ÇAĞATAY GÜNEY
Esen Kitap
“Lupo’nun Seçimi, gerçek tarih ile kurguyu birleştiren, gerçek karakterler ile hayalî kahramanları heyecanlı olaylarda buluşturan keyifli bir roman.”
Tarihî romanları çocukluğumdan beri keyifle okurum. Bu tür hikâyeleri sevmemin nedeni, çok boyutlu okuma serüveni sunmalarıdır. Okuyucuyu geçmişin dünyasına götürür; saraylarda, malikânelerde, şatolarda, kadırgalarda, savaşlarda geçen farklı yaşamlarla tanıştırırlar. İnsanın macera duygusunu tatmin eder, modern toplumun yarattığı rutinleşmeden ve yabancılaşmadan kaçış bile sağlarlar.
Tarihî romanlar, ayrıntılı araştırma sonucu yazıldıkları ve gerçek tarihsel verileri kullandıkları takdirde dönemin insan ilişkilerini, iktidar modellerini, güç mücadelelerini, sosyo- ekonomik ve kültürel yapılarını yansıtırlar. Böylece ilkel toplum, köleci sistem veya feodal düzen gibi farklı gelişme evrelerinde zaman yolculuğuna çıkarız. İnsanın doğayla, toplumla, tarihî olgu ve olaylarla diyalektik bağlantısına tanık oluruz.
Bu yolculukta tarihî romanın aslında kurgu olduğunu, tarihi öğretmek gibi bir rol üstlenmediğini unutmamak gerekir. Tarihî roman tarih değil, yazarı da tarihçi değildir. Şunu da eklemek isterim: Tarihî roman ideolojik metin, tarihî roman yazarı da ideolog değildir. Resmî tarihi ve egemen sınıf ideolojisini benimsetmek için kaleme alınan sayısız tarihi roman olduğu için vurgulamak gereğini duydum. Bütün ülkelerde olduğu gibi bizde de çok örneği var.
Kurgu da olsa tarihî romanlar, gerçeğe ne kadar yaklaşırlarsa okuyucuyu o oranda içlerine çekerler. Okuyucunun tarihin o dönemine nüfuz edebilmesi, o ortamı hissedebilmesi ve zihninde canlandırabilmesi için edebi yetenek ve estetikle desteklenmiş gerçeklik önemlidir. Bu açıdan tarihî romanın başarısı, roman tekniğine uygunluk kadar gerçeği betimlemedeki ve atmosfer yaratmadaki başarısına da bağlıdır. Örneğin, mekândan yola çıkalım... On altıncı yüzyıldaki bir sarayı, pazaryerini veya kaleyi betimleyen yazar, aslına uygun bir tablo çizmelidir. Ayrıca kent ve köy yerleşim yapısı, ulaşım sistemi, nakliye araçları, giyim tarzları gibi unsurlar da gerçeği yansıtmalıdır. Elbette ki lisan, kadın ve erkek isimleri, hitap tarzları da o döneme özgü olmalıdır. Bu bakımdan tarihî roman kaleme almak, kurgu öncesinde detaylı ve titiz araştırma yapmayı gerektirir. Bilimsel yapıtlar, biyografiler, anılar, seyahatnameler, resimler, fotoğraflar gibi birçok malzemeyi elinin altında bulundurmalıdır yazar.
Çağatay Güney’in Lupo’nun Seçimi romanını bu çerçevede okudum. Yazarın daha önce yayımlanan Lupo’nun Adı eserini okuma fırsatım olmasa da yazarın anlatım tarzından kahramanımızın geçmişine kolayca gidebildim.
Roman, Sultan Murat döneminde geçiyor ve Kurt Gazi’nin öyküsünü anlatıyor. Kahramanımızın gerçek adı Lupo. Cenova’da bir fahişenin oğlu olarak dünyaya gelmiş, genelevde büyümüş, hayatını hırsızlık ve eşkıyalık yaparak sürdürmüş. Bir gemide kürek mahkûmuyken Osmanlı'ya esir düşmüş, devşirilerek yeniçeri yapılmış. Beklemediği bir anda kendini Osmanlı- Macar- Sırp- Papalık dörtgeninde entrikaların ve güç mücadelelerinin ortasında buluyor. Casusluk ya da döneme özgü ifadesiyle dil almak işlerine bile bulaşıyor. Şehzade Mehmet, Mara Despina, Gedik Ahmet, Baltaoğlu Süleyman, Mahmut, Zağanos, Ciriaco başlıca karakterler. Bir de Lupo’nun sürekli özlemini çektiği Ece var.
Gelelim roman hakkındaki düşüncelerime…
Öncelikle, romanda mekân betimlemelerini gerçekçi bulduğumu belirtmek isterim. Bunu iktisat tarihçisi ve tarihî polisiye roman yazan biri olarak yıllardır tarihle ilgilendiğim için rahatlıkla söyleyebilirim. Harem dairesi, Dimetoka sokakları, Pera, yağmalanmış köyler, Ahi tekkeleri gibi mekânlar romanda başarıyla canlandırılmış. Hıristiyanlar, Museviler ve Müslümanlardan oluşan kozmopolit yapı; farklı etnik kültürlerden gelen saraylılar arasındaki ilişkilerin hırs, şüphe, korku gibi motiflere dayalı psikolojik altyapısı; bazı roman kahramanlarının dillendirdiği hurafeler, menkıbeler veya Eyüp Sultan’ın sancağının ipinin öpülmesi gibi savaşçı gelenekleri de öyle. Yani sadece mekânlar değil, sosyo- kültürel yapılar da tatmin edici düzeyde sayfalara aktarılmış.
Romanın hoşlandığım diğer tarafı, çeşitli olguların romanın geçtiği dönemdeki sözcüklerle açıklanması. Pençik ve torbaya konmak gibi Osmanlı, diyet gibi Macar, doce gibi Cenova kökenli terminoloji sık sık kullanılmış. Dinî davranışlarda da gerçeği yansıtan sahneler var. Örneğin, Ortodoks bir karakter, haç çıkarmıyor da Ortodoks haçı çıkarıyor. İkisinin birbirinden farklı olduğunu dikkate aldığımızda yazarın ayrıntılı incelemeler yaptığı belli oluyor. Bu detaycılık sayesinde Osmanlı kadınlarının yüzlerine renk gelsin diye ne yaptıklarını bile öğreniyoruz. Aynısını diyaloglar için de söylemek mümkün. Örneğin, Lupo ile Zağanos Bey arasındaki konuşma… Bu bölüm sayesinde bir Hıristiyanın nasıl devşirme olduğundan ve neler hissettiğinden başlayarak Osmanlı saray hiyerarşisine kadar uzanan birçok temaya nüfuz edebiliyoruz.
Yazar, zaman zaman ansiklopedi maddesini andıran bilgiler verse de bunların okuyucuyu sıkmayacağını, hatta tarih tiryakilerinin bu açıklamalardan hoşnut kalacaklarını kendi adıma söyleyebilirim. Ahmet Mithat Efendi’nin romanlarında hikâyeye ara verip “siz şimdi kahvenizi içerken ben size gramofonu anlatayım,” şeklinde kullandığı üslup gibi bu eserde de öyle keyif verici bir yapı çıkıyor karşımıza.
Romanın sinematografik yapısı da var. Okurken beyazperde karşısında olduğum hissine kapıldım. Örneğin, Lupo’nun harem dairesinin çatısından Mara Despina’yı gözlediği bölümde kendinizi orada hissediyor; dönemin dekorasyonu, giysileri, selamlama ve hitap tarzlarıyla film izlermiş gibi oluyorsunuz. Aynı etkileyiciliği Lupo’nun kale burcundan askerlerin gelişini seyrettiği, Şehzade Mehmet’in maiyetiyle karşılandığı veya avlakta geçen bölümler veya Varna Savaşı için de söyleyebilirim.
Resmî tarihe saplanan okuyucular, alışık olmadıkları temalarla karşılaşacaklar romanda. Akıncı sistemi bunun örneklerinden biri. Akıncı beylerinin etnik kökenleri, onlara verilen topraklar, kılıç hakları, temliknameler ve toprakları yitirmemek için girişilen mücadeleler bu sistemin fetih ve gaza olgularının çok ötesindeki ekonomik yönünü ortaya koyuyor.
Sözü fazla uzatmadan söyleyeyim ki Lupo’nun Seçimi, gerçek tarih ile kurguyu birleştiren, gerçek karakterler ile hayalî kahramanları heyecanlı olaylarda buluşturan keyifli bir roman. Çocukluğumda okuduğum Pardayanlar ve Ivanhoe gibi romanların nostaljik tadını aldığımı belirtip noktayı koyuyorum.