Kötü Kalp, içimizi soğutmaya geldi!

Kötü-Kalp-Aslı-Tohumcu

Kötü Kalp

ASLI TOHUMCU

İletişim Yayınları 2020 236 s.

Unutmak için çaba gösterdiklerimizi, göz yumduklarımızı, katlanmak zorunda kaldıklarımızı görünür kılan Kötü Kalp, bununla yetinmiyor; adalet dağıtarak kadınlığın saklanmak demek olmadığını gösteriyor bize. 

ÖYKÜ YAMAN

Her gün kadınlığımızla sınandığımız bir dünyada yaşıyoruz. Kadın olduğumuz için kendimizi korumamız ve sakınmamız gereken koşullara seneler içinde uyum sağlamak zorunda kaldık. Yalnız başına sokakta yürürken tedirgin olmaktan, etrafı dinlemekten ne yazık ki kendimizi alıkoyamadık. Akşamın sakin karanlığının tadını çıkarmak yerine takip edilir miyim korkusuyla arkamızı kollayıp durduk. Kafamızı yere eğip karşılaşmaktan çekindiğimiz cehennemlerle göz göze gelmemek için çabaladık. Korkularımızı ve endişelerimizi sıradanlaştırıp durduk, normalimiz haline getirdik. Bizi bunlara maruz bırakanlara karşı gelmeye çalıştığımızda da suçlu biz olduk. Ama tekrar içimize kapanıp sözde suçumuzun cezasını çekeceğimiz sırada Aslı Tohumcu bizi, Kötü Kalp’in adaletiyle tanışmamız için çağırıyor.

Son dönem edebiyatımızda kadın yazarların seslerini iyice duymaya başladık. Bize sessizce kabullendiğimiz meseleleri yeniden anlatarak, bunların aslında hiç de olağan olmadığını hatırlatıp başkaldırmamız gerektiğini haykırıyorlar. Bu meselelerle alakalı rahatsız edici detayları, dikkat etmemeye çalıştıklarımızı, unutmak için çaba gösterdiklerimizi, en çok da göz yumduklarımızı kimi zaman doğrudan kimi zaman da dolaylı bir şekilde önümüze koyuyorlar. Bu, yazarlarımız tarafından, “edebiyatın toplumsal görevi” haline getirilmeden öyle incelikle yapılıyor ki, okur metin ve yaşadığı gerçeklik arasındaki belirgin özellikleri karşılaştırarak metni benimsiyor ve realiteyi daha derinlikli bir biçimde anlıyor.

Tohumcu da çağdaşları gibi bu meseleleri duyurmayı, görünür kılmayı seçen kadınlardan biri. Geçmişin ve günümüzün sıradan ve geleneksel yaşamlarından bahsederken, bu lanetli hikâyeyle okuru dürtmeyi, konforlu ve güvenli alanından onu dışarı iterek gerçekliğin konuşulmayan boyutlarıyla baş başa bırakmayı başarıyor. Kadınlığın saklanmak olmadığını, aksine, içinde yaşadığımız ataerkil toplumda kendimizi baskıcı değerlere boyun eğmeyen etkin birer fail kılmadan rahatlayamayacağımızı bir kez daha gösteriyor.

Kötü Kalp’in hikâyesi ise haksızlıkları ve adaletsizlikleri yol gösterici bir ayet niteliğinde ezberleyerek harekete geçmesiyle başlıyor. Evlilik vaadiyle kandırdığı kadınlara tecavüz ettikten sonra salıverilenlerin, toplu taşımada önüne gelen kadını fortlayıp hiçbir şey olmamış gibi yaşamına devam edenlerin, cinsiyetçi dille konuşup çocukları rahatsız eden öğretmenlerin ve üç kuruş paraya çalıştırdığı işçilere hak ettiklerini çok görenlerin peşine düşüyor. Kötü Kalp, ilk önce bu faillere yaptıkları haksızlıklar yüzünden yalvarıyor, “Ayıptır kardeşim yapma, yapma güzel kardeşim, gel vazgeç böyle yapmaktan” diyor. Sonra, “İtiraf et, cezanı çek, git teslim ol polise” diye öğüt veriyor. Haksızlıkları yapanların, yaptıklarını kabullenip bunları yapmaktan vazgeçmesi bir nebze olsun içini soğutacakmış gibi defalarca telkin eder gibi sürdürüyor konuşmasını. Oysa kimse bu yalvarmaları, uyarıları dinlemiyor. Yakasını kurtarmış ya da hiç kaptırmamış olanların umurunda bile olmuyor. Kötü Kalp’in tek bir prensibi var, o da oldukça basit: Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir, tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir. “Biz bunları yaşamak zorunda mıyız? Biz bu korkunçlukları yaşamak zorunda mıyız?” diye sora sora kendisi adalet dağıtmaya başlıyor. O, hakkı gözetilmeyenlerin haklarını savunmak için türlü eylemlerde bulunurken, Başkomiser Levent ve çalışma arkadaşları Ayşe ve Ergun’un kafası ortaya çıkan her yeni olayla birlikte daha da karışıyor. Topladıkları deliller, sanıkların tüm ifadeleri birbirine benzese de Başkomiser Levent ve arkadaşları bir kısır döngüye hapsoluyorlar.

Tohumcu, Kötü Kalp’in ağzından, yaşadığımız ülkede başımıza en az bir kez geldiği kesin olan tüm haksızlıkları ele alıyor. Kitap her ne kadar bir roman olarak kurgulanmış olsa da kitapta bahsedilen haksızlıklar Türkiye’de her gün duymaya alışık olduğumuz haberlerin bir derlemesi gibi aynı zamanda. Tüm bu haksızlıklar, okuru umutsuzluğa sürüklediği kadar meraklandırıyor da. Sayfaları ardı ardına çevirirken Kötü Kalp’le birlikte okur da adaletsizliklere hınçlanıyor, çoktandır bildiklerinin yerine yenisini koymak için yanıp tutuşuyor, devam etmek istemiyor, kaçış yolları arıyor ama buna rağmen Kötü Kalp’i kucaklıyor. Kötü Kalp ise gündemin dakikaların akışı gibi hızla değiştiği ülkemizde, zamanı durdurup her şeyin hesabını soruyor.

Tohumcu, okura polisiye unsurlarla bezeli, merakla harmanlanmış, oldukça sürükleyici bir anlatım sunuyor. Kötü Kalp’i bulma arayışında Levent Başkomiser ve çalışma arkadaşları Ayşe ve Ergun’un yanında okur da ipuçlarının peşinde onlara eşlik ediyor. Her yeni bölümde Kötü Kalp’in nasıl bu hale geldiğini öğrenirken, okur ona hak vermekten neden kendini alamadığını sorguluyor. Bir bakıma okur yaşadığı hayatı sorguladığı ve kendi eylemleriyle Kötü Kalp’inkileri kıyasladığı bir tartışmayla okumaya devam ediyor. Tohumcu, kitabın ilk cümlesinden itibaren, ele aldığı gerçekleri hafifletmek istemediğinden olsa gerek, son derece sert bir dille, okuru karanlık gerçeğe olabildiğince maruz bırakarak ilerliyor. Kullandığı bu dil, dikkatini anlatacakları üzerinde toplaması için okuyanı omuzlarından tutup sarsıyor. Okur bu ilk sarsıntıyı atlattıktan sonra zaman zaman haksızlıklar karşısında uyuşma ve duyarsızlaşma yaşasa da Kötü Kalp’in fısıltılarındaki öfkeyle toparlanıyor. Bu açıdan bakıldığında yoğun ve karanlık anlatımların bulunduğu yerler ve üstüne Kötü Kalp’in sözleri okurun ruh halini kitap boyunca çekip çeviriyor. Yazar, bu yoğunluklarla yaşanan yükselişleri araya Başkomiser Levent ve arkadaşlarının olay üzerindeki bulgularını serpiştirerek düzenliyor.

Aslı Tohumcu, 2019 yılının eylül ayında verdiği bir röportajda kendi yüreğini soğutmak için bir roman yazmakta olduğunu söylemişti. Kötü Kalp, adalete böylesine ihtiyacımız olan zamanlarda yalnızca onun içini soğutmakla kalmayıp okurlarınkini de bir nebze rahatlatıyor.