Kafese kısılmış akıl

Kafes

Kafes

JOSH MALERMAN

İthaki Yayınları Çev: Aslı Dağlı

Herkes yavaş yavaş delirirken ve etraf gittikçe ıssızlaşırken hayatta kalabilir misiniz? Dahası aklınızı da muhafaza edebilir misiniz?

ECE KARAAĞAÇ

Dünyada 2014’ün en çok ses getiren kitaplarından biri olan, kendi türünde haftalarda çoksatanların birinci sırasında gezinen ve hakları 16 ülkeye satılmış olan Josh Malerman imzalı Kafes, Türkiye’de İthaki Yayınları etiketiyle çıktı ve Türkiye’de de, özellikle korku türünü seven okurlar arasında, bir anda popülerleşti.

Kafes aynı zamanda Josh Malerman’ın ilk romanı. Fakat ilk kitap oluşu sizi yanıltmasın, Malerman usta bir yazarın yetilerine sahip olduğunu en baştan kanıtlıyor. Sizi daha ilk bölümde içine çeken hikâye sayfalar ilerledikçe sizi avucuna alıyor ve sonunda adeta kurgunun esiri haline geliyorsunuz. İnanın bana; birkaç bölüm sonra kendinizi öğle yemeği arasında, tuvalette, hatta kalabalık bir otobüste ayakta giderken bile Kafes’e kapılıp gitmiş bir halde bulabilirsiniz. Çünkü Josh Malerman’ın kurgusu kitabın son bölümlerine kadar kendini ele vermiyor ve bu gizemli hali sizi hep bir sonraki adımda neyle karşılaşacağınıza dair merakta bırakıyor. Kurgunun içerisinde ilerlerken bu çok alışkın olduğumuz hayatın aslında pamuk ipliğine bağlı olduğunu, nasıl da bir anda her şeyin altüst olabileceğini görmek tüylerinizi diken diken ediyor. Ve şu cümleyi kurmadan edemiyorsunuz: Bu benim de başıma gelebilirdi. Asıl dehşet verici olan da bu değil mi zaten?

Hızlıca kitabın konusuna gelecek olursak kitabın baş karakteri Malorie ailesinden uzakta, kız kardeşi Shannon ile yaşayan genç bir kadındır. Hayatları her zamanki ritminde akarken Rusya’da gerçekleşen bir olayı pek de ciddiye almazlar elbette. Rusya’da bir adam bir aracın içinde arkadaşıyla seyahat ederken aniden saldırganlaşmış ve arkadaşını kendi elleriyle öldürmüş ve ardından da intihar etmiştir. Dışarıdan bakıldığında herhangi bir üçüncü sayfa haberinden farkı yoktur. Ancak benzer olayların hızla artması ve dünyanın farklı kesimlerinde bir salgın gibi yayılması durumu hızla birinci sayfaya taşır. Bir anda kendine ya da etraflarındakilere zarar vermeye başlayan bu insanlar bir şey görmektedir ve bu gördükleri şey sonucunda da akıllarını yitirirler. Bu şeyin ne olduğunu biz okuyucular bilmeyiz, çünkü Malorie o şeyi henüz görmemiştir. Malorie’nin aklı başındadır.

İnsanların aklını kaçırmasına sebep olan bu yaratığın asıl gücü de neye benzediğinin bilinmemesinde yatıyor. Bilmediği şeyden korkmak ilkel toplumlardan bu yana insanoğlunun genlerine işlemiş bir durum ne de olsa. Neye benzediğini bilemeyince yaratık her şeye benziyor ve aklımızın yaratabildiği en korkunç görüntülere bürünüyor. Karanlık insanoğlunu nasıl ürkütüyorsa bu yaratıklar da öyle ürkütüyor. Çünkü onları görmüyorsunuz. Çünkü gözleriniz kapalı. Çünkü artık karanlıktasınız. Onu görmemek için gözlerinizi kapamaya ve dolayısıyla da karanlığa mecbursunuz. Herkes yavaş yavaş delirirken ve etraf gittikçe ıssızlaşırken hayatta kalabilir misiniz? Dahası aklınızı da muhafaza edebilir misiniz?

Eğer korku türünde eserler okumaktan keyif alıyorsanız Kafes’i kaçırmamanızı öneririm. Kitabı bitirdikten sonra bir iki gece kâbuslar görebilirsiniz ama inanın bana, buna değecek.