MEHMET CELÂL
Hazırlayan: Nuri Akbayar İş Bankası Kültür Yayınları 2021
Yaşadığı dönemin siyasi ve edebi havasını eserlerine yansıtan Mehmet Celâl, Kuşdili’nde adlı romanında da İstanbul’da Kadıköy ve Beyoğlu semtlerini mekân olarak seçmiş, dönemin şair ve yazarlarının eserlerinden bazı bölümlere kitabında yer vermiştir. Celâl, buromanında Kadıköy’ün o yıllarda en ünlü mesirelerinden olan Kuşdili’nde başlayan bir aşkın hikâyesini anlatır…
Edebiyatımızın unutulmuş yazarlarından Mehmet Celâl (1867-1912) İstanbul’da doğmuş, düzenli bir eğitim görmekle beraber babası jandarma komutanı İsmail Hakkı Paşa’nın konağında özel dersler alarak yetişmiştir. Her ne kadar babasının yardımıyla memuriyete girdiyse de, işe uyum sağlayamadığı için memuriyeti uzun sürmemiş, genç yaşta emekli edilmiştir. Genç yaşlarında şiirler yazan Celâl, bundan böyle edebiyat dünyasına girecek, pek çok türde kitaplar yayınlayıp okuyucunun beğenisini kazanacaktır. Erol Üyepazarcı, Unutulanlar, Hiç Bilinmeyenler ve Bilinmek İstemeyenler kitabında onun için şöyle diyor:
“Döneminde okuyucu katında en çok tutulan yazarlardan biridir. Örneğin ilk kez 1890’da yayınlanan Bir Kadının Hayatı 1893, 1897 ve 1909’da tekrar basılmıştır. Bu başarıyı o zamanlarda yakalamış olan çok az kitap vardır.”
Ancak, yazarın özel hayatından kaynaklanan sorunlar nedeniyle bu verimli dönemi uzun sürmez. Alkol bağımlılığı, derbeder bir hayat, babasıyla yaşadıkları, karşılıksız bir aşk ve ardından gelen mutsuz evlilikler kırılgan kişiliğini altüst eder. Sarhoşken yaptıkları nedeniyle babası onu Fransız Hastanesi’ne kapattırır ve burada uzun süre tedavi görür. Mehmet Celâl’in 1901 yılından itibaren uzun süre yazmadığını görüyoruz. Bu suskunluğunu II. Meşrutiyet’e kadar sürdürür ve tekrar yazmaya başlayıp bir iki roman daha yayınlar. Bunlar Mehmet Cemal’in genç yaşta ölmeden önceki son eserleri olacaktır.
Romanlarını 19. yüzyıl popüler edebiyat geleneğine uygun olarak kaleme alan, ilk romanı Venüs ile beğenilen Mehmet Celâl, kısa sürede üne kavuşur. Çok sayıda şiir, öykü ve romanı bulunan Mehmet Celâl’in Bir Kadının Hayatı ve Küçük Gelin romanları, o dönemde en beğenilen eserleri olur. Eserlerinde İstanbul’u mekân seçen, yaşadığı dönemin siyasi ve edebi havasını okurla paylaşan Mehmet Celâl, Kuşdili’nde adlı romanında da İstanbul’da Kadıköy ve Beyoğlu semtlerini mekân olarak seçmiş, dönemin şair ve yazarlarının eserlerinden bazı bölümlere kitabında yer vermiştir. Celâl, Kuşdili’nde romanında Kadıköy’ün o yıllarda en ünlü mesirelerinden olan Kuşdili’nde başlayan bir aşkın hikâyesini anlatır…
Mehmet Celâl’in son eserlerinden biri olan Kuşdili’nde, iki gencin gezmek için Fenerbahçe’ye gitmesiyle başlar. Refet ve Remzi o günün meşhur gezinti semtinde dolaşırken yanlarından zarif bir araba aheste geçer, içerisinde iki genç kız oturmaktadır. İki arkadaş bu “güzel simaları” hemen fark ederler. Refet’in tahminine göre kızlar “ancak yirmi bahar görmüş” olmalıdır. İkisi de gözlerini arabadan ayıramaz ve izlemeye başlarlar. Bir ara delikanlıların bindikleri faytonla kızların arabası yan yana gelir ve Refet’in hayran olduğu kız onlara “biraz serbest, biraz işveli, biraz gülümseyerek bakar” ve ardından Kuşdili’ne doğru ilerlerler. Kuşdili’ne varınca kızların arabası bir köşkün önünde durur. Kızlar inerler, “Küçük Hanım ardından gelenlere bakışlar fırlatarak, belli belirsiz gülümseyerek” içeri girer. Yaşananlar büyük bir aşkın temelini atmaya yetmiştir!
Sevdalı Refet, iki üç gün içinde evlenmeye ve babasıyla hemen konuşamayacağı için araya Remzi’nin yanında yetiştiği teyzesini koymaya karar verir. Bu ulvi görevi seve seve yapacağını söyleyen teyze, durumu önce Refet’in babasına açar ve olumlu cevap alır. Ardından kızın ailesini araştırır ve pek çok bilgi derleyip Refet ve ailesine anlatır. İsmi Nurhayat olan kızın, babası Abdülhamid devri’nin paşalarındandır ve II. Meşrutiyet’ten sonra emekli olup köşküne çekilmiştir.
Mehmet Celâl
Romanda, yazarın II. Abdülhamid’in ateşli bir muhalifi olduğunu, Meşrutiyet’i heyecanla savunduğunu okuyoruz. Örneğin Nurhayat’ın babası Ruhi Paşa’nın Abdülhamid’in paşalarından biri olduğunu söyledikten sonra aynı zamanda çok da zengin olduğunu belirtiyor: “İstibdat devrinin adamlarından fakir bir paşa değil, fakir bir ağa” var mı diye sorduktan sonra konuyu, istibdat devrinin memurlarına getiriyor:
“Eskiden memuriyet doğumla başlardı (…) beşiklerinin başına -nazar boncuğu makamında- murassa imtiyaz, murassa Osmanî, murassa Mecidiye nişanları takılır, beşik adeta çeyiz katırına benzerdi! (…) Askeriye sınıfa mensup paşa efendilerimizin de çekirdekten yetişen minimini yavruları da (…) bir zaman, kordonlar takar, kokular sürünürler, şık faytonlara binerler, modaya uygun giyinmiş sivil gezerlerdi.”
Nurhayat da istibdat yönetimine karşı, “özgürlük, eşitlik, kardeşlik” fikrinden etkilenmiş bir genç kız. Babasıyla cesur tartışmalara giriyor. 1789 Fransız Devrimi ile ilgili bir makale okuduğunu gören babasının, “Başka okunacak şey bulamadın mı? Şu hürriyetten ne fayda gördünüz.” demesi üzerine, ona şu cevabı veriyor:
“Sizin gibilerinin elinde dönen eski idarenin ne kepaze, ne alçak şey olduğunu yalnız biz kadınlar değil, beşikteki çocuklar bile anladı. (…) Siz de eski devir yadigârlarından, hatta en dehşetlilerinden değil misiniz? Yıktığınız evlerden, söndürdüğünüz ocaklardan haberim yok mu sanırsınız?”
Bu sözler üzerine hiddetlenen paşa, bunun evlenemediği için olduğunu, ama merak etmemesini, onu Refet ile evlendireceğini söyler. Ancak bu kez Ruhi Paşa’nın bu sözleri de Nurhayat’ı rahatsız eder ve şöyle cevap verir:
“Bu konuda henüz karar veremedim!.. Belki bir başkasıyla!.. Fakat şurasına inanınız ki beni alacak koca asla müstebit olmayacaktır. Hür doğmuş, hür yaşamış, hür olarak ölmeye hazırlanmış bir insanoğlu insanla evleneceğim! Fakat hafiyeoğlu hafiyeyle değil!”
Nihayet Refet’in ailesi Nurhayat’ların kapısını çalar ve olumlu bir cevap alarak evlerine döner. “İhtişamlı, parlak” bir düğünle evlenirler. Genç çift çok mutludur, kâh İstanbul’daki konakta, kâh Kuşdili’nde mesut anlar yaşarlar. Ancak bir süre sonra Refet eve geç gelmeye başlar. Onu sabırsızlıkla bekleyen Nurhayat bunun nedenini sorduğu zamansa hep aynı cevabı alır, “bazen bildiklere rastlıyorum, bir yerde oturuyoruz ve vaktin geçtiğinden haberim olmuyor.”
Ama bir gece Nurhayat yine aynı cevabı alınca öfkelenecek ve bağıracaktır, “Niçin haberiniz olmuyor? (…) Yazıklar olsun size.” Tartışma uzamadan bitse de artık bir eşik aşılmış, bazen Refet’in saatinde eve döndüğü bazen de geç kaldığı günler, Nurhayat’ın sıkıntıları başlamıştır.
Refet bir akşam Tepebaşı Bahçesi’nde otururken güzel bir kıza rastlar ve garsondan adının Rozali olduğunu öğrenir. Rozali’nin bakışlarından etkilenen genç adam, art arda kadehleri boşaltmaya başlar. Masadan kalkacak hali kalmaz, bu halini gören garson, onu alıp yakınlardaki bir otele götürür. Sabahleyin uyandığında berbat bir haldedir, neler olduğu hatırlamaya çalışır. Bu arada cüzdanının olmadığını fark eder. Otelin parasını öderken küçük bir sorun yaşasa da, rastladığı bir tanıdığı sayesinde konu büyümeden kapanır. Ve çekinerek eve döner, onu gören Nurhayat, haykırır: “Zavallı masum çocuğun karnımda oynuyor, ona olsun merhamet et, rezil! (…) Üstüme fenalıklar geliyor. Allah aşkına dışarı çık!”
Tepebaşı bahçesi ve gazinosu..
Rozali öksüz, yetim, kimsesiz çocuklar yurdunda büyümüş, orada terzilik öğrenmiş bir kızdır. Yetimhaneden sonra yaşlı bir terzi kadın onu himayesine alır. Şehrin tanınmış ailelerinin pek çoğunun terzisi olan kadının yanında Rozali canla başla çalışır, kadını annesi beller. Günler böyle geçerken, onun maharetini gören tanınmış bir zatın eşi, ona konaklarının terzisi olmasını önerir. Rozali, ustasının izniyle bunu kabul eder ve konağa yerleşir. Kıza sürede evin kızı Mediha ile arkadaş olur. İki genç kız sık sık bahçeye çıkıp meyve toplar, beraberce eğlenirler. Konağın bahçıvanı Perikli zaman zaman onlara eşlik edip yol gösterir. Neşeli günler böyle devam ederken Rozali ve Perikli birbirlerine yakınlaşırlar ve kaçıp evlenmeye karar verirler. Ve bunu hızla yaparlar.
Fakat bir süre sonra paraları biter, iş ararlarsa da bulamazlar. Sıkıntılı günler başlamıştır. Bir sabah yanlarında kaldıkları Katina, Rozali’yi bir köşeye çekip, bu yaşamın sonu olmadığını, bu güzelliği ile başka bir yaşam sürebileceğini söyler! Ertesi gün Beyoğlu’na gidecektir, bunu beraber yapmalarını önerir. Beyoğlu’na çıktıklarında Katina, Rozali’yi bildiği bir birahaneye götürür ve “gidecekleri yerde biraz serbest, biraz daha çekici ve neşeli görünmek için” bir şeyler içmeyi teklif eder. Beraberce içerler ancak içkiye alışkın olmayan Rozali çabucak etkilenir. Bunu yeterli gören kadın onu yakınlardaki bir eve götürür. Burası Katina’nın kardeşi Marika’nın evidir. Böylece semtin tanınmış muhabbet tellalı Marika, kardeşinin daha önce sözünü ettiği Rozali ile tanışmış olur…
Yeni yaşamına kısa sürede adapte olan kız, kendisinden hoşlanan bir erkek yardımıyla evden ayrılır. Bir süre bu adamla birlikte yaşadıysa da adamın kaçmasıyla Rozali, yeniden yalnız kalır. Artık İstanbul gecelerinde tek başına gezmekte, özellikle Tepebaşı Bahçesi’nde boy göstermektedir. Sonunda Refet, Rozali ile tanışır ve ardından görüşmeye başlar. Ancak Rafet’in hastalanması ile bu görüşmeler son bulur. İyileşmesinin ardından Refet’in ilk işi Rozali’yi bulmak olur. Buluşmaya devam ederler. Kocasının yeniden eski haline dönmesinden şüphelenen Nurhayat, bir rastlantı sonucu bu ilişkiyi öğrenir ve Refet ile yüzleşir. Sonra… Sonrası Kuşdili’nde sayfalarında…
•