IAN OLASOV
çev. Cansen Mavituna Metropolis Kitap 2021 200 s.
Amerikalı akademisyen Ian Olasov, Nöbetçi Filozof kitabında, bir pazarda açtığı ve üzerinde “İSTEDİĞİNİZİ SORABİLİRSİNİZ” yazan tezgâha gelen meraklı insanların kendisine soruları cevaplıyor. Bazıları hayati sorular, bazılarıysa gündelik ve hatta saçma sayılabilecek sorular bunlar... Olasov, büyük-küçük, saçma-ciddi soru ayrımı yapmadan, her birine basit ama mantıklı akıl yürütmelerle cevap arayarak felsefeyi ‘ayağımıza getiriyor’.
Kafanızdan bir gün, bir saat geçin. Alın sırtınıza ufak bir iskemle ve masa. Açın Taksim Meydanı’na bir tezgâh. Masanın üzerinde de, “İSTEDİĞİNİZİ SORABİLİRSİNİZ” yazan bir tabela olsun. Sizce nasıl sorularla karşılaşırsınız? İlk çırpıda aklımıza gelenleri sıralayalım (bunlar benim ‘kişisel sorularım’, ancak totalebaktığımızda çok da farklı şeyler çıkacağını zannetmiyorum): “Dolar ne zaman düşecek?”, “Asgari ücret ne kadar olur?”, “Seçimi kim kazanır?”, “Beşiktaş Sergen’i gönderir mi?” Gündemimiz bu. Haliyle kafalar bunlarla dolu. Peki, bu sorulara verilen cevaplardan oluşan bir kitap çıkar mı? Çıkmaz! Çünkü bizde tartışmayı geçtim, birbirini dinleme gibi bir âdet olmadığı için –zaten sosyal medyada sokak röportajlarından kesitler sunan videolarda da sıkça rastladığımız üzere– bu sorular tartışmaya, sonra ana avrat küfre, en sonunda da sille tokat kavgaya dönüşür. Bir de bu işi başta ‘Felsefe Tezgâhı’ diye ilan ederseniz zaten kimse gelmez, o ayrı konu. Ama Amerika’da, City University of New York, Felsefe Bölümü öğretim üyesi Ian Olasov, 2016 yılında Brooklyn Halk Kütüphanesi’nin karşısındaki bir pazarda birkaç felsefe hocası ve öğrencisiyle bir tezgâh açarak tam da bunu yapmış. Bir süre sonra kendileriyle muhabbete gelen insanlar Tanrı’nın varlığından tutun, “ölümden sonra yaşam var mı”, “en iyi yönetim biçimi hangisi”, “mutluluk nedir”, “sevgi nedir”, “ânı mı yaşamalıyız”, “heteroseksüellik ve homoseksüellik doğuştan mı gelir” gibi ‘kazık’ sorulardan, “ketçap smoothiesayılır mı”, “Superman gücünü güneşten alıyorsa neden bronz tenli değil”, “zaman makinesiyle geçmişe gitme şansımız olsa Hitler’i bebekken bulup öldürmeli miyiz”, “en sevdiğiniz hayvan hangisi” gibi ‘saçmalık’ sınırına hayli yakın sorular sormuşlar. Yazar Olasov ve ekibi de ellerinden geldiğince bu sorulara cevap vermeye çalışmış. Sonuç olarak da bu sorular ve cevaplar Metropolis Kitap etiketiyle yayınlanan Nöbetçi Filozofkitabında bir araya gelmiş. Olasov’un kitabı yazmaktaki amacı, felsefe gibi ‘baba’ bir konunun sorularına yanıt arayan, saçı sakalı koyverip dağ başına çıkarak yıllar geçiren filozofların derdini çöpe atmadan, bu cevaplara basit akıl yürütmeleriyle de pekâlâ ulaşılabileceğini göstermek.
Ian Olasov
Kendisine sorulan sorulara Olasov’un verdiği cevaplarla kitabı biraz açalım: “Tanrı var mıdır?” Olasov bu soruyu şöyle yanıtlıyor: “Tanrı (ya da tektanrıcılık size göre değilse herhangi bir tanrı) dünya için her şeyin en iyisini isteyen, mutlak güce ve bilgiye sahip bir varlıktır. Eğer böyle bir varlık olsaydı, o zaman dünya daha mükemmel bir yer olurdu. Dünya mükemmel olmadığına göre, Tanrı da yoktur.” Cevap net. Ancak Ian Olasov hemen burada bir başka önermeyi ortaya atıyor: “Tamam, dünya mükemmel bir yer değil. İyi ama Tanrı’nın dünya için her şeyin en iyisini isteyen, mutlak güce ve bilgiye sahip bir varlık olduğunu kim söyledi? Bu Tanrı tanımı, tam da bu argümanı geçerli kılmak için uydurulmuş gibi. Her halükârda benim tanrım bu değil.” Sadece bu iki görüş bile, Nöbetçi Filozof’un, yukarıda yazdığım amacının etrafında felsefenin bir sorular, cevaplar, görüşler, karşı görüşler, önermeler demek olduğunun kitaptaki en basit göstergesi. Devam edelim: “Bilimle din bağdaşabilir mi?” Kafaları hayli kurcalayan bir soru. Cevaba bakalım: “Aslında burada iki soru var, fakat çeşitli bağlamlarda bu iki soruyu birbirinden ayırmak o kadar kolay değil. Aynı soruyu mantık açısından şöyle sorabiliriz: Bilimsel ve dinî fikirler mantıksal olarak aralarında tutarlı mıdır, yoksa çelişkili midir? Ya da bilimsel ve dinî fikirler birbirini çürütür mü, yoksa destekler mi? Pratik açıdan ise soru şöyle sorulabilir: Bireysel olarak veya toplum genelinde dinî gerekliliklerin yerine getirilişi, bilimsel uygulamaları pekiştirir mi, yoksa engeller mi? Bütün bu sorulardaki tüm seçenekler doğrudur. Mantıksal olarak, bir bilimsel kanaatler dizisi ve bir dinî kanaatler dizisi tutarlıysa ve bunlar birbirinden farklı terimlerle formüle edilmişse, bu iki kanaat dizisinin birleşimi de tutarlıdır.” Yazar bunun tam tersinin de mümkün olabileceğini açıklayarak sorunun cevabını açık bırakıyor, ancak şunu eklemeyi de ihmal etmiyor: “Hayatınızda neden dine ihtiyaç duyduğunuz üzerine düşünmek iyi bir fikir olurdu.”
Bu iki çetrefilli sorudan sonra kitaptaki daha ‘sıradan’ sorulara bakalım: “Ketçap smoothie sayılır mı?” Felsefeyle alakasız gibi olabilir ama yazar bu soruyu “Felsefe yapmanın eşsiz örneklerinden biri olduğu için” çok sevdiğini belirterek şöyle açıklıyor: “Ketçap sorusu, smoothie olan her şeyi kapsayıp smoothie olmayan her şeyi dışarıda bırakacak tek bir tanım aramaya sevk ediyor bizi. Böyle bir tanım arayışı da bu kelimeyi alışılmadık bir anlamda kullanma zorunluluğu doğuruyor. Mesela bir şey sipariş ederken amacınız ne istediğinize dair beklentilerinizi açıkça ifade etmektir ve bu yeni smoothie tanımı da restoran menülerinde kastedilen şey değildir aslında. Yani cevabım şu: Ketçap artık bir smoothie sayılabilir belki, fakat eğer bu soruyu sormasaydınız böyle bir şey olmazdı. Her halükârda ketçabı pipetle içmeye kalkarsanız bir sağlık kuruluşuna başvurun.” Bu soruyu dokuz yaşlarında, annesiyle birlikte tezgâha gelen bir kız sormuş. Kadın kızına, “Sormak istediğin bir şey var mı?” demiş. Kız da “Ketçap smoothie sayılır mı?” diye sorunca, kadın, “Bu felsefi bir soru değil” deyip terslemiş onu. “Halbuki tam olarak felsefi bir soruydu” diyor yazar bunun için. Ve yazarın, cevabın sonundaki, “Eğer bu soruyu sormasaydınız böyle bir şey olmazdı” cümlesi her şeyin felsefi bir soru olabileceğini de net bir şekilde özetliyor.
Nöbetçi Filozof, hayati sayılabilecek meselelerden gündelik, basit konulara ‘felsefe duvarı’nı yıkarak felsefi cevaplar arayan bir kitap. Ian Olasov, kendi deyimiyle, “Son olarak, bu rahat ve eğlenceli havaya bakıp da basit bir işle uğraştığımızı sanmayın. Bu noktada felsefenin zor bir iş olduğunu belirtmem gerek: Sayısız şüphe ve çıkmazla dolu, asla sağlam bir zemine oturmayan, daima saçmalamanın sınırlarında gezen veya gerçek hayatla bağını yitirebilen bir iş” yapıyor. Görünmez yükseklikteki felsefi meseleleri ayağımıza getirerek bol bol soru sormamızı, her açılan kapıdan içeri bakmamızı, mutlak doğru-mutlak gerçek gibi kavramların ne kadar değişken olduğunu da kolay yollardan giderek açıklamaya çalışıyor. “Açıklaması” değil, “açıklamaya çalışması” bile felsefi bir soru ortaya atmıyor mu?
•