları bir antlaşma, Venedik Cumhuriyeti tüccarlarının Bizans topraklarında ticaret yapmasını yasaklıyor…
13. yüzyılın ikinci yarısında ve 14. yüzyılın başlarında Bizans içerisinde rakiplerine karşı güçlenen Cenevizliler, 1303 yılında Galata’daki mahallelerinin sınırlarını belirleyen yeni bir imtiyaz elde ediyorlar ve bu antlaşmadan sonra, Galata’daki Ceneviz mahallesi etrafı surlarla çevrili, savunması güçlendirilmiş bir yer haline geliyor. Bu gelişme, Levanten toplumun dini, ticari ve kültürel hayatının giderek daha fazla Galata’da yoğunlaşmasıyla noktalanıyor.
Yirminci yüzyıl başında Galata.
İstanbul’un Osmanlı tarafından alınması, Levanten ya da Latin cemaatinin yaşamında önemli değişikliklere neden oluyor. Yazarın fetihle beraber cemiyetin tarihten silindiğini ifade ettiği satırları okuyoruz:
“Fetihten hemen sonra, Latin cemaati (…) onu oluşturan iki farklı yasal unsuru gözeterek yeniden yapılanmıştır. O zamana kadar farklı milletlerden oluşan Latin cemaati, Levanten olarak tanımladığımız yabancı Latinler ve Osmanlı Latinlerinden oluşur (…) Bir tarafta Ceneviz semti Galata teslim edilirken, kentte kalan Osmanlı tebaası, diğer tarafta daha sonra geri dönmek için kenti terk eden yabancı milletler.”
Bu düzenlemeden sonra teba olarak kabul edilen Galatalı Levantenler haraç vergisine tabii tutulurlar. Ayrıca yabancı vasıflarını yitirdikleri için, bazı yabancı tacirlere tanınan kapitülasyon imtiyazlarından yoksun kalırlar. Bu arada Galata’yı çevreleyen kara surları da yıktırılır. Bundan böyle Latin cemaati yaşamını bu yeni hukuki yapı içerisinde sürdürür.
1839 yılında Gülhâne Hatt-ı Hümâyûnu’nun okunmasıyla İstanbul Latin cemaati için, yazarın deyişiyle altın çağ başlar. “Bu tarihten itibaren göçler giderek hızlanacak, yeni yeni ülkelerden göçmenler gelmeye başlayacaktır. (…) 1867’de çıkarılan yasayla yabancılara mülk edinme hakkı” verilir. Bir cemaatin bir ülkede kök salıp gelişebilmesinin temel etmenlerinden biri olan bu hak, yeni hayır kurumlarının, okulların, ibadethanelerin ve hatta yepyeni bir mahallenin (Pangaltı) kurulmasını kolaylaştırır.
Pera, 1925.
Rinaldo Marmara’nın kitabında, cemaatin ekonomik faaliyetleri hakkında ilginç bilgiler var: 19. yüzyılın ikinci yarısında, şehirde 50 kadar İtalyan sanayi şirketi bulunuyor. Bu şirketlerin faaliyet alanları şöyle: gemi yapımı, damıtma, tuğla, makarna, piyano, halı, dökümhane, değirmen, kuru temizleme, terzi ve cam fabrikaları… Yine aynı dönemde başkentte yaklaşık 80 ticari firma yer alıyor. Bu firmalar sigortacılık, bankacılık, gemi acenteliği ve tedarikçiliği, otelcilik, eczacılık, av malzemeleri ve silahları ticareti, nalburiye, ayakkabı, deri ve kürk, cam ve seramik, optik, parfümeri, pulculuk, gazete, yapı malzemeleri alanlarında faaliyet gösteriyorlar. Bunlardan bazıları alanlarında öncü isimler. Örneğin 1854’te kurulan A. Perini Şirketi imparatorluğun başkentine toprak ve demirdöküm sobayı, henüz bilinmeyen modern petrol lambalarını getiren ilk firma. Ayrıca İtalyanlar “komisyoncu ve mümessil firma” olarak da hayli başarılılar. Çok sayıda firma, küçük imalatçı ile bağlantısını sağlamakta. Kitaptan 20. yüzyılın başında 40 kadar İtalyan mümessil firma olduğunu okuyoruz.
1. Dünya Savaşı’nın başlaması ve Osmanlı İmparatorluğu’nun kapitülasyonları ilga etmesi Latin cemaatinin düşüşünün ilk işareti olur. Cemaat ekonomik ve hukuki alandaki tüm ayrıcalıklarını kaybetmeye başlar. Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasından sonra 1923 yılında Lozan’da imzalanan barış antlaşması kapitülasyonları kesin olarak kaldırınca bir devir sona erer. Yani antlaşmada yer alan kapitülasyonların ilgası maddesi, yabancıların Türkiye’deki kitlesel varlıklarını bir şekilde haklı kılan bütün avantajları ortadan kaldırmıştır.
Yazar, Rumcanın İtalyan kolonisi ile diğer yabancı toplumlar arasında ortak lisan olarak kullanıldığını belirtiyor. Hatta şehirde geçici ikamet edenler de kendi dillerinin yanı sıra Rumca konuşuyorlar. Ailevi ve ticari sebeplerden dolayı azınlıklarla bir arada yaşayan yabancı topluluğun Türkçe konuşulan mahallelerden uzak oluşu ve bilhassa Katolik Rum kızlarıyla evleniyor olmaları neticesinde Rumca günlük yaşam dili haline geliyor. Ancak bu Rumcanın bazı özellikleri var:
“Latin cemaatinin konuşma ve ortak lisanı olan Rumca, Yunanca, İtalyanca ve Fransızcanın özel bir karışımı ortaya çıkar. Böylece doğu ve batı uygarlıklarının sentezi olan Levanten kültürünün görüntüsünü sergiler. Ağırlıklı olarak Yunanca olan bu kod, morfolojik ve fonetik olarak bütün sesleri (Türk-Osmanlı, İtalyan, Fransız) Yunanlaştırıp kendi yapısında meşrulaştırmıştır.”
Ve bu dil İstanbul Rumlarının Yunanistan’a göçüyle Yunanistan’da konuşulan Yunancayı da etkiler. Levantenler, çok dilli bir topluluk, burada doğdukları andan itibaren Rumca, İtalyanca, Fransızca ve Türkçeye aşina oluyorlar, konuşma dili olan Rumca gündelik hayatta kullanılıyor. Bir başka konu, konuşulan Rumcanın Latin harfleriyle yazılması. Ayrıca bu dilde ama Latin harfleriyle bazı kitaplar yayınlanıyor.
Kitapta cemaatin hayatında çok önemli bir yeri olan, yalnızca bir ibadethane olmayıp, bunun yanında eğitim, yardımlaşma, sosyal hayatın geliştirilmesi ve düzenlenmesi konularında da aktif olarak faaliyet gösteren kiliseler hakkında da birçok bilgi bulunuyor. Bu bölümlerde kiliselerin tarihlerini, öne çıkan din adamlarının faaliyetlerini, cemaatlerinin kimler olduklarını ve burası için yaptıklarını, törenleri okuyoruz.
Bunun dışında Galata ve Pera’dan sosyal topografyası hakkında ayrıntılı bilgiler yer alıyor. Örneğin, 1913 Doğu Yıllığı’ndan yararlanılarak hazırlanmış ve Pera mukimlerinin isimlerini ve mesleklerini içeren liste, o günlerden ilginç bir kesit sunuyor. Kitaptaki tek liste bu değil, bir başkasında 1904 yılında Pera’da yaşayan Latinlerin isimlerini ve hane numaralarını görüyoruz. Yazar, arşivde bulduğu bu eserin ilk kez yayımlandığını söylemekte.
Galata ve Pera semtlerinde yaşayan Levantenler hakkında yazılmış kitap, İstanbul tarihinden bir kesit sunmakta…
•