‘Kadastrocu’nun tuhaf hikâyesi

Kadastrocu

Kadastrocu

TAYFUN PİRSELİMOĞLU

İletişim Yayınları Ağustos 2021 268 s.

Tayfun Pirselimoğlu son romanı Kadastrocu’da henüz kitabın başından itibaren okuru tuhaf bir gizemin içine sokuyor ve bu gizemi özellikle sona doğru yarattığı kaotik atmosferle bilinmezlikler diyarına götürüyor. Hikâyeye tam uyan garip karakterle birleşen kitap alttan alta göndermeleriyle de içinden geçtiğimiz sürece de dokunmayı başarıyor.

BURAK SOYER

David Fincher’ın yönettiği, başrollerini Brad Pitt, Edward Norton ve Helena Bonham Carter’ın oynadığı Dövüş Kulübü (Fight Club) filminde Edward Norton’ın canlandırdığı isimsiz karakterin ‘kayışı kopardığını’ fark ettiği zaman şehir şehir Brad Pitt’in hayat verdiği Tyler Durden’ı nasıl aradığını, bu yolculukta karşısında çıkan karakterlerin tuhaflığını, ciddiyetini, Norton’ı nasıl karşıladıklarını aklınıza getirin. Hele girdiği bir barda, mariz yemekten kafasını çok tuhaf bir mekanizmayla ayakta tutan, Freddy Krueger’ın makyajsız halini andıran barmenle diyaloğu vardır ki, filmde belki de en absürt sahnedir. Tayfun Pirselimoğlu’nun İletişim Yayınları’ndan çıkan son romanı Kadastrocu’daki ana karakter Cemal Kara’nın basit bir tapu işi sebebiyle çıktığı iş gezisinde başına gelen gariplikler silsilesi de bu sahneleri andırıyor.

Tayfun Pirselimoğlu

Cemal Kara, İstanbul Tapu Kadastro Parsel Sorgulama Şubesi’nde çalışan, iş-ev arası mekik dokuyan ve hayatta bulunan ne varsa hepsinden nefret eden, sıradan bir memur. Ve hayatı o kadar monoton ki, yaşadığı apartmandaki otomat bile hep aynı yerde sönüp onu delirtir. Yaptığı iş de hayli basittir: Karışık dosyaları listeler ve onları tekrar başka dosyalara koyarak ‘memur’ statüsünün tüm gerekliliklerini (!) yerine getirir. Bir gün müdürü tarafından çağrılır ve ebe-öreke ikilisiyle hemhal olmuş Karaköprü adındaki bir ilçeye giderek bir hazine işini halletmesi için görevlendirilir.

Cemal Kara bu basit iş için ta oralara neden gitmesi gerektiğine bir anlam veremez ama ‘memur’ disipliniyle hareket ederek hemen yola koyulur. Bindiği otobüs yol üzerinde ihtiyaç molası için durduğunda Cemal Kara da tuvalete gider. İşini halledip çıktıktan sonra ise bundan sonra yaşayacağı şokların öncüllerinin ilkiyle karşılaşır: Otobüsü çoktan gitmiştir. Şaşırmış halde ne yapacağını bilemezken bir adamın yanına gelir ve otobüsü kendisinin gönderdiğini, Cemal Kara’nın kim olduğunu bildiklerini söyler. Cemal Kara bu kendisinin ‘kim olduğunu bilenler’in ev sahipliğinde bir gece onlarla kalıp ertesi sabah trenle Karaköprü’ye gidecektir. Ancak kar yağışı sebebiyle kapanan yollar buna da engel olur. Bundan sonra adamımız valisinden belediye başkanına, imamından pavyonda çalan orkestra üyelerine, komutandan şantörüne kadar bu iş gezisinde birçok kişiyle karşılaşacaktır. Bu kişiler –sonradan okuyacağımız üzere– ilçedeki ‘anarşiyi önlemekle’ görevlendirilmiş sivillerdir ve Cemal Kara’nın da devletin güvenliği için gizli görevle burada olduğunu biliyorlardır. Kendisi için dikilen bu kostümü mecburen giyer ve rolünün hakkını vererek ‘görevi’ sonuna kadar götürür. Bu ‘senaryoda’ tanıştığı pavyon şarkıcısı Meryem onun aklını başından alır. Yaşadıkları ne idüğü belirsiz bir buluşma Kara’nın bilinçaltına işler, Meryem’i rüyalarına sokar, kâbusu da, heyecanı da tavan yaptırır. Bir de ‘sivillerin’ asıl mevzusu olan gergedan var ki, onu çözmek gerçekten kafa ister.

Tayfun Pirselimoğlu, Kadastrocu’da henüz üçüncü bölümden itibaren yarattığı gizemi kitabın sonuna kadar sürdürerek okuru bir bilinmezin içine sokuyor. Kıyamet alametleri, cinayetler; özellikle sona yaklaştıkça dipten yukarı doğru kendini iyice gösteren kaotik atmosferi yaşadığımız birçok olaya gönderme olarak okumak mümkün. Bunların yanında yazarın karakterlere biçtiği, kitabın kurgusuna eşdeğer gariplikleri de Kadastrocu’yu tamamlayarak bir bütünlüğe ulaşmasını sağlıyor. Pirselimoğlu’nun sinemacılığını konuşturduğu tasvirlerle de film gibi akan kitap, yazarın tarzına bir yenisini daha ekleyerek önemli bir roman olarak kayda geçiyor.