Kurgunun içinde yaşam ve ölüm

Küçük Paris Fena Öksürüyor

Küçük Paris Fena Öksürüyor

SEDAT DEMİR

Dedalus Yayınları

Küçük Paris, Samatya dolaylarına yerleşmiş bir meyhane ve ciğerleri de türlü insan hikâyesiyle dopdolu, tıpkı Samatya gibi.

ECE KARAAĞAÇ

Hayat, doğum ve ölüm arasında uzanan bir çizgidir, tıpkı kurgu gibi. Fakat herkesin doğum ve ölüm noktaları kendinedir. Bu sebepledir ki iki nokta arasında uzanan bu çizgiler, öyle ya da böyle, muhakkak bir noktada kesişirler. Sedat Demir’in Küçük Paris Fena Öksürüyor adlı öykü kitabındaki başı sonu belirsiz, birbiri içine geçmiş öyküler de birbiriyle kesişen bu türden hayat hikâyelerini ortaya koyuyor.

Küçük Paris deyince gözününüz önüne öncelikle sarışın, renkli gözlü, al yanaklı bir oğlan çocuğu gelse de gerçek sandığınızdan çok daha farklı. Küçük Paris, Samatya dolaylarına yerleşmiş bir meyhane ve ciğerleri de türlü insan hikâyesiyle dopdolu, tıpkı Samatya gibi.  Hem öyle dolu ki Küçük Paris sigaraya 15’inde başlamış ihtiyar bir adam gibi öksürüyor. Küçük Paris ciğerlerine yerleşmiş üç kadını, tıpkı bir balgam gibi, söküp atmak istiyor; Sadberk, Nurperi yahut Belkıs ve Suzan Dilber. Üçü de birbirinden eksantrik, üçü de birbirinden delişmen üç kadın. Yazar ise bu üç kadının da etrafında, farklı yaş dilimlerinde dönüp duran bir uydu gibi. Sadberk’in gevezeliğinin öznesi, Nurperi’nin Paşa’sı, Suzan’ın sevdalısı…

Yazarın kendisinin de dile getirdiği üzere edebi kaygıların değil, anlatma arzusunun ağır bastığı bir çalışma söz konusu bu kitapta. Biz her ne kadar öykü olarak nitelendirsek de biçim kaygısından da uzak bir eserle karşı karşıyayız. Öyle ki öyküler arasında, isimlendirmeler yardımıyla bir sınır dahi çizilmemiş. Hatta öyküler arasında farklı tanışıklıklar vesilesiyle transfer olan yan karakterlerin de etkisiyle bunu tek parçadan oluşan bir metin olarak algılamak mümkün. Yine bu sebeple tam olarak derinleşmeyen yan karakterleri dert edinme ihtimali de mevcut okur açısından. Örneğin dertleri tesbih boncuğu gibi yan yana dizen Mevlüt’ün içini biraz daha kurcalamayı düşünmeden duramıyor insan. Benzer biçimde çerçevede olmayan adamın çehresini hayal etmeden de edemiyorsunuz. Ben bu noktaları hikâyedeki işe yarar boşluklar olarak yorumluyorum; okurun hayal gücünü tetikleyen, okurdan belli bir çaba talep eden, kendini hemen ele vermeyen bir hikâye ve kurguyla karşı karşıyayız. Kitaptan alıntılayarak söylersek: “Ne küfredebileceğim ne de yüce sayabileceğim bir kurmacaya ait olma duygusunun içine düşüverdim.” Gerçekten de öyle. Burada yazar kurgunun tanrısı değil, kendi kurduğu dünyanın içine sıkışmış garip bir fani sanki. Sedat Demir sanki semtinin çocuğu ve kendi semtinin akciğerlerinde bir yolculuğa çıkmış gibi.

Uzun lafın kısası; Sedat Demir Küçük Paris Fena Öksürüyor ile kendi karmaşası içinde boğulmayan, kontrollü bir kaos yaratmayı başarmış diyebiliriz. Yazarın dili kullanmadaki becerisi ise yadsınacak gibi değil. Türler arası, seçici geçirgen bir yapıya benzeyen Küçük Paris Fena Öksürüyor şu günlerde okuma zevkinizi tatmin etmeye aday. İyi okumalar dilerim.