EMİN NİHAD BEY
Yay. haz. Enfel Doğan Kapı Yayınları Haziran 2021 528 s.
Hem modern hikâye özelliklerini taşıyan hem de geleneksel hikâyecilikten izler barındıran Müsameretnâme’nin son hikâyesi “İhsan Hanım yahut Atiye Hanım’la Uşşakının Sergüzeşti” bir noktada ayrı bir öneme sahiptir, çünkü bu hikâye aynı zamanda “eşcinsel edebiyat”, “LGBT edebiyatı”, “queer edebiyat”, “gökkuşağı edebiyatı” gibi çeşitli adlandırılmalarla anılan ve henüz tam bir sınırlılık getirilmeyen bir edebiyat için öykü türündeki ilk örnektir.
Geleneksel hikâyeciliğin sonları ile modern hikâyenin başladığı bir noktada yer alır Müsâmeretnâme. Tanzimat’la birlikte Batı’ya yönelen edebiyat, hikâye türünde de bir değişime uğramıştır. Modern hikâyenin halk hikâyeciliği ve masallardan sıyrılıp modern bir hüviyet kazanmasının ilk adımları Giritli Ali Aziz Efendi, Ahmet Mithat Efendi ve Emin Nihat Bey tarafından atılmıştır. Giritli Ali Aziz Efendi’nin Mühayyelât adlı eseri hem yapı hem de içerik bakımından geleneksel hikâyeden tam olarak kopamamıştır. Tanpınar bu eserin Binbir Gece Masalları’nın bir devamı olduğunu belirtir.[1] Ahmet Mithat Efendi Letaif-i Rivayat adlı eseriyle Batılı hikâyeye biraz daha yaklaşır, ancak gelenekçi üslup, olağanüstülükler ve abartılı tesadüfler halk hikâyeciliği yönünden tam olarak sıyrılmadığını gösterir. Emin Nihat Bey’in Müsameretnâme adlı eseri de anlatım tekniği ve üslup bakımından tamamen geleneksel hikâyeciliğin bir devamıdır, ancak olayların tertiplenişi ve bu tertip sırası, kahramanlarının da ayaklarının biraz daha yere basıyor oluşu bu eseri modern öykünün başlangıcına daha çok yaklaştırır.
Çerçeve hikâyelerden oluşan Müsameretnâme 1871-1875 yılları arasında on iki cüz halinde yayımlanmıştır. Birinci cüzde “Binbaşı Rıfat Bey’in Sergüzeşti”, ikinci ve üçüncü cüzlerde “Kapı Kethuddası Behçet Efendi ile Makbule Hanım’ın Sergüzeşti”, dördüncü cüzde “Bir Osmanlı Kaptanının Bir İngiliz Kızıyla Vuku Bulan Sergüzeşti”, beşinci cüzde “Gerdanlık Hikâyesi”, altıncı, yedinci ve sekizinci cüzün ilk bölümünde “Vasfi Bey ile Mukaddes Hanım’ın Sergüzeşti”, sekizinci cüzün sonları ve dokuzuncu cüzde “Faik Bey ile Nuridil Hanım’ın Sergüzeşti”, on ile on ikinci cüzlerde ise “İhsan Hanım yahut Atiye Hanım’la Uşşakının Sergüzeşti” adlı hikâyeler yer alır.
Gustave Courbet, Uyku, 1866. Tuval üzerine yağlıboya. Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemindeki diplomatlardan biri olan, 1860'tan sonra Paris'te yaşamaya başlayan sanat koleksiyoncusu Halil Şerif Paşa tarafından Gustave Courbet’ye ısmarlanan tabloda iki çıplak kadın, erotik bir şekilde birbirine sarılmış olarak, cinsel ilişki sonrasında dinlenmek için uyurken betimlenir. (Vikipedi)
Müsameretnâme’nin son hikâyesi olan “İhsan Hanım yahut Atiye Hanım’la Uşşakının Sergüzeşti” 1875 yılında üç cilt halinde yayımlanmıştır. Uzun bir hikâye olan bu eserde birçok temaya yer verilmiştir. Bu hikâye özellikle kadın kahramanın güçlü duruşu bakımından ayrı bir öneme sahiptir. Hikâye kadir gecesi alay merasimini izlemeye gelenlerin anlatılmasıyla başlar. Atiye o zaman üç yaşındadır ve bir kargaşa esnasında bir adamın kucağında kalır. O adam ise Atiye’nin başlığındaki altınları alır ve küçük kızı bir tütüncüde bırakıp gider. Tesadüfen o tütüncüye uğrayan İsmail Efendi de bu küçük kızı alıp efendisi Daniş Bey’e götürür. Daniş Bey karısı ve bütün çocukları ölmüş, akıl sağlığını yitirmek üzere olan bir zengindir. Atiye’nin eve gelmesiyle Daniş Bey sağlığına kavuşur, ancak onun ellerinden gitmemesi için İstanbul’dan tanışırlar. On yıl kadar çiftlikte yaşarlar ve Daniş Bey ölünce Atiye İstanbul’a yerleşir. Kısa sürede İstanbul’un sosyetesine dahil olur ve Natır Hanım ile tanışır. Natır Hanım ile Sait Bey’in bir oyunuyla Sait Bey ile evlenir. İlk başta mutlu bir evlilikleri olur, ancak zamanla Sait Bey’in hovarda biri olduğunu öğrenir. Bunun üzerine Atiye Hanım, Tahsin Bey ile Hakkı Bey ile bir fotoğraf çektirip Sait Bey’e gönderir. Sait Bey karısının onu aldattığını iddia eder, ancak Hakkı Bey’in aslında Atiye Hanım’ın öz kardeşi olduğu çıkar. Bu duruma çok sinirlenen Sait Bey kılıcına davranarak Atiye Hanım’a saldırır. Tahsin Bey kendisini öne atarak Atiye Hanım’ı kurtarır. Hikâyenin sonunda Atiye Hanım tüm gerçeği öğrenir, Sait Bey’den boşanır ve yıllardır kendisine âşık olan Tahsin Bey ile evlenir.
Hem modern hikâye özelliklerini taşıyan hem de geleneksel hikâyecilikten izler barındıran bu hikâye bir noktada ayrı bir öneme sahiptir, çünkü bu hikâye aynı zamanda “eşcinsel edebiyat”, “LGBT edebiyatı”, “queer edebiyat”, “gökkuşağı edebiyatı” gibi çeşitli adlandırılmalarla anılan ve henüz tam bir sınırlılık getirilmeyen bir edebiyat için öykü türündeki ilk örnektir. Genel anlamda bakıldığında Atiye Hanım’ın hayatı üzerine odaklanılan bir dizi olaylar anlatılır. Ancak derinlemesine bir okuma gerçekleştirildiğinde hikâyede eşcinsel karakterlere de yer verildiği görülecektir.
Atiye Hanım’ın Beyoğlu eğlencelerinde tanıdığı ve kendisine bu konuda yol gösterici olan Natır Hanım bir çarşı hamamı işletmekte, ayrıca zengin konaklara eğlence hizmetleri de vermektedir. Hamamı tadilata girdiği için Natır Hanım yanına aldığı hanende kızlarla birlikte zengin konaklardaki hanımları eğlendirmek için gezer. Natır Hanım, Sait Bey’in konağına da bu tür bir eğlence tertiplemek için gider, ancak Sait Bey’in annesi evde değildir. Bunun üzerine Sait Bey ile otururlar. Sait Bey, Natır Hanım’ı ve Natır Hanım takımı olarak bilinen grubu da bilmektedir.
Aralarında geçen konuşmalar hem Natır Hanım ve takımının lezbiyen olduğunu hem de lezbiyenliğe bakışın gayet normal olduğunu gösterir niteliktedir. Sait Bey “Sizin hamam takımı, meşrebince nasıl âdetinin haricinde geziniyorsa ben de bu türlü bir istisnada bulunuyorum”[2] der. Kendisinin birçok kızı aynı anda sevdiğinden bahseder ve bunun da tıpkı “hamam takımı”nın “âdetinin dışında” bir yaşam sürmekle aynı şey olduğunu belirtir. Bu ilk konuşmalarda üstü kapalı olarak Natır Hanım’ın ve hamam takımı olarak ifade edilen çevrenin sevici yani lezbiyen olduklarına vurgu yapılır. Natır Hanım’ın ve takımının ayıplanmaması dikkat çekicidir. Sait Bey bu durumu çok olağan karşılar ve açık açık “Sizi meşrebinizde ayıplamak için söylemiyorum” der.
Çapkınlığıyla bilinen Sait Bey hanende Melek’ten bir mani okumasını ister ve çok etkilenir, ancak bu etkilenmenin yersiz olduğunun farkındadır. Natır Hanım’ın da, yanında gelen hanende kızın da lezbiyen olduğunu çok iyi bilmektedir. Hikâyede verilen bu sahne şu diyaloglar eşliğinde verilmiştir:
“– Lakin Nâtır Hanım, sen bana akıbet bir de sevici sevdireceksin!
– Aman beyim! Sakın kendini. Zira onlardan vefa göremezsin! Artık pek nafile yorulursun.
– A, belki insafına dokunurum?
– Yok beyim yok, mümkün değil!”[3]
Natır Hanım ile Sait Bey arasında geçen bu konuşmalarda hanende kızın lezbiyen olduğu “sevici” ifadesiyle belirtilir. O dönemlerde kadın eşcinseller için kullanılan en yaygın ifade budur.[4] Konuşmanın devamında Natır Hanım kendini ve kendi gibi olanları “bizim takım” olarak belirtir. Sait Bey de “hamam takımı” ifadesini kullanır. Sait Bey’in sormuş olduğu “Çok şey a canım! Yoksa bunlar tabiatının haricinde midir?”[5]sorusuna Natır Hanım’ın vermiş olduğu cevap hem lezbiyenlerin tabiatında erkeklerin çapkınlıklarına kanma gibi bir eğilimlerinin olmadığına hem de o dönemki hamam takımı olarak ifade edilen lezbiyen gurubunun hiçbir şeye karışmayarak kendi yağlarında kavrularak yaşadıklarına işarettir.
“– Ah o tabiat dediğiniz ne vüs’atlı bir bahçedir! Bizim takım da işte orada bir kûşe-i kanaate çekilerek kendi yağlarıyla kendileri kavrulup öyle beşeriyetin lezaiz-i müdahelatına asla karışmazlar.”[6]
Görüldüğü gibi, modern öykünün ilk adımlarında dahi eşcinsel temsillere rastlanmaktadır. “İhsan Hanım yahut Atiye Hanım’la Uşşakının Sergüzeşti” adlı hikâye, öykü türünde eşcinsel edebiyatın ilk eseridir.
•
[1] Ahmet Hamdi Tanpınar, 19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi, Çağlayan Kitabevi, İstanbul 1997, s. 289.
[2] Emin Nihat Bey, “İhsan Hanım yahut Atiye Hanım’la Uşşakının Sergüzeşti”, Müsameretnâme, cüz 11, Tasvir-i Efkâf Matbaası, İstanbul 1292, s. 86.
[3] A.g.e. s. 88, 89.
[4] Hulki Aktunç, Türkçenin Büyük Argo Sözlüğü, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 1998, s. 256.
[5] Müsameretname, s. 89.
[6] Müsameretname, s. 89.