SEVİM BURAK
yay. haz. Hasan Güçlü Kaya Biri Yayıncılık 2020 272 s.
Mektup kurgu olarak değil de bir iletişim biçimi olarak, birine hitaben yazıldığında içinde büyük bir gerçeklik taşır. Yazan kişinin yazdığı kişiye olan samimiyeti, yazıldığı dönemin kişiye özel ve sosyal planının yansıması, kişinin çevresindekilerle ilişkisi satırlara taşınır. Dahası, kişinin hayatından, hayata bakışından ve anlam arayışlarından parçalar sızar kelimelerin arasına. Bu hayat parçaları sadece kişinin muhatabını ilgilendirip çevresindekilerin merakını uyandırabilse de, mektupların sahibi tanınan, belli bir üne kavuşmuş bir kişi ise o mektuplar birçok kişinin merakını celp ederken tartışmalara da sebep olabilir. Sevim Burak’ın mektupları, basılma fikrinin ortaya çıktığı 1990’dan beri epey tartışmalıydı; daha önceki basımları da.Mektuplar en geniş haliyle geçtiğimiz Kasım ayında Hasan Güçlü Kaya tarafından yayına hazırlanıp Biri Yayınları tarafından basıldı. Böylece Sevim Burak’ın oğlu Karaca Borar’ın bu sürecin başından bu yana sarf ettiği çabaların sonucu olarak, memnuniyet verici bir biçimde mektuplar en geniş haliyle ortaya çıkmış oldu.
Mektuplar Hasan Güçlü Kaya’nın sunuşu ve Asuman Susam’ın giriş yazısıyla açılıyor. 1967’den 1983’e kadar, oğlu Karaca Borar başta olmak üzere çeşitli kişilere yazılmış mektuplar yazarın bugüne kadar yayımlanmamış bazı fotoğraflarının da eklenmesiyle derlenmiş. Mektuplar arasında dolaşırken Türkçenin en özgün yazarlarından birinin hayatına, sanatına, ilişkilerine, hayal kırıklıklarına ve mutluluklarına dair pek çok ize ulaşmak mümkün. Bu Sevim Burak edebiyatını daha iyi anlamak için okura sunulan bir kapı aynı zamanda.
“Sanatımız da o bilinmeyene koşmak. Tabii bir farkla. Sanatta bilinçle bilinmeyene koşuyoruz.”
Sevim Burak’ın dil ile farklı bir ilişkisi ve edebiyatında farklı bir tekniği var. O biçimi bozar, imla kurallarını bozar, büyük ve küçük harfleri kullanır yazdıklarında. Parçalı bir dili vardır. Dolayısıyla döneminde onunla birlikte Türkiye’de yazan yazarlarla bir arada bakıldığında kendini hemen belli eden özgün çizgisi onu toplumsal gerçekçi yazından ayırır. Onu anlamak için alışılmış kalıpların dışına çıkarak düşünmek gerekir. Kendisinin de döneminin toplumsal gerçekçi bakışına karşı duruşunu, modernist ve yapısalcı arayış ve keşiflerinin izlerini mektuplarında görmek mümkündür.
“Benim konum yok. Konu edebiyatın kendisi… Bunu anlayan yazarlar var tabii. Ama onlar çok ileri düzeydeki ülkelerde yazıyorlar…”
Sevim Burak sanat yapma ihtiyacının ömür boyu süren bir dürtü olduğunu söyler. Bu dürtüsünü ise kendinden ve sanatından taviz vermeden, sanatsal yolunu seçerek hayata geçirir. Döneminde çok kişi tarafından anlaşılmadığı gibi bugün de tam anlamıyla deşifre edilmiş bir yazar değildir Sevim Burak. Ancak belli ve küçük bir kitlesi olsa da sanat eserinin anlaşılmak gibi bir derdi olmadığını da ekler mektuplarına. Hikâyeleri sağlam bulunur, ancak kıymetinin daha sonra anlaşılacağını söyleyenler olur.
Çağının ötesinde yazar Sevim Burak.
“Bütün iş onlardan kendi hayat biçimini çıkarmak / DAHA DOĞRUSU O KORKUNÇ FİLMLERE YA DA FELSEFELERE HER TÜRLÜ SİYASİ YA DA SAPIK İDEOLOJİLERE BAKARAK KENDİ BİÇİMİNİ ÇIKARMAK, ONA BİR ŞEYLER İLAVE ETMEK / ONDAN ETKİLENMEK / ONDAN KENDİNİ YARATMAK / YENİDEN / YAHUT DA AYNI ŞEYİ BİR DAHA TEKRARLAMAK / HEPSİ BU KADAR / GEREKİRSE BAZI YERLERİNİ ÇIKARARAK AYNI ŞEYİ YENİDEN YAZMAK / NE DE OLSA ÇIKARIRKEN ACEMİCE BİR ŞEY YAPARSIN / BU DA SENİN OLUR / BU KADARI DA YETER / BİR KERE TAKLİT ETMEYE KALK DA GÖR / TAKLİT EDE EDE NELER ÇIKARIRSIN, NELER UYDURMAYA BAŞLARSIN / BAŞLA DA GÖR / EMİN OL YAZARLIK BUDUR / TAKLİTTİR / SONRA UYDURMADIR / BİR DE KENDİNE HEYECANLANDIĞIN BİR MODEL SEÇMEKTİR”
Yaşadıklarından yararlanır sanatı için. Ancak yaşadıklarını yazmak değildir bu. Eskiterek yazar. Yaşadıkları onun sanatını inşa için kullanacağı parçalardır. Öyle ki sağlık raporları bile sanatında yeni bir boyut oluşturur onun için, onları bile bir sanat potansiyeli olarak görür. Edebiyatında temsillerden bahseder. Başka bir şey söylemenin peşinde koşar. Sevim Burak varoluşunu yazarak anlamlandırır.
“Bir devridaim işidir yazmak, boyuna kelimeler ve sen yer değiştireceksin.”
Bu yer değiştirmede de kullandığı montaj tekniği gibi kimliklerini böler, simgeler ve farklı temsillerle metinlerine aktarır. Asuman Susam, Mektuplar için kitapta yazdığı yazıda kadın, Yahudi ve yazar olarak Sevim Burak’ın belleğinde bir ötekiler cehennemi taşıdığını söylüyor, bunu aşmanın en radikal yolu olarak da Burak’ın dili seçtiğini, okurun da kendi Sevim Burak öyküsünü oluşturabilmek için yazarken yaptığı montaj tekniğini uygulaması gerektiğini…
“Benim hikâyelerimdeki kelimelerim gibi. Hiç eskimez yerlerini yıllardır değiştirir dururum. Anlamları da değişir… Yani kelimeler, birtakım işaretlerdir. Bir şeylerin işaretleridir. Bir şeyleri anlatmak için kullanılırlar. Aynı işaretler ve kelimeler başka başka yerlere konursa başka başka şeyler anlatırlar.”
Mektuplar Türkiye’nin edebiyat ortamına ve ardından ‘80’ler dönemine de tanıklık ediyor bolca. Edebiyat ortamındaki tutum ve davranışlar, anlaşılmama, zaman zaman görmezden gelinme gibi durumların Sevim Burak üzerindeki etkisini, paranın dönüşümü, zenginlik kavramının ve yaşantının değişimini satırlar arasında bulmak mümkün. Para zaman zaman eşya tutkusuna, zaman zaman yaşam aracına, zaman zaman yaşam amacına dönüşmüş Burak’ın hayatında.
“İnsanı yaşatacak, ayakta tutacak tek ve başlıca şey de ‘para’dır.”
Yazmak için yalnızlığından beslenen bir yazar olmuş Sevim Burak. Dünya onun için sert, ciddi ve materyalist olmuş. O da kendisi için çok kıymetli olan sanatını ortaya koymak arzusuyla yalnızlığı seçmiş, sanatında var olmuş. Ancak yaşantısındaki yalnızlık ve aşksızlık da bazen öfkeyle, bazen oğluna bir nasihatle ortaya çıkan bir özlem olarak kalmış içinde. Bu sebeple de çok acı çekmiş.
“O çizebildiğim dünya’yı, dünyayla bütün bağlarımı kopararak çizebiliyorum. Dünyanın dışında çizebiliyorum – Dünyayla ve insanlarla ilişkimi kesme – Yaşamak bahasına o sağlam dünyayı çizebiliyorum – dünyaya perdelerimi kapayarak – karanlık odalara çekilerek – Yaşamadan kesilerek çizebiliyorum – Çok acı çekiyorum.”
Mektupların çoğu oğlu Karaca’ya yazılmış mektuplar. Oğluyla aralarında klasik bir anne-oğul ilişkisi olmamış. Bir anne içgüdüsü ile oğlunu korumaya çalışıp ona akıllar verirken yeri gelmiş şefkatli bir anne, yeri gelmiş küçük bir çocuk, yeri gelmiş okuruyla sohbet eden bir yazar olmuş. Sevim Burak tarzında bir annelik yapmış oğluna, kalıpların dışında…
“Hayat, iki kişinin beş aşağı beş yukarı birbirinin anlayacağı hikâyeler anlatmasından ibarettir. Bunun dışında, büyük aşk yoktur.”
Yaşamı boyunca hastalıklarla mücadele etmiş, anlaşılmamış bir yazar olmakla birlikte tüm olumsuzluklara karşı idealistliğinden vazgeçmemiş, yaşama karşı bazen çocuksu, çokça meraklı bakışı da mektuplarına yansımış Sevim Burak’ın. Yaşama olan tutkusu, daha çok üretme isteği ile beraber gelmiş.
“Daha çabuk yaşamalı insan, daha çabuk yazmalı, daha çabuk düşünmeli.”
Oysa Sevim Burak hep çok uzun sürelerde yazmış. Varoluşunu yazarak anlamlandırırken sağlığının bir parçasını da hep yazdıklarında bırakmış. Yaşı ilerledikçe sağlığa ve gençliğe daha çok değer biçmeye başlamış; sağlıklı ve gençken ekilenlerin yaşlılıkta biçildiğini söylemiş.
“En önemli işin, ‘işlerliğin’ yaşam olduğunu kabul ettim.”
Elli iki yaşında, mektuplarına da yazım süreci yansıyan MACH I romanının yazımını tamamlayamadan hayata veda eden Sevim Burak’ın mektupları onunla tanışmış olanlara da henüz tanışmamış olanlara da farklı alanlardan yeni kapılar açacak. Bir yazarın sanatına, ilişkilerine, yaşadığı döneme, yazım tekniğine, varoluş kaygılarına yeni anlamlar katacak, Sevim Burak imgesine içeriden bakacak ve ona her okurda yeni bir hayat sunacak.
“Çünkü, hayat dediğimiz şey, insan vücudu ve beynini sonsuza kadar yoran, yıpratan, doğduğu günden başlayarak ölüm’e doğru götüren olaylar silsilesidir.”
•