1789 Fransız Devriminin öncü kadın yazarı: Olympe de Gouges

Kadın-Uyan!

Kadın Uyan! Kadın ve Yurttaş Hakları Bildirisi

OLYMPE DE GOUGES

çev. Berna Günen Kırmızı Kedi Yayınları 2019

 

“Kadına darağacına çıkma hakkı tanınıyor, öyleyse kürsüye çıkma hakkı da olmalıdır” dedikten birkaç gün sonra “Kadın ve Yurttaş Hakları Bildirgesi”ni yayınlayan Gouges, kendini bekleyen sonu bile bile inandığı düşüncelerinden vazgeçmez...

AHMET EKEN

Fransız düşünür, yazar, feminist ve politik eylemci Olympe de Gouges, 18. yüzyılda kadın özgürlük mücadelesinin en önemli isimlerinden biridir. 1789 Fransız Devrimi sırasında siyasi yazılarıyla ünlenen Gouges, devrim sırasında kadınların var oluş mücadelesi için çabalar. Mücadelesi “kadınlar” ile sınırlı değildir. Ölüm cezalarının kaldırılması, kölelerin özgürleştirilmesi, adil yargılanma hakkı, yoksulluk gibi konularda da mücadele etmiştir. “Kadına darağacına çıkma hakkı tanınıyor, öyleyse kürsüye çıkma hakkı da olmalıdır” dedikten birkaç gün sonra “Kadın ve Yurttaş Hakları Bildirgesi”ni yayınlayan Gouges, kendini bekleyen sonu bile bile inandığı düşüncelerinde diretir. Fransız devrimci Danton’a atfedilen, George Büchner’in Danton’un Ölümü kitabında Danton’a söylettiği “İhtilal Satürn gibidir, kendi evlatlarını yer” sözü onun için de geçerlidir. 3 Kasım 1793’te, henüz 45 yaşındayken giyotinle idam edilir.

Pek çok tarihçinin yakın zamanlara kadar ilgi göstermediği konulardan biri de Fransız Devrimi’nde (1789) kadınların rolüdür. Sembolü olarak pek çok mermer ya da bronz kadın heykelini veya antik çağlardan kalma başlıkları, rüzgârda dalgalanan bayraklarıyla yarı açık kıyafetler içerisinde, güçlü bakışlarını ufuklara yöneltmiş kadınların resimleri görülse de, devrim sürecinde yaptıkları görmezden gelinmiş, göz ardı edilmeye çalışılmıştır.

Eugene Delacroix, “Halka Yol Gösteren Özgürlük”, 1830, Louvre Müzesi.

Ancak tarihin sayfaları biraz daha dikkatli karıştırıldığında görülecektir ki, kadınlar meydanlarda, siyasi kulüplerde, seçme ve seçilme hakkı olmasa da Ulusal Meclis’te gayet aktiftir. Tarihçi William A. Pelz, Modern Avrupa Halkları Tarihi adlı kitabında şunları yazar:

26 Ağustos 1789 İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi’nin yayınlanmasının ardından, kalabalık bir kadın grubu ekimde Versailles’daki Kraliyet Sarayı’na yürüyüşe geçti. Fransa’nın içişlerinde artık kadınların da rol oynamaya başlayacağının bir göstergesiydi bu. Kadınların pasif olduğu iddialarının aksine, cesaretle XVI. Louise ve ailesini Paris’e dönmeye zorladılar. (…)

Çoğu tarih metninin yer vermediği başka bir şey vardır: Burada çoğu kadın, çocukların açlıktan kıvrandığına tanık olmuştu. Kadınların oluşturduğu bu kalabalığın ‘fırıncı’ diye bağırdıkları kralı başkentin göbeğine geri getirmesi, sembolik bir hareketten çok daha fazlasıydı…

Kral ve kraliçe bundan böyle şehirde yapılan gösterileri yakından görebilecek, atılan sloganları duyabilecekti!

5 Ekim 1789'da Versailles'a yürüyen kadınlar.

Bu olayın ardından öne çıkan kadın eylemlerinden birisi de kasım ayında yaşanır. “Ulusal Meclis”, bir kısmı eğitimli kadınlar tarafından kaleme alınsa da genel anlamda işçi kadınların çabalarıyla hazırlanan ve “kadınların ekonomik bağımlılıklarıyla rahibe hayatının zararlarını eleştiren” feminist önerilere ev sahipliği yapıyordu. Her ne kadar erkek siyasetçiler bu ve buna benzer diğer önergeleri yanıtlamaya değer bulmasa da, kadınlar bir köşede beklemeyi kabul etmezler:

Örneğin 1791’de Paris bölgesinde bir feminist bildiri elden ele dolaşır. Ünlü ‘İnsan Hakları’nı ana hatlarıyla ele alan bu metnin beyanları şu şekildedir: Tüm kadınlar özgür doğar ve erkeklerle eşit haklara sahiptir. (…) Bütün siyasi kurumların amacı, kadınlara ve erkeklere doğuştan, devredilemez haklar vermektir.

Yazar, söz konusu ettiği “feminist bildiri”nin kimin tarafından yazıldığı hakkında herhangi bir bilgi vermiyor ama başka kaynaklardan bunu Olympe de Gouges’in (1748-1793) kaleme aldığını okuyoruz.

Bir gravürde 1789’da genç bir kadın (muhtemelen Olympe de Gouges) Kraliçe Marie-Antoinette'e bir broşür verirken, C. Frussotte, 1789.

Olympe de Gouges, Fransa’nın güney batısında yer alan Montauban şehrinde doğar. Bir rivayete göre şair Marki Jean-Jacques Lefranc de Pompignan’ın kızıdır. On altı yaşında zengin bir tüccarla evlenirse de bir süre sonra dul kalır ve Marie Gouze olan ismini Olympe de Gouges olarak değiştirir. Paris’e taşındıktan sonra edebiyat ortamlarına girer, siyasi hareketlere aktif olarak katılır. Boşanma, doğumevleri, evli olmayan annelerin hakları gibi konularda o günler için çok ileri, aykırı fikirler savunur. Savunduğu bir başka konu da köleliğin kaldırılması olur. Bunu işleyen oyunlar yazar. 1783’te kaleme aldığı Zamore ve Mirza, Veyahut Talihli Bir Deniz Kazası adlı oyunu her ne kadar üç temsilden sonra kaldırırsa da, Aralık 1789’da Comédie-Française’de sahnelenir. Olaydan beş yıl sonra, 1794’te hükümet yayınladığı bir kararnameyle kolonilerde köleliği lağvedecek ve köle tüccarları mutlu günlerine dönmek için Napolyon’un 1802’de köleliği yeniden tesis etmesini bekleyeceklerdir!

Solda, 1787 yılı dolaylarında Alexandre Kucharski'ye atfedilen Olympe de Gouges’in tablosu. 
Ortada: Olympe de Gouges’in kaleme aldığı “Kadının ve Kadın Yurttaşın Hakları Bildirisi”, 1791.
Sağda Olympe de Gouges, 1793 yılında resmedilmiş.

Gouges 1791’de kitapta da yer alan ünlü bildirisini yayınlar. Devrim sürerken yayınlanan broşür, iç ve dış kavgaların iyice hareketlendiği o günlerde pek ses getirmez. Bu arada Gouges’in yanında yer aldığı Jirondenler, Montanyarların karşısında gerilemekte, sertlik yanlısı bir grup iktidar olmaktadır ve yeni iktidar sahiplerinin herhangi bir muhalefete tahammülleri yoktur! Sonuç olarak Gouges tutuklanır ve göstermelik bir davada yargılanıp idam edilir.

Kadın, Uyan!, Gouges’in yazılarının bir araya getirildiği bir kitap. “Faydalı ve Kurtarıcı Bir Tasarı” başlıklı ilk makalede yazarın ilginç bir önerisini okuruz. Namuslu yoksul kadınların herkesin gittiği hastanelere gidemediğini belirtip onlar için ayrı bir hastane talep ediyor. Böylece dilencilerle, düşük ahlaklı kadınlarla veya her sınıfa mensup insanlarla yan yana olmak istemeyen ve bu nedenle hastaneye gitmekten kaçınan dürüst kadınların çekinmeden doktora gidip tedavi olabileceklerini belirtiyor. XVI. Louis’nin 1614’ten beri toplanmayan “Genel Meclis”i ilk kez topladığı 5 Mayıs 1789 tarihinden bir ay önce yayınlanan bu makale naif bir dilekle sona eriyor:

“Oturumlarınızın her bir günü yüce bir çalışmayla geçsin, faydalı bir sükûnet dayatacak kanunlar yapın ve daimi bir ahenkle Fransızların geri kalanını şaşırtın…”

Çalışmada yer alan ikinci yazıda yazar, Fransa’dan kaçarken yakalanıp Paris’e geri getirilmiş kraliçeye açık bir çağrı yapıyor. Çağrısında bütün imparatorluk kraliçeyi suçlarken kendisinin onun yanında durduğunu belirttikten sonra şunu ekliyor:

Şayet silahlı yabancılar Fransa’ya girecek olursa [Marie-Antoinette ve eşi Kral XVI. Louise, Avusturya tahtına çıkan kraliçenin ağabeyinin Fransa’da yaşananlara müdahalede bulunmasını ummaktadırlar] siz benim gözümde artık o haksız yere itham edilen kraliçe olmaktan çıkar ve Fransızların amansız bir düşmanı haline gelirsiniz (…) Entrikalar, komplolar, kanlı planlar (…) düşüşünüzü hızlandıracaktır. Hanımefendi, izin verin daha asil bir uğraş sizi simgelesin, tutkunuzu kamçılasın, dikkatini çeksin. Ancak tesadüf eseri böyle üstün bir mevkie gelmiş bir kadın, kadın haklarının gelişimine ağırlığını koyup bu hakların hayata geçirilişini hızlandırabilir. (…) Bu talihsiz cinsi savunun.

Bu yazıların ardından “Kadın ve Kadın Yurttaş Hakları Bildirisi”ni okuyoruz. Gouges, bildirisinin girişinde ancak 20. yüzyılın başlarında gerçek olacak bir talebi dile getiriyor:

“Anneler, kızlar, kız kardeşler, ulusun kadın temsilcileri millet meclisinde yer almayı talep ediyor.”

17 maddeden oluşan bildirinin ilk maddesinde kadın-erkek eşitliği vurgulanıp, “sosyal ayrımlar ancak kamu yararı üzerine temellendirilebilir” deniyor. İkinci maddede özgürlük, mülkiyet, güvenlik ve bilhassa baskıya karşı direnme hakkının korunmasının her türlü siyasi birliğin amacı olduğu belirtiliyor. Üçüncü madde ulustan kaynaklanmayan bir nüfuzun kullanılamayacağına dair… Dördüncü maddede şöyle bir ifade var:

“Kadının haklarını kullanmasındaki yegâne engel, erkeklerin ona uyguladığı sürekli istibdattır.” 

Bir sonraki maddede doğanın ve aklın kanunlarının yasaklamadığı hiçbir şeyin engellenemeyeceğini, ilerleyen maddelerde ise kanun önünde eşitliği, hiçbir kadının istisna teşkil etmediğini, kanunsuz suç olamayacağını, hiç kimsenin fikri yüzünden tedirgin edilemeyeceğini, kadının ve erkeğin çocuk karşısında eşit sorumlu olmasını, ekonomik, sosyal ve idari alanlarda kadın-erkek eşitliğini, kamu makamlarından hesap sorabilme ve ister bir arada ister ayrı, her iki cinsin de mülkiyet hakkını talep ediyor.

Bildirisinde madde madde sıraladığı ilkeleri yazılarıyla açıklayan Gouges, “Fransızların Sağduyusu” başlıklı yazısında boşanma hakkını savunuyor ve bunu bir afişle duyuruyor. Ve bu çabasından yedi ay sonra, 20 Eylül 1792’de Millet Meclisi yurttaşlara boşanma hakkını tanıyan bir yasa çıkarıyor. Ancak boşanmayı basit bir formalite haline getiren bu eşitlikçi yasanın ömrü uzun olmuyor. Napolyon döneminde erkeklerin lehine değiştirilerek kadınlar bir kez daha haksızlığa mahkûm ediliyor. Örneğin zinacı koca en kötü ihtimalle bir ceza öderken, zinacı kadın her koşulda tutuklanıp hapse atılıyor!

Yazarın yaşamı boyunca kadın hakları dışında köleliğin kaldırılması için de mücadele ettiğini yazının başında belirtmiştik. “Zenci İnsan Türü Üzerine” başlıklı yazısından birkaç satırı aktaralım:

Zenci insan türünün acıklı kaderi daima ilgimi çekmiştir. (…) Bu insanlara vahşi birer hayvan, Tanrı’nın lanetlenmiş olduğu canlılar gibi davranıyorlardı. Yaşım ilerledikçe onları bu korkunç esarete mahkûm eden şeyin güç ve önyargı olduğunu, doğanın bu işte hiçbir parmağı olmadığını ve her şeyin sorumlusunun beyazların adaletsiz ve baskın menfaatleri olduğunu açıkça anladım.

Gouges bu satırların ardından sözü büyük gürültüler çıkaran oyununa getirip, “zencilerin” özgürlüğünü ve de oyununu savunuyor.

Olympe de Gouges, 10 Mart 1793’te İhtilal Mahkemesi’nin kurulup, 2 Haziran’da 29 Jironden milletvekiliyle iki bakanın tutuklanması üzerine 4 Haziran’da “Vasiyetname Niyetine” başlıklı bir metin yazar. Özel hayatından, toplumsal ve siyasal faaliyetlerinden bahseder. Terör döneminin temellerini atanlar tarafından “Gironde prenslerine güçlü bir eğilim duyan bir ılımlı olarak görüldüğünü” ifade eder. Artık sıranın kendisine geldiğini hissetmektedir ve yanılmaz, 20 Temmuz’da tutuklanır. Ondan kürsüye çıkma hakkı esirgenmiştir, ama  darağacına çıkma hakkı tanınacaktır.