Sen farklısın

Kübra

Kübra

AFŞİN KUM

April Yayıncılık 2020 304 s.

Kübra yani KUBRA, uzun adıyla Knowledge Unit Based Reasoning Automaton (Bilgi Birikimi Tabanlı Akıl Yürüme Otomatı), dış kaynaklardan topladığı bilgileri yapay sinir ağlarını kullanarak kompleks ilişkiler kurmak için kullanan bir yazılım. Arkadaşlar arasında yapılan şakayla karışık bir sohbet, Kübra’ya bir anda “İktidarı Ele Geçirme” görevi veriyor. Yapay zekâ, iktidarı ele geçirmek için farklı bir düşünme biçimi geliştiriyor...

SELİM BEKTAŞ

İktidar sahibi olmak çoğu zaman bir deha gerektirmez (eh, bunu bilmek için dahi olmaya gerek yok), ancak arkasına dehadan daha büyük bir duyguyu, tutkuyu alır. İktidar da tıpkı insan ilişkilerindeki gibi, kendisini en çok hak edeni değil, en tutkulu ve en hırslı olanı seçer. Krallar, komutanlar, valiler, başbakanlar, milletvekilleri ve peygamberler. Peygamberler konusu biraz karışık, bu yazıda üzerinde en çok duracağımız grup onlar. Fikirlerinizin ve adınızın binlerce yıl yaşamasını istiyorsanız eğer, küçük bir ilahi dokunuş hiç fena olmaz, değil mi? Peki bu iktidar aşkını tutku ve hırs gibi özelliklerden münezzeh son teknoloji bir yazılıma yüklesek ve “iktidarı ele geçir” komutu versek ne olur?

Son dönemde hem popüler bir dizi (bkz. Messiah), hem de bu toprakların yetiştirdiği milli mesih ve mehdilerle (bkz. Hasan Mezarcı, Adnan Oktar) birlikte, postmodern peygamber kavramına aşina olduk. İnsanlar binlerce yıldır dünyanın herhangi bir noktasında, bir köy yerinde, Uzak Asya’da ya da Meksika’da ya da bu işler için biçilmiş kaftan olan Ortadoğu’da zaman zaman peygamberlik (eşittir iktidar) iddiasıyla ortaya çıkıyor. Tabii, “o” zamanlar, ilahi mesajı iletmek için zorlu şartlar sunarken şimdi bir tek baş parmak hareketi tüm dünyaya vaaz vermeyi çocuk oyuncağı haline getiriyor. Hal böyleyken, görünüşe bakılırsa peygamber olmak olana kadar zor, olduktan sonrası çorap söküğü gibi...

Afşin Kum, Kübra’da, insanlığın en eski ve güçlü güdülerinden iktidar aşkını, inancın gücünü insan–makine ilişkisi üzerinden anlatıyor. Bunu yaparken kendi evrenini yaratıp okuru yeni bir dünyayla tanıştırmak yerine, yaşadığımız dünyanın ve birbirine hiç temas etmeyecek gibi görünen gerçek insanların hikâyesini anlatıyor. Karakterler zamanın ruhuna uygun yaşıyor; Facebook’a giriyorlar, ekşisözlük okuyorlar, Tinder’da sağa kaydırıp SoulTouch’ta (Soltaç) derin manevi sohbetlere dalıyorlar. Bir tarafta ABD’den milyon dolarlık bir proje için Türkiye’ye gelen iki yazılımcı, diğer tarafta imalat atölyesinde çalışan ama hayalleri olan bir mahalle delikanlısı. Hepsini bir hikâyede toplayan, Kübra.

Gökhan’ın hayatı Soltaç’tan gelen beklenmedik bir mesajla değişiyor; “Sen farklısın”. Mesajlar devam ediyor; “İstemem dememdir”, “Ol der ve olur”. Kübra’nın kaza ve kaderle ilgili mesajından hemen sonra trafik kazası oluyor. Tesadüf mü? Peki, atölyedeki ustanın sinir bozucu oğlunun aslında evlâtlık olduğu ya da cami imamının Sex Slave XXX adlı bir hesap kullandığı bilgisi tam da ihtiyacınız olduğu anda telefonunuza düşse, size de vahiy gibi gelmez miydi? Tamam, pekâlâ açıklanabilir şeyler, ama yukarıdan bakan için her şey kolay değil midir? Bir topa daha güzel vurulabilir, geçen günkü eylemde daha radikal bir hareket yapılabilir, bilmem kimin filminin ana karakteri daha iyi işlenebilirdi vesaire… Gökhan’ı anlıyoruz. Allah’a inanan herkes, Allah’ın ahaliden ziyade yalnızca kendisine seslenmesini bekleyebilir. Çünkü “İktidarı inşa eden inançtır.” (s. 270)

“Oysa Allah’ın gücü sınırsızdır, istediğinin olmasını engelleyecek hiçbir şey yoktur. Ol der ve olur. Bu dünya böyleyse, Allah’ın başka türlü olmasını istediği düşünülemez. Var olan hiçbir şey, Allah’ın istediğinden farklı olmuş değildir. Kübra’ya daha önce farklı zamanlarda iki kez sorduğu “Ne demek istiyorsun?” sorusuna cevabı da aynı anlama geliyordu. İstemesi ile demesi arasında bir fark yoktu, çünkü...” (s.48)

Knowledge Unit Based Reasoning Automaton (Bilgi Birikimi Tabanlı Akıl Yürüme Otomatı), yani KUBRA, yani Kübra, dış kaynaklardan topladığı bilgileri yapay sinir ağlarını kullanarak kompleks ilişkiler kurmak için kullanan bir yazılım. Arkadaşlar arasında yapılan şakayla karışık bir sohbet, Kübra’ya bir anda “İktidarı Ele Geçirme” görevi veriyor. Yapay zekâ, iktidarı ele geçirmek için farklı bir düşünme biçimi geliştiriyor.

Aslında “iktidarı ele geçirme” şakasının gerçeğe dönüşümünü Black Mirror’un The Waldo Moment bölümünde izlemiştik. Afşin Kum, Black Mirror’daki gibi klişe bir parodi batağına düşmeden, üzerine düşünmeye açık bir kurgu geliştiriyor. Kübra, olasılıklar arasından elenerek seçilen son kişiyi, Gökhan’ı elçisi yapıyor ve onun küçük mahallesine küçük “ex machina”lar indiriyor. “Duygular bulaşıcıdır.” (s.171)

Bir yandan Kübra’nın iktidarı ele geçirmek için yapabileceği şeyleri düşünürken, diğer tarafta Ormancılar sakinlerinin artık o kadar sakin olmayan hayatlarını görüyoruz. Çiçeği burnunda peygamberimiz, Kübra’dan aldığı vahiyleri inananlara iletiyor, mucizeler bir bir gerçekleşiyor. 2020 yılında bir peygamber Facebook’tan gönderiler paylaşıyor, halı sahada yapılan toplantılarda takipçilerine videolarını paylaşmalarını söylerken kameralara bakıyor. Doğal bir peygamber performansı sunuyor. İlahi mesajı iletirken kader kavramı hakkında çokça düşünüyoruz. “Ol der ve olur.”

Lokal peygamberimiz Gökhan'ın mesajların Allah tarafından değil, sadece insan yapımı bir yazılımdan geldiğini öğrendiğinde bu durumu gayet olağan karşılaması ve bunu "Allah'ın izlediği yol" olarak görmesi, kadere ve inanca dair çok iyi bir gözlem. Çünkü Gökhan, telgrafın icadından beri yaşanan tüm teknolojik gelişmelerin Allah’ın mesajını Gökhan’a iletebilmek için yarattığını düşünüyor.  Bunun kaderinde yazılı olduğunu söylüyor. 

“... Öyle olsaydı böyle olsaydı diyorsunuz. Ama bilmiyor musunuz ki kader diye bir şey vardır. Her şey kaderde yazıldığı gibi olur. Siz en sona kimin kalacağını bilmezsiniz, sizin Kübra’nız da bilmez. Ama Allah bilir. O, zamana dışarıdan bakar, geçmişi ve geleceği birlikte görür.” (s. 248) 

Romanı bitirdiğimde aklımda şu vardı; Kübra’nın kurgusu, geçmiş, şimdi ve gelecek anlatılarının hepsini barındırıyor ve bunu muazzam bir akışla yapıyor. Hikâyeyi Kübra’nın etki ettiği iki taraftan da görmek, neden ve sonuçla, hatta Kübra’yla bile bağ kurmamızı sağlıyor. Afşin Kum, kadim peygamberlik olgusunu postmodern bir yorumla sosyal medya kullanan ve imalat atölyesini devralmaya çalışan sıradan bir adam üzerinden anlatırken, yapay zekânın ve kullanıcı verilerinin iktidar aracı olarak kullanılmasını –benzer bir örneğini Cambridge Analytica davasında da gördük–Kübra’ya verilen “Power to the Machines” komutuyla iletiyor.

Afşin Kum, ele aldığı iktidar, kader, vicdan, yapay zekâ, inanç gibi güncel konuları ustaca işliyor, hikâyeden asla koparmıyor. Bu da Kübra’yı kaçırılmaması gereken bir roman haline getiriyor. Maalesef her zaman bu kadar farklı bir hikâyeyle karşılaşmıyoruz.

Farklı hikâyeler okumayı seviyoruz çünkü biz “de” farklıyız.