Fesat ve kıskanç kadınların "şuh" delikanlıya ettikleri...

Menfi

Menfi - Sürgün

FAZLI NECİP

haz. Ömer Aslan Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları 2020 164 s.

Geçtiğimiz günlerde edebiyatımızın sandık odasında bulunan eserlerden bir tanesi daha, Fazlı Necip’in 1909 yılında yayınlanan Menfi adlı romanı, okuyucunun karşısına çıktı. Romanı günümüz Türkçesine Ömer Aslan uyarlamış.

AHMET EKEN

Roman, Ekrem’in Selanik’te yaşayan ailesinin yanına dönmesiyle başlıyor: Ekrem, zengin bir annenin ve orta halli bir babanın oğludur. Ancak ebeveynler geçinemedikleri için ayrılmışlardır, kocasından intikam almak için Ekrem’i babasından uzak tutan annesi, sonunda mahkemeyi kaybedip çocuğu babasına vermek zorunda kalır, bu sefer annesi tarafından bir kere daha alıkonulmasından korktuğu için babası gizlice Ekrem’i İstanbul’a götürüp, Galatasaray Lisesi’ne kayıt ettirir.

Ekrem’in öğrencilik yılları zor geçer. Annesi tarafından bulunur endişesiyle babası okula, dışarıya yalnız bırakılmaması talimatını vermiştir. “Cuma günleri diğer talebeye izin verdikleri halde onu ancak bazı cumalar, hava iyi olursa bir iki saat mubassırla” dışarı bırakırlar. Ayrıca, babası mektep masraflarını bile zorla ödeyebildiği için, çocuğuna az bir harçlık dışında para verememektedir. Arkadaşlarının çoğunluğu zengin ailelerin çocukları olan Ekrem, onların şık elbiselerini, ipekli çoraplarını, keten mendillerini gördükçe meyus olmakta, bir de bunun sıkıntısını yaşamaktadır.

Altı yıl süren bu zor yılların sonunda annesi Ekrem’in Mekteb-i Sultani’de olduğunu öğrenir ve İstanbul’a gelir. “Görür görmez babasından şikâyetlere, ona lanetler etmeye” başlar. Mektepten kaçırmayı teklif eder. Ancak Ekrem artık on altı yaşında “koskoca bir delikanlıdır”, Annesine karşı büyük bir sevgi ve özlem beslemeyen Ekrem, ayrılırken tatilde Selanik’e geleceğini ve onu sık sık ziyaret edeceğini vaat eder. Kadın ayrılırken oğluna üst baş alması için yüklüce bir para bırakarak istediği zaman ona para göndereceğini söyler. Ekrem’in ilk işi Beyoğlu’ndaki giyim mağazalarından birine gitmek olur ve elindeki para ile kendine giysiler alır. Artık köstekli saatinden moda gözlüğüne, bastonundan fesine kadar gerçek bir beyefendi olmuştur!

Annesinin hesap sormayarak gönderdiği paralar Ekrem’i hayli değiştirir. Galatasaray Lisesi’nden sonra Hariciye Nezareti’ne girmiş olsa da memurdan çok “İstanbul’un zevk ve sefahat alemlerinde gezmeye hevesli çılgın bir genç olur. Bir süre sonra “İstanbul’da kendisi için alınacak çiçek, heves edilecek eğlence kalmadığını görünce” daha geniş zevk sahaları bulmak, yeni âlemler görmek, Avrupa’yı gezmek, bilhassa bir zaman için Paris’te yaşamak” hevesine kapılır. Ancak bu kolay değildir. Gereken para için annesini ikna etmesi gerekmektedir. Tek çaresinin uygun bir yalan söylemek olduğunu düşünürse de aklına inandırıcı bir yalan gelmez. Bir başka konu ise annesinin kendisini teyzesinin kızı ile evlendirmek istemesidir. Oysa Ekrem’in böyle bir niyeti yoktur.

Bu niyet ve düşüncelerle doğduğu şehre geri dönen Ekrem, babasının evine yerleşir. Babası boşandıktan sonra evlendiği kendisinden çok genç ve güzel üvey annesi, Ekrem’i sahte bir memnuniyetle karşılayıp ağırlamaya, tüm isteklerini karşılamaya başlar. Böyle davranmasının nedeni evlendiği günden bu yana servetlerini, yaşam biçimlerini kıskandığı Ekrem’in annesini ve ailesini rencide etme isteğidir. İki kadın arasında yıllardır bir çatışma sürmekte, kadın meclislerinde her iki kadın birbirleri hakkında demediklerini bırakmamaktadırlar. Üvey anne Ekrem’in yerleşmek için kendilerine gelmesini karşı tarafa vurulmuş bir darbe olarak görmektedir…

İlerleyen günlerde iki gelişme birden olur. Öncelikle “güzel, pek sevimli, şuh delikanlı” Ekrem ile üvey annesi arasında bir dostluk oluşur. Onu büyük abla gibi gören Ekrem tüm sıkıntılarını, tüm düşüncelerini ona anlatmakta, onunla sohbeti sevmektedir. Kadın ise Ekrem’e giderek daha çok bağlanır ve âşık olur. Ekrem’in annesi ve müstakbel nişanlısı hakkında demediğini bırakmaz.

Günlerden bir gün üvey anne, Ekrem’in annesi ve müstakbel nişanlısı için çok ağır sözler edip, onların konaklarının önünden geçen erkeklere laf attıklarını, onlarla eğlendiklerini, yılıştıklarını söyler. Bu ithamdan çok etkilenen Ekrem, derhal araştırmaya başlar ve iftira olduğunu anlayınca eve dönüp babasının önünde üvey annesinin yalanlarını yüzüne vurur. Bu kavgadan sonra da dönmemek üzere evi terk eder.

Yine bu günlerdeki bir başka gelişme, Ekrem’in Paris’te yaşayan bir arkadaşının ona İttihat ve Terakki Partisi’nin yayın organı Meşveret gazetesini göndermesidir. Ondan gazeteleri dağıtmasını ve abone bulmasını ister. Ekrem ne gazeteleri dağıtır ne de abone bulur. Arkadaşının hatırı kırılmasın diye cebinden para gönderir. Doğal olarak mektuplaşmalarında da bu konudan söz edilir.

Üvey annesiyle kavga edip evi terk ettikten sonra bir süre dışarıda dolaşan Ekrem uykusu gelince bir otele gider. Sabah uyandığında hastadır. Doktor çağırtır ve gelen doktor grip olduğunu, bir süre burada dinlenmesi gerektiğini söyler. Odasına kapanan Ekrem’den haber alamayan annesi onu aramaya başlar ve sekiz gün sonra bulup konağa götürür. Bir süre sonra Ekrem, annesine ve ailesine alışmaya, müstakbel eşine yakınlaşmaya başlar. Bazı dalgalanmalar yaşanırsa da genç çift sonunda evlenmeye karar verir ve başta annesi ile teyzesi olmak üzere konaktaki herkes düğün hazırlıklarına başlar. Ancak üvey annesi intikam peşindedir, Ekrem’in imha etmediği yasak gazeteleri mahalledeki hafiyeye bildirip, başını belaya sokmaya kararlıdır ve bunu yapar. Düğününde tutuklanan genç adam Selanik’teki sorgusundan sonra İstanbul’a gönderilir. Burada çok kötü şartlar altında günlerce kalır, annesinin İstanbul’a gelip, istibdadın karanlık simalarına rüşvet vermesi sonucu nihayet Konya’ya sürgün cezasıyla sorunun ilk kısmı halledilir. Annesi ile Konya'ya yerleşen Ekrem, Paris’e kaçmaya karar verir ve kaçar. Yaşamının bu dönemi Temmuz 1908’de II. Meşrutiyet’in ilanına kadar sürecek ve o da pek çok sürgün gibi bu olaydan sonra dönüp ailesine kavuşacaktır.

1. Meşrutiyet’ten sonra yazılan Jön Türk romanlarından biri olan Menfi, Türk romanının emekleme döneminde yazılmış pek çok eserle aynı özellikleri paylaşıyor. Örneğin, romancının yarattığı tiplerin hiçbiri inandırıcı değil, olaylar zorlama bir biçimde birbirine eklemleniyor. Fazlı Necip münasip gördüğü zamanlar metne karışıp okuyucuyu bilgilendiriyor. Kadın kahramanlar içerisinde neredeyse hiçbiri “makbul” bir kişi değil. Yegâne işleri dedikodu yapıp, fesat çıkarmak, kumpas kurup, intikam almak… Ve tüm bu tavırlar kıskançlıkla açıklanır. Menfi, bir süredir Halid Ziya ile tanışmış olan dönemin okuruna ne kadar hitap etmiştir bilemiyoruz ancak günümüz okuru için yalnızca tarihi bir örnek…

Fazlı Necip, 1864 yılında Selanik’te doğmuş, orta öğreniminden sonra bir tarafta memurluk yaparken bir taraftan da edebiyat ve gazetecilikle uğraşmıştır. 1895 yılında babasının kurduğu Yeni Asır gazetesinde yazmaya başlayan ve edebi ürünleri ilk kez burada tefrika edilen yazar, okuyucuların ilgi gösterdiklerini daha sonra kitap olarak bastıracaktır. İttihat ve Terakki’yi destekleyen II. Meşrutiyet’ten sonra gazetesini bırakıp, İstanbul’a gelen Fazlı Necip, burada matbuat müdürlüğünü üstlenerek görevini ittihatçıların iktidardan düştüğü 1912 yılına kadar sürdürecektir. Mütareke döneminde bütün servetini ortaya koyarak Avrupa’dan getirdiği baskı tesislerinin ittihatçılığından şüphelenilerek geri gönderilmesi üzerine maddi olarak zor duruma düşünce Düyun-i Umumi’ye bağlı tütün tekeli olan Reji İdaresi’nde çalışan, Kurtuluş Savaşı’ndan sonra çeşitli hayır kurumlarında çalışıp, dönemin egemenlerinin hoşuna gidecek romanlar kaleme alan yazar, ayrıca sinemayla da ilgilenecek, Kurtuluş’tan sonra Atatürk’ün İzmir’e girişini filme alacaktır. 

Yukarıdaki bilgileri kendisine borçlu olduğumuz Erol Üyepazarcı, onun üretken bir yazar olduğunu ve 19 roman kaleme aldığını, içlerinden bir tanesinin de Ahmet Mithat Efendi’den sonra yazılan ikinci telif polisiye roman olduğunu belirtiyor. Maurice Leblanc’ın ünlü kahramanı Arsen Lüpen’in öykülerini çeviren ve yayımlayan, büyük satış başarısı kazanan da Fazlı Necip’ten başkası değildir. Menfi, çok yönlü yazarı az da olsa tanımak için iyi bir fırsat…