Işıkları açma cesareti

Minnina

Minnina Işıkları Kapama

ÖZGE DOĞAR

Ayrıntı Yayınları 2021 160 s.

 

"Hepimiz ellerimizdeki görünmez bavullarda, belki de annemizin rahmine düştüğümüz ânın çok öncesinden bize kodlanmış travmalarımızı taşıyoruz. Kimimizin hatırladığı nefis çocukluk anıları, kimimizin cam kırıklarıyla delik deşik edilmiş hafızası..."

DAMLA KARAKUŞ

“Senin için hiçbir şey yapmadığımı söyleyemezsin anne!

Ben bu tiksindirici düzende, insanca yaşamayı senin için seçtim.”

Sadece arka kapağını okuduğumuzda dahi pek çok şeyi art arda sorgulamaya başlatan roman, bir tokat hissi yaşatan bu alıntıyla başlıyor. İnsan bazen yanıtlarından korktuğu sorulardan kaçar ya, işte öyle kaçılası bir kitap aslında Minnina Işıkları Kapama! Ama sonra şu soru, arkanızı döndüğünüz anda kolunuzdan tutup çekiyor sizi: “Gerçeklerden daha ne kadar kaçacaksın?”

Ece, çocukluğunda ailesi tarafından istismara uğramış bir genç kadın. “Hangimiz değiliz ki?” diye iç geçirdiğinizi duyduğuma yemin edebilirim, ama bunu ispatlayamam. Yine de olsun, şimdi sen kendini biliyorsun. Artık çok sorun var ve yazarımız Özge Doğar’ın samimi, yalın ve gerçekçi anlatımındaki bu kurguyla, bir çırpıda bitecek, ama etkisi günlerce sürecek, yer yer öfke ve gözyaşı dolu bir yolculuğa çıkacaksın. Hazır mısın?

Evet, hepimiz ellerimizdeki görünmez bavullarda, belki de annemizin rahmine düştüğümüz ânın çok öncesinden bize kodlanmış travmalarımızı taşıyoruz. Kimimizin hatırladığı nefis çocukluk anıları, kimimizin cam kırıklarıyla delik deşik edilmiş hafızası... Ece, cam kırıkları üzerinde uzun yürüyüşler yaptığı hafızasında elbette çimenlerin olduğu yerlerden de geçiyor. Adile en büyük şansı oluyor; onu büyütüyor, okutuyor ama bir türlü ruhunun kesiklerini saramıyor. Çünkü bazı yaraların kabuk bağlaması çok uzun zaman alır. Ece’ninki işte öyle bir yalnızlık. “Baba”sı onun bacak arasına sızmak isterken, “anne”sinin sessiz kalışından sonra, bozulmuş bir banyo musluğu dünyanın bütün küvetlerini doldursa da kalbindeki zehri paklayamıyor artık. Dünya çoğu zaman kötülüğe meyilli dönüyor; elbette insanlar yüzünden. Ama tılsım bizde. Her yerde ararken bir bakıyoruz, anahtar elimizde. Hiç geçmezmiş sanılan acılarımız ve başkasında tam olan eksikliğimizle karşılaştığımızda ilk günkü gibi kanayan yaralarımız, ellerimize bakma cesaretini gösterdiğimizde iyileşiyor. Yaralarını en güzel, insan kendisi sarıyor…

Özge Doğar

Psikoloji denen şey herkeste başka işliyor. Sanırım sır parmaklarımızda gizli. Ece çok yara almış bir çocuk ve genç kadın. Hepimiz ya Ece’yiz ya da hayatımızın herhangi bir zamanında Ece olmaya adayız. Onun yolculuğu bir şekilde yaramıza merhem oluyor ve kendi ellerimize bakacak gücü veriyor bize. Ece’nin yüzleşme ânı, tüm sorularımızın yanıt bulmaya en yakın olduğu an. O, o gece, geçmişi ve geleceği arasında bir seçim yapmak zorunda kaldığında, ileriye doğru bir adım daha atmayı seçiyor ve hayat dediğin işte o gün gerçekten başlıyor. O gece Ece’nin ilk yaş günü belki de. Kalbinde bir türlü nasır tutmayan o acıdan başlayıp topluma, belki dünyaya uzanan bir savaşı başlattığı gece; Ece bir anneden değil, küllerinden doğuyor. Suda dağılan kırmızı duman artık onun cam kesikleri değil. Başkalarının başını önüne eğmediği bu toplumsal utançlar artık ne Ece’nin ne de bir başka kadının, bir başka kız çocuğunun utancı! Tıpkı Ece’nin kızına bedeninden utanmamayı öğütlemesi gibi, daha pek çok öğüdün başlangıcı. Annelik ve babalık kavramları bu kez ensest konulu Minnina Işıkları Kapama’da işleniyor…

Artık zihnimizdeki seslerden daha az korktuğumuz günlerin umudu mu bizi ayakta tutuyor, bilmiyorum. Minnina gibi biz de eskisi kadar sessiz değiliz ve kafamızın içindeki sesler bastırıyor her şeyi. Herkese karşı başka bir insan olma çabamız sonuç veriyor hayat denen yolculukta. Attığımız her adımı başarı sayıyoruz. Evet, biz başarılı kız çocuklarıyız. Hep kaçmak isteyen ve bir gün bunu da başaracak olan çok güzel çocuklar!

Minnina!

Topluma, insana, geleceğe, dostluğa, barışa, kardeşliğe, ama en çok kendine, ışıklarını kapama!

•