ADNAN VELİ
Yayına Hazırlayan Turgut Çeviker Resimleyen Mümtaz Arıkan Ve Yayınevi 2018
İstanbul Batakhaneleri, Adnan Veli Kanık’ın (9 Aralık 1919-6 Aralık 1972) 1957 yılında Vatan gazetesinde yayınlanan röportajlarından oluşuyor. Yazıları derleyip, kitap haline getiren Turgut Çeviker, kitapla ilgili olarak şu bilgiyi veriyor: “Adını küçük bir değişiklikle İstanbul Batakhaneleri yaptığımız ‘batakhane insanları’ seksen yedi gün sürmüş bir tefrikadır (…) Adnan Veli (Batakhane İnsanlarıyla) bir hayli zaman geçiriyor ve tanıklıklarını (yazıyor).” Bunu yapmasının bir başka aracı da okuyucularını tehlikelere karşı uyarmak, yanlışları göstermek.
İlk röportajda bir kumarhane baskınını okuyoruz. Polis uzun süredir izlediği bir kumarhaneyi basıp, içeridekileri emniyete götürür ve savcılığa teslim eder. Ancak mevcut yasalara göre hafif bir suç olduğu için özellikle oynayanlar bir gün sonra serbest kalıp kumar oynatmaya ve oynamaya devam edebilmekte” cemiyet bünyesini kemiren bir büyük derde” karşı esaslı bir tedbir alınmamaktadır.
Röportajda kumarın İstanbul’da yaygın olarak oynandığını ve pek çok kumarhane bulunduğunu okuyoruz. “Aşağı tabaka” kahvelerde veya ev, ardiye, dükkân gibi yerlerde kumar oynarken, “orta tabaka” bunu daha ziyade evlerde, apartmanlarda yapıyor. Belirli gecelerde toplanıp oynuyorlar. Bir de evlerini kumarhaneye çeviren ve kumar partileri tertipleyen bu işin profesyonelleri var, onlar da oyundan belli bir komisyon alıyor. İşi iyice büyütenler ise kumarhane olarak kullanılmak için başka evler kiralayıp, onu sadece bu işte kullanılan eşyalarla dayayıp döşüyorlar. Ayrıca “zengin tabakanın” kumar partileri, dernek adı altında çalışan kumarhaneler hep bu dünyanın bir parçası…
Kumar sadece kumar olarak kalmıyor, beraberinde başka suçlara da neden oluyor. Örneğin, anlattığı kumarhane baskınından sonra kumar konusunun biraz daha üzerine giden yazar, hem cinayet, hem uyuşturucu, hem de dolandırıcılık yapan bir çeteyle karşılaşıyor. Sonuç olarak, kumar ciddi bir sosyal mesele…
Batakhanelerin bir diğer sakini de, muhabbet tellalları. İstanbul’un polisten habersiz çalışan “aşağı tabaka fahişelerinin” komisyoncuları olup, genellikle İstiklal Caddesi’nde hava karardıktan sonra faaliyet gösterenler. Yazar, önce bu kişilerin polis tarafından toplandığı bir operasyonu anlatıyor. Beyoğlu Emniyet Amirliği’ne getirilen, bu piyasada tanınan kişilerin özelliklerine göre bir de lakapları var. Örneğin, “Cennetmekân”müşterilerine merhametli davranıyor, müşteri bulamayan kadınlara da avans veriyor ve hiçbiri ile düşüp kalkmıyor. Buna karşılık “Maymuncuk Hamza”, eline bir hacıağa geçirince sonuna kadar istismar ediyor…
Yazar sonunda karar verir: “Şehrin gizli fuhuş hayatını” öğrenmek için bir akşam İstanbul’a yeni gelmiş bir enayi kılığına girecek, gizli fuhuş dünyasına sızacaktır. Bunun için kendisini hazırlar, Beyoğlu’ndaki bir içkili lokantaya oturup masasını donatır ve yemekten sonra bolca bahşiş verdiği garsona, “Canının iyi bir eğlence istediğini” söyler. Garson, masasına bir adam gönderir. Biraz pazarlık ettikten sonra beraberce dışarı çıkarlar… Ve adam onu Despina adlı bir kadınla tanıştırır, ikisi Tarlabaşı’nda viran bir apartmana girerler. Ancak yazar, kadının beklediğini yapmaz, o sadece bu meseleyi yakından görmek istemiştir.
Bu olay yazarın yaşadığı son olay olmayacaktır, bir de aracısız çalışan kadınlardan biriyle tanışmak ister. Bu amaçla şehre yeni gelmiş gözlüklü, papyonlu, pipolu bir Fransız turist olmaya karar verir. Hazırlandıktan sonra “Beyoğlu’nun lüks gazinolarından birine oturup konyak içmeye” başlar. Gazinonun en dikkat çekici yanı masalarda oturanların topyekûn erkek olmalarıdır. Salonda kadınlar da bulunmaktadır ama onlar ayrı masalara yerleşmişlerdir. “Ekserisi de yaşlanmış, külüstür, forması bozulmuş hatunlardır.” Biraz sonra kapı açılır ve içeriye genç ve güzel bir kadın girer…
Önce yakınlardaki bir masaya oturan kadın daha sonra yazarın masasına gelir ve tanışırlar, kadın onu gezdirmek bahanesiyle önce Boğaziçi’ndeki bir otelin lokantasına götürür, yiyip içtikten sonra odaya çıkarlar ve sabahleyin olağanüstü bir fatura gelir. O kadar ki odadaki dolabın kırık aynasını bile onun kırdığı iddia edilerek ödemesi istenmektedir. Doğal olarak itiraz eder ancak dinleyen olmadığını görünce faturayı öder. Ve otelden çıkarlar, o gece hayli pahalıya mal olmuştur…
İstanbul batakhane çeşitliliği açısından hayli zengin bir şehirdir. Bu zenginliklerden biri de barlardır. Adnan Veli, “Yerli olsun, yabancı olsun zevk düşkünlerinin çoğu, daha ziyade bu tip barlarda soyulur. (…) Masasına bir konsomatris davet etmek safdilliğini gösterenler, hemen daima insafsızca boğazlanırlar.” diyor. Yazar, batakhaneleri anlatmaya, yabancı iki kadın arkadaşının isteği üzerine gittikleri, kavga gürültü bu mekânların vazgeçilmez parçası olan bir barda gördükleriyle devam eder.
Şehrin batakhanelerini dolaşırken tanık olduğu fuhuş hayatının en normalinin, en ılımlısının ve en kontrollüsünün cereyan ettiği yerler Adnan Veli’ye göre genelevlerdir. “Hâlihazırda, Galata’da iki sokakta, Zürafa ve Kadem sokaklarında bulunuyor.” Her evin bir işletmecisi ve yine her evde, meslekten yetişmiş, otorite sahibi bir yönetici kadın bulunmakta. Bu kadınlara Çaça veya Mama denilmekte. “Eve yeni kadın almak yahut işe yaramazları vazifeden çıkarmak, fahişeler arasında hiç eksik olmayan rekabet ve kavgaları önlemek… Kadınların sıhhi muayenelerini dikkatle takip etmek” hep bu kadının işi. Bununla birlikte kazançları da hayli yüksektir.
Personelin bir başka bölümünü evde çalışan kadınlar oluşturur. Çaça tarafından kiralanmış bu kadınlar gündüzleri öğle vakti çalışmaya başlar ve gece yarısı paydos ederler. Genel olarak kazandıkları paranın yüzde 50’sini alırlar. “İşini bilen” bir kadın günde 40 ile 50 arasında müşteri bulabilir. Zaten bu sayıdan daha az müşteri çeken kadına hemen “yol verilir.” Kadınlar haftada iki kez sıhhi muayeneye tabidirler ve resmi makamlarca bu ciddi biçimde izlenmektedir…
Bir de her evde güvenlikten sorumlu bir kabadayı ve temizliği yapan bir hizmetçi kadın bulunur. Genelev dünyasının bir başka özelliği de, kadınların hemen hemen hepsinin bir “dostu” olması ve kazandıklarını bu “dostlara” yedirmeleridir. Yazar, sözlerini “netice itibarıyla genelev fuhuş bakımından bir batakhane sayılmaz. Fiyat bakımından, sağlık muayenesi bakımından, asayiş bakımından daima kontrol altında tutulduğu için, cemiyet bünyesine zarar vermez” diyerek tamamlar.
Kitapta yer alan son iki röportajın konusu yine fuhuş ama bu kez okuduğumuz “zengin tabakanın” devam ettiği, lüks apartmanlarda kiralanmış dairelerdeki randevu evlerinde yaşananlardır. “Seçkin” kişilerin müşteri, bakımlı, güzel kadınların “sermaye” olduğu böylesi iki yere giden yazar, bir tanesinden “düşmüş/düşürülüş” bir kızı nasıl kurtardığını diğerinde ise uyuşturucu müptelası yapılıp bu işe zorlanan genç bir kızın hallerini anlatır...
•