HARUKİ MURAKAMİ
Çeviri: Ali Volkan Erdemir Doğan Kitap
Haruki Murakami, Mesleğim Yazarlık’ta bir yandan yolu yazmaktan geçenlere ışık tutarken bir yandan da yazma serüveninin bilinmeyenlerini anlatıyor. Meraklısı için “yazma dersleri” olarak da okunabilecek denemelerinden oluşan kitap, şimdi raflarda...
İkinci Dünya Savaşı’nın yaralarının sarılmaya çalışıldığı dönemler… 1949 yılında, böyle bir ortamda dünyaya geldi Haruki Murakami. Hayatını “normal” beklenen sıraya ters bir şekilde devam ettirdi. Önce evlendi, sonra doğal olarak çalışmak zorunda kaldı ve son olarak üniversiteye başladı. Tüm bu süreçte okul derslerinden çok “hayat derslerine” odaklandı. Onun için müzik, edebiyat, iyi şarap ve güzel yemekler her zaman önemliydi.
Kendini her zaman edebiyata ve müziğe meraklı biri olarak tanımlayan Murakami, eserlerinde büyük kavramların altını doldurmak ya da süslü cümlelerle olayları aktarmak yerine, daima bu ritmin peşinden koşuyor, tarifi mümkün olmayan duyguları dile getiriyor.
Yazarlığa ilk adımı ise kendi deyişiyle “öyle olması gerektiği için, başka şeylerle uğraşırken kendiliğinden” gerçekleşiyor. İlk romanı Rüzgârın Şarkısını Dinle’yi ansızın yaşadığı bir aydınlanma ile yazmaya başlıyor. Bar işletmecisi olduğu dönemde gittiği bir beyzbol maçında nedensizce “Ben bir roman yazabilirim,” diye düşünüyor. Bu aydınlanma ânını “O zamanki hissimi şimdi bile net bir şekilde hatırlıyorum. Gökyüzünden bir şey pırıl pırıl parlayarak düşmüş, ben de onu iki elimle güzelce tutmuşum gibi bir histi. O şey nasıl olmuştu da tam benim avucumun içine düşmüştü, nedenini bilmiyordum.” diyerek anlatıyor. O günden sonra yarattığı tüm boş vakitlerinde ilk romanını yazmaya başlıyor. Kitabın yayımlanmasıyla birlikte hem Murakami’nin hem de dünya edebiyatının seyrinin değiştiğini söyleyebiliriz. Yine kitaptan öğrendiğimiz üzere, Murakami romanı tek taslak hâlinde yazıp, yarışmaya göndermiş. Tıpkı beyzbol maçında olduğu gibi, başka bir “mistik” anda o ödülü kazanıp, yazarlığa devam edeceğini hissetmiş ancak tek kopya olan bu kitap Yeni Yazarlar Ödülü’nü kazanmasaydı belki de bir daha asla bulunamayacak, Murakami yazarlık kariyerine devam edemeyecekti.
Mesleğim Yazarlık, Murakami’nin “ışığı” gördüğü o andan bugüne uzanan yazarlık macerası. İlgilileri için “yazma dersleri” olarak da okunabilecek denemelerden oluşan kitap, aynı zamanda Murakami’nin yazarlık serüvenini yakından izleme fırsatı sunuyor. Bu anlamla yolu yazarlıktan geçen herkes için eşsiz bir rehber. Kitap, Ali Volkan Erdemir’in çevirisiyle yayımlandı.
Söze “Yazı yazmayı biliyorsanız ve elinizin altında tükenmez kalemle defter varsa, biraz da ifade gücüne sahipseniz, özel bir eğitim almış olmasanız da, bir şekilde roman yazabilirsiniz” diyerek başlıyor Murakami. Yazmanın püf noktalarını ya da genç yazarların ne yaparlarsa iyi birer yazar olacaklarını açıklayan formüller vermiyor elbette ancak yolu yazarlıktan geçen herkes için bir ışık yakıyor.
Mesleğim Yazarlık, “Nasıl büyük bir yazar oldum” temalı, benmerkezli bir eser olmaktan çok çok uzakta. Aksine, yaşamını yazmak üzerine temellendiren bir yazarın kendini tanıdığı, âdeta beyin jimnastiği yaptığı bir kitap olarak dikkat çekiyor. Murakami her zaman yaptığı gibi roman yazmak yerine, bu kez nasıl “yazdığını” anlatarak kendini okurlara teslim ediyor. İyi bir roman yazarı olmak için zekâ ya da bilgiden ziyade kendine özgü bir yetenek ve güçlü bir tavır gerektiğini savunan yazar, yazarlığın basit bir meslek olduğunu düşünmüyor ancak mesleği bu şekilde kutsamaya karşı olduğunu hissettiriyor. Mesleğim Yazarlık’ın belki de en önemli özelliği Murakami’nin yazma eylemini varlığı için ne kadar sıradan ve zorunlu bir eylemmiş gibi gördüğünü hatırlatması. Murakami için kendini ifade etmenin, olayları anlamanın yolu yazmaktan geçiyor.
Kitap aynı zamanda Murakami’nin yazarlık mesleğindeki ilginç noktalara da değiniyor. Bunlardan ilki, yazarlar arasında yaygın bir durum olan “tıkanma” meselesi. Ne yazacağını bilememe durumuna asla yakalanmadığını belirten Murakami, “Otuz beş yıllık yazarlık kariyerimde bir kez bile böyle bir an yaşamadım,” diyor. Bu durumun nedenini de roman yazmak istemediğinde kendini zorlamaması, “Roman yazmazsam ölmem ya” diyerek kendini rahatlaması olarak açıklıyor. Murakami genç yazarlara övünçle anlattığı bir kariyer planı olmadığının da altını çiziyor. Yazar olmak için özel bir çaba yürütmediğini; başka şeylerle uğraşırken, kendini bir anda yazar olarak bulduğunu itiraf ediyor. Roman yazmadaki temel motivasyonunu da “İnsanların yüreklerindeki duvarlarda yeni bir pencere açıp oraya taze hava doldurmak” şeklinde açıklıyor
21. yüzyılın en önemli edebiyatçılarından Murakami, zaman zaman eleştirmenlerden aldığı katı yorumlara rağmen, her zaman okurları tarafından kutsandığını hissettiğini de bu kitap vasıtasıyla dile getiriyor.
Mesleğim Yazarlık, hissettiklerini, aklına gelenleri özgürce yazan Murakami’nin tüm serüvenini, meselenin özüne inerek anlatması açısından önemli bir eser. Kitaptan geriye yüzünüzde tebessüm, içinizde ise bir Murakami kitabı daha bitirmiş olmanın hazzı yatıyor. Fakat bu kez biten bir roman olmadığı için yarattığı büyülü dünya yerine; bizleri o dünyaya götüren ustanın mutfak sırlarına erişmenin eşsiz tadı kalıyor. Kitabı okuduktan sonra okurlara da, Murakami’nin varlığına, yazdıklarına, kendisinin dahi hâlâ adlandıramadığı gökyüzündeki “o” pırıltıya bir kere daha teşekkür etmek kalıyor.