Saffet Emre Tonguç'un İstanbul'u

Kanatlarımda-İstanbul

Kanatlarımda İstanbul

SAFFET EMRE TONGUÇ

Alfa Yayıncılık 2019

Kanatlarımda İstanbul’da Saffet Emre size kuşbakışı gezdirmek istiyor gibi şehri. Şu kışın en sert günlerinde, kurulup bir berjere, belki bir salep belki bir kadeh şarap içerek İstanbul’un semtlerini Saffet Emre’den okurken, Halit Bilen’in özellikle bazıları çok çarpıcı olan fotoğrafları dikkatinizi çekecek.

BİLGEHAN UÇAK

O çok bilinen sözü biraz uyarlarsam, Saffet Emre Tonguç için “bir turist rehberinden fazlası” diyebilirim. Sadece kitap yazmıyor, ülkenin “tanıtım elçisi” gibi çalışıyor. İşte daha geçenlerde yanında Catherine Zeta-Jones ile Michael Douglas vardı…

Yeni kitabı Kanatlarımda İstanbul’u da sevinçle aldım. Saffet Emre, Alfa’dan çıkan bu kitabında İstanbul’u semtlerine ayırmış. Onlara dair genel, kısa bilgiler vermekle yetinmiş. Şayet semtleri, sokakları, camileri, kiliseleri, tarihi binaları ya da Boğaziçi yalılarını daha detaylı gezmek istiyorsanız, Saffet Emre’nin diğer kitaplarını okumanızı öneririm.

Kanatlarımda İstanbul’da ise Saffet Emre size kuşbakışı gezdirmek istiyor gibi şehri. Şu kışın en sert günlerinde, kurulup bir berjere, belki bir salep belki bir kadeh şarap içerek İstanbul’un semtlerini Saffet Emre’den okurken, Halit Bilen’in özellikle bazıları çok çarpıcı olan fotoğrafları dikkatinizi çekecek.

Bu kitabı iki kişi birlikte hazırlamışlar. Fotoğraflar, Halit Bilen’den. Her semtin fotoğrafı var. Tabii hemen heyecanla Kadıköy sayfasını çevirdim. Ama o da ne karşımda! Anlaşılan Halit Bey’in Kadıköy’e dair kötü bir anısı var. Neyse, sayfayı çevirdim. Bu kez, Moda! Halit Bilen’in objektifinden. Artık vapurların yanaşmadığı iskele, Koço, Moda Deniz Kulübü, ortada şimdilerin Kayıkhane’si…

Saffet Emre, her bölümün başına romancılardan, şairlerden, seyyahlardan alıntılar yapmış. Şu alıntı Refik Halid’den:

“Aynı İstanbul’un içinde İstanbul’u arayarak ve artık bulamayacağımı pekiyi anlayarak hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyorum. Ben İstanbul’un, eski İstanbul’un, o şahsiyetli ve güzel İstanbul’un içyüzünü afacancasına tanıyan bir evladıydım, onu ben en iyi anlardım. Sanki o da bana ayrıca, herkese yaptığından fazla yüreğini açardı”.

Kâh suriçinde geziniyorum kâh atlayıp bir vapura, ver elini Burgaz, Heybeli, Büyükada.  Tabii Taksim, camiler…

Burada durdum. Taksim sayfasında. Taksim’in şimdiki beton buz pisti havası, saksıdaki gariban ağaççıkları, otobüslerle beraber ruhunu da alıp götürdükleri şehir merkezi. Eski fotoğrafları düşündüm. Sadri Alışık’ın muhteşem filmi Ah Güzel İstanbul’un siyah-beyaz İstanbul’u, yetmişlerin İstanbul’u, benim öğrenciliğim, Beyoğlu Anadolu Lisesi, iki binlerin başı… Önümde Halit Bilen’in Taksim’i. Sonra, romanlar, hikâyeler, resimler çıkageldi aklımda. Melling’in, Refik Halid’in, Peyami Safa’nın, Sait Faik’in, son dönemde Selim İleri’nin anlattığı İstanbul.

“Keşke,” dedim içimden, “bu fotoğraflarla birlikte eski hallerine dair bazı fotoğraflar da olsaydı…”

Kanatlarımda İstanbul’dan önce, aynı berjerde Cingöz Recai okumuştum. Sherlock Holmes İstanbul’a gelmiş, Doktor Watson’la Pera Palas’ta kalıyorlar… 1928’de yazılmış hikâyeler, handiyse bir asır sonra kişiliksiz kalan şehir. Belki en son Gezi’de fotoğraf çektirdi Taksim.

Saffet Emre’nin çok sık tekrarladığı bir sözü vardır. “İstanbul’da yaşamayın, İstanbul’u yaşayın,” der. Bu kitabın sayfaları arasında gezinirken ben de her şeye rağmen “İstanbul’u çok az yaşadığımı” fark ettim. Okuyucuların da aynı şeyi hissedeceğini düşünüyorum. Saffet Emre’nin kitabı “İstanbul’da yaşadığı halde İstanbul’u yaşamayanları” motive eden bir rehber ayrıca.

Artık şu berjerden kalkıp sokağa çıkmam lazım. İstanbul, bekliyor.

Birsen Tezer’den bir şiir:

Sesim binlerce binlerce
Gözüm bugün
Güzelsin İstanbul
istanbul gözlerin bugün
Gözlerin İstabul
İstanbul yüzün bugün