Karikatürün balı ve iğnesi

İtibarlar

İtibarlar

JUAN GABRIEL VÁSQUEZ

Çeviri: Süleyman Doğru Everest Yayınları

Juan Gabriel Vásquez, “Bir kurgu eserin gerçeklikle arasındaki tüm benzerlik sadece bir tesadüftür” dediği, hiçbir okurun bu uyarıyı ciddiye almayacağının bilincinde olarak yazdığı İtibarlar adlı yeni romanında, insanların sümen altına ittiklerine yoğunlaşıyor…

Ali BULUNMAZ

Politikanın hemen her şeyle (çoğunlukla gereğinden fazla şekilde) iç içe geçtiği, acının ve coşkunun en uçlarda yaşandığı, kutlama ve cinayetler arasında incecik bir çizginin bulunduğu Latin Amerika’da, bütün bunlar edebiyata da yansıyor. Bazen karaltı biçiminde karşımıza çıkan yaşanmışlıklar bazen de Juan Gabriel Vásquez’in dediği gibi “bir empati kurma” yolu olarak önümüzde duruyor.

Kolambiyalı yazar Vásquez, kendi ülkesinden hareket ederek yükseliş ve düşüşlerin edebiyat yoluyla bir envanterini çıkarıyor âdeta. Ortak geçmişlerin zeminini oluşturan acı ve mutluluklar, temiz olma çabaları ve kirlenmişlikler, tesadüfen hayatta kalışlar ve pisi pisine ölümler Vásquez’in romanlarında hep ön planda. Anıların, anları nasıl yönlendirdiğini anlatmaya çabalayan, anlardan yarattığı anılarla sağlam adımlar atan ve bunları sözcüklerle hayata tekrar karıştırırken ihanetleri, savaşları, aşkları, kumara dönüşen siyaseti, yalanlar ve miras kalan hataları da yaşamdan alıp oraya geri yoluyor Vásquez. Düşen Şeylerin Gürültüsü, Gammazcılar ve Costaguana’nın Gizli Tarihi, hep bu temalarla örülü.

Vásquez, çıktığı yolculukta ülkesi Kolombiya’nın tarihine ve yarattığı (bazen de tarihten ödünç aldığı) karakterler aracılığıyla insanların sümen altına ittiklerine yoğunlaşıyor.

“Bir kurgu eserin gerçeklikle arasındaki tüm benzerlik sadece bir tesadüftür” dediği, hiçbir okurun bu uyarıyı ciddiye almayacağının bilincinde olarak yazdığı İtibarlar isimli yeni kitabında da kararlılıkla önceki romanlarında gittiği rotada seyrediyor.

Mallarino’nun yükselişi 

Vásquez’in romanla ilgili uyarısı, kitabın başında değil sonunda yer alıyor, teşekkür kısmında. Başkarakter, karikatürist Javier Mallarino’nun kamuya mal olmuş kimliği, çizdikleriyle taht sallayışı ya da kimilerini tahta doğru götürüşü; yükselişi ve düşüşü dikkate alındığında, yazarın manidar ve ironik uyarısının altında yatan espri de anlaşılabilir sanıyorum.

Karikatürlerinde konuşulmayanları çizdiğini söyleyen ve ülkesinde itibarlı bir konumda bulunan Mallarino, olup bitenin kendisinden çok, onu kimin anlattığıyla ilgilenen bir toplumda hayli önemseniyor. Üstelik unutulacağını bile bile hatırlatmaya devam ettiği iddiasında. Tabii, bu arada pek çok kişiyi tedirgin ederken, sokaktaki insanın dikkatini çeken karikatürlerinin yanında fotoğrafı yayımlanmadığından, etrafta hiç kimse olarak dolaşma lüksüne de sahip. Bu durum, onu hem memnun ediyor hem de içten içe, belki kendisinin bile ayırdında olmadığı şekilde öfkelendiriyor. Mallarino’nun, bir ayakkabı boyacısıyla kendisi veya çizdiği bir karikatürün ardından şakağına sıktığı kurşunla intihar eden Ricardo Rendón hakkında ferah ferah konuşmasını sağlayan, bu kimliksizlik ya da anonimlik.

Kendisi için düzenlenecek saygı etkinliğine hazırlanırken Mallarino’nun, çizdiklerini anımsaması ve Rendón’u görmüş gibi olmasının kaynağında da aynı anonimlik yatıyor. Bir an şöyle düşünüyor Mallarino: “Hafıza ne tuhaf: Yaşamadığımız bir şeyi hatırlamamızı sağlıyor.”

Aklına gelen başka bir şey ise karikatürlerinin kesilip biçilmeden gazetede yer alması için verdiği tuhaf mücadele, patronla arasında geçen absürt konuşmalar da cabası. Bu hatıraları paranteze alansa anonimliğinin, çizmeye başladığı yeni gazetede son buluşu.

Vásquez, bu sırada zamanlar arası geçişler yaparak geriye dönüşlerle Mallarino’nun zirveye nasıl yerleştiğini anlatırken, sonraki 10 yıl, onun gitgide tanındığı ve karikatürlerinin gündemi belirlediği bir zaman dilimi hâline geliyor. Bu arada, “vatanseverler” imzalı mektuplarda onun “vatan hainliği” barındıran çizimleri usulünce “eleştiriliyor!” “Şöhretin bedeliyle” yüzleşen Mallarino, “bir kişiye başkası zarar vermek istediğinde kişilik kazanılan” bir ülkede yaşadığını fark ediyor. Kendisi için düzenlenen törende yaptığı konuşmada geçen “Karikatürler gerçekliği abartabilir ama onu uydurmaz, onu çarpıtabilir ama asla yalan söylemez” cümlesi ise bir meydan okuma; karikatürün doğasındaki bala ve iğneye bir atıf âdeta.  

Korkuyla karışık saygı 

Vásquez, Mallarino’nun yükselişini anlatırken romandaki sapakta onunla röportaj yapmak için ısrar eden “blog yazarını” devreye sokarak başka bir faza geçiyor. Burada Mallarino’nun zihnindekiler ile anlattıkları ve anlatmak istedikleri tedirgin bir yarışa giriyor enikonu. Ancak ortada başka bir sorun var: Röportaj yapmak isteyen Samanta’nın asıl amacı, hafızasındaki bir anıyı harekete geçirmek üzere Mallarino’nun evine gelmesi. Vásquez, ikilinin ortak anısını meydana çıkarırken karikatürün iğne tarafı ağır basıyor ve okur da Mallarino’nun hafızasının çalıştığı satırlarda geri dönüş ve ileri gidişleri yaşıyor.   

Mallarino’nun, itibarını ve inanılırlığını hangi şartlarda kazandığını öğrenirken, bunun nelere (kavgalara, tedirginliklere, tehditlere ve özellikle eşi Magdalena’da uyanan korkulara) yol açtığına da rastlıyoruz aynı satırlarda.

Mallarino, çizdikleriyle etrafı kalabalıklaşsa da yalnız bir adam. Gelen tehditlerden ötürü ailece taşındıkları bir dağ evinde eşinin kendisinden uzaklaşması da bunun göstergelerinden. Elindeki en önemli koz ise dilinden düşmeyen ve zihninden çıkmayan itibarı. İşte o dağ evi, itibar ve çekinceler, Samanta’nın “hatırla” dediği anının ta kendisi.

İçindeki öfke kamçısıyla yaşayan Mallarino, Samanta ve Samanta’nın babası arasında 28 yıl önce geçenler, içinde şiddet, nefret ve anlam-dışılık barındıran trajikomik bir karikatürü çağrıştırıyor. Dağ evinde yaşananlardan sonra Mallarino zaten bunun çizimini yapıp “belirsiz bir gücün bilincini” kâğıda döküyor.

Vásquez’in resmettiği ortamdaki duygu durumu; gerginliği, tiksintiyi, başarılabilecekler dâhilinde bir güç gösterisini ve geriye döndürülemez zamanın yarattığı telaşı içeriyor. Mallarino’nun ve Samanta’nın başrolde olduğu yaşanmışlıklar silsilesi, karikatürün iğnesini biraz daha can acıtır hâle getirirken söylenmeyenin dile getirilişi ile dile getirilmemesi gerekenler arasındaki muğlak sınırda geziniyor karakterler.

Mallarino’nun yıllar sonra fark ettiği bu kırılma ânı, itibarını bir başkasını itibarsızlaştırmak için kullandığı bir güç gösterisine dönüşünce Pandora’nın Kutusu açılıyor. Vásquez’in bu satırlardaki kişilik çözümlemeleri ve yer yer başvurduğu simgesel anlatım (boğa, politika vd.) olaylarla başa baş seyrediyor. Dahası bu süreç, Mallarino’ya duyulan saygının korkuyla karışık bir hâl almasına neden oluyor.

Aşağılananın yeniden aşağılanması

Vásquez’in anlattığı 28 yıllık hikâye, Mallarino’nun güç ve itibar zehirlenmesine tutulduğu döneme rastlarken, Samanta’nın varlığı, onun çoktan unuttuklarını veya bilinçaltına ittiklerini belirginleştiriyor; törende, o dağ evinden kimi görüntüler gözüne ilişirken kendini şöyle bir cümle kurarken buluyor: “Bir çocuğun hayatı oyun hamuru gibidir (…) yetişkinler onunla canının istediğini yapabilir. Yapabiliriz, demek istiyorum (…) bana da öyle oldu. Bir yıl geçti, sonra bir yıl daha ve eski hayat giderek geride kaldı. Ta ki tamamen silinip yok olana kadar…”   

Vásquez; Samanta’nın ve Mallarino’nun kayıp zamanını ve hatırasını anlatırken öldürücü kuşkular, güçlü görünme çabaları, sessizlikler ve konuşkanlıklar giriyor araya, elbette “Kolombiya’daki yegâne demokratik şey olan unutuluş” da… Mallarino da ülkedeki hemen herkesin “küçük-büyük suçların, yolsuzlukların, çetrefil yalanların unutulması için canla başla çalışması”na güveniyor.

Mallarino ile hiç karşılaşmamış olmayı dileyen Samanta ve geçmişi itinayla silip itibarlı yaşamına devam eden Mallarino’nun (farklı yollardan geçerek benzer yere varan iki kişinin) hayatını kurguladığı romanda Vásquez, geriye doğru işleyen ve geçmişi tekrar canlandıran hafızaya odaklanırken, haktan ve adaletten çok, aşağılananın yeniden aşağılanmasına merak salanların var olduğu bir ortamı betimliyor. Elde, “sadece geriye doğru işleyen bir hafıza çok zayıftır” sözü kalırken, diğer her şey tek tek çöpe gidiyor.

Kısacası Vásquez, belleğin zayıflığı üzerine inşa ettiği romanında, itibarın ve başka pek çok şeyin, unutmaya teslim bayrağı çekebileceğini anımsatıyor okura.