Karanlığın mimarı doğruluk serumu

Kallokain

Kallokain

KARİN BOYE

çev. Sevda Deniz Karali İthaki Yayınları 2020 200 s.

Doğruluk serumu gerçeklerin ortaya çıkmasına yarayacak mı? Yoksa hakikatin üzerine kilit mi vuracak… Mikrofonu Kallokain’in baş kahramanı Leo Kall’e uzatalım.

CEM ALTINIŞIK

“Peki sizler, gerçeği dinlemeye hazır mısınız? İşin üzücü yanı, herkes gerçeği duyabilecek kadar gerçekçi olmuyor maalesef. İnsanla insan arasında bir köprü olabilirdi bu oysa, isteyerek yapıldığı, bir armağan gibi verilip bir armağan gibi karşılandığında elbette.”

Yirminci yüzyılda günümüzde adından hâlâ söz ettiren, edebiyat tarihinde önemli yer edinmiş birçok distopya eseri çıktı. George Orwell’in derinlikli altyapısıyla dikkat çeken romanı 1984; teknolojinin ‘geliştiği’ çok daha ileri bir dönemde geçen, belirgin ütopya ve distopya çatışmasının olduğu Aldous Huxley’nin kaleme aldığı Cesur Yeni Dünya; Ray Bradbury’den kitap okumanın yasak olduğu ve kitapların yakıldığı Fahrenheit 451; kadınların gözünden hayli karanlık bir kurgusal dünyayı anlatan, Margaret Atwood’un cüretkâr kaleminden çıkan Damızlık Kızın Öyküsü… Günümüzü yanına alarak geleceğe dair hayalî anlatılarla uyarı amacıyla işaret fişeği yakan distopya örnekleri çoğaltılabilir.

Bu dönemdeki distopyaların ünlü örnekleri olduğu gibi göreceli olarak tarihin daha arka sayfalarında yer edinen, muadilleri kadar popüler olmamasına karşın belli bir okur kitlesi edinmiş ve hâlâ edebiyatta adından söz ettiren eserler de mevcut. Bunlardan birisi de kuşkusuz İsveçli yazar, şair ve çevirmen Karin Maria Boye’nin 41 yaşında, ölümünden 1 yıl önce kaleme aldığı, son eseri Kallokain’dir.

Boye, Kallokain’de diğer distopik kitaplar gibi baskı altındaki belleksiz, mutsuz toplumu anlatır. Bu sistemde insanlar hem birbirlerine hem de yönetenlere karşı oldukça güvensizdir. Bireyler üzerinde korku ve hâliyle şiddetli paranoya hâkimdir. Propaganda Bakanlığı halkın elini kolunu, en korkuncu düşüncesini bağlar. Eserin ana etmeniyse, adında da yer alan, baş karakterimiz kimyacı Leo Kall’ın icat ettiği doğruluk ilacı Kallokain’dir. Bu buluşla birlikte artık hainler, sadakatsizler, suçlular daha eyleme geçmeden tutuklanabilirler. Olayları gözünden gördüğümüz Kall, tehlikeli geleceğin karanlık mimarıdır.

Kall’ın doğruluk serumuyla yönetilen toplum hayali, deney yaptığı insanlarla iletişime geçtikçe değişim gösterir. Öyle ki sorgulamaya başlar. Cesur Yeni Dünya’daki özgürlük ve baskı gibi kavramların çatışmasına benzer bir noktadan içsel çatışmaya girer. Düşüncenin hür niteliğini temsil eden şefi Rissen, âdeta Kall’ın aklını bulandırır ve sorgulamalarına yol açar;

“… arsız hayal gücüm en uzak, en bilinmez yerlere uzanıyor, beni şimdiki zamandan kurtaracak ya da bu zamanın kilidini açmamı sağlayacak bir şeyler arıyordu.”

Üstelik Huxley’nin bu romanıyla (duyguları bastıran Soma) distopyada ilaç kullanımı üzerinden de benzeşim kurar.

İnsanların eyleme geçmeden, sadece düşündükleri için suçlanması tüyler ürperticidir. Bu özelliğiyle de özellikle Orwell’in 1984 romanıyla yakınlık kurarız. Sadece düşündüğü için hapse girebileceğini bilen insan iyice kendisini soyutlar, samimi ilişkilere son verir. Kall içinse doğruluk serumunun trajikomik bir yanı olur. Gelecek hayalinin istediği gibi olmadığını görür. Bilakis buluşundan korkarken, pençelerinde kıvranırken bulur kendisini; kaygısını şu sözlerle ifade eder:

“Kâbuslarım ise kendi yarattığım Kallokain ilacımla incelenmek istemediğime işaret ediyordu. Bazı geceler suçlanan kişinin ben olduğumu, iğnemi ve ardından gelecek o korkunç rezilliği beklediğimi görüyor, soğuk terler içinde uyanıyordum.”

Sevda Deniz Karali’nin, ufak tefek göze çarpan hatalar olsa da genel olarak fena olmayan çevirisiyle okuduğumuz, İthaki Yayınları’ndan çıkan Karin Boye’nin ‘Kallokain’i; muadilleriyle benzeşmelerinin ötesinde kahramanın kendi buluşu üzerinden ironik içsel çatışmasıyla dikkat çeken, kendine has yapısını oluşturabilen bir eser. Türün sevenleri bu kitaba rahatlıkla şans verebilir.