GENE WOLFE
çev. Kerem Sanatel İthaki Yayınları 2019 328 s.
ABD'li bilimkurgu ve fantastik yazarı Gene Wolfe’un 1980’de yazdığı roman, Wolfe’un Yeni Güneş Kitabı adını verdiği dörtlemenin ilk cildi. Çok uzak gelecekte geçen bir öyküsü var. Gelecekteki geçmişi tasarlayan yazarın, geleceğin arkeolojik araştırmasını 1980’lerde yaptığı söylenebilir – hem uzak geleceğin hem de bugünün.
Kitabın ismi vaatkâr: İşkencecinin Gölgesi. Editörün arka kapağa kondurduğu alıntıyla birlikte okunduğunda, neoliberalizmin geldiği aşamayı anlatan bir roman bu diyorsunuz kendi kendinize. Alıntı şöyle: “İşkencecinin Gölgesi, gölgesiyle bedeni birbirini tutmayanların kitabı.”
İşkencecinin Gölgesi, İthaki Yayınları’nın 2015’te, Frank Herbert’ın Dune kitabıyla başlattığı “Bilimkurgu Klasikleri Serisi”nin 50. kitabı olarak, Kerem Sanatel’in çevirisiyle yayınlandı.
Amerikalı bilimkurgu ve fantastik yazarı Gene Wolfe’un yazdığı roman 1980’de yayınlanmış. Çok uzak gelecekte geçen bir öyküsü var. Gelecekteki geçmişi tasarlamış olduğunu göreceksiniz okuduğunuzda. Geleceğin arkeolojik araştırmasını 1980’lerde yapmış sanki üstat.
Güneş soğumaya başlamıştır; Dünya daha soğuk bir gezegendir artık ve Urth olarak adlandırılıyordur. Ay ise artık kurak bir kaya parçası değildir; yemyeşil ormanlarla kaplı cennet benzeri bir yer haline gelmiştir.
Gene Wolfe gibi usta bilimkurgu yazarlarının eserleri günümüze dair alt okumalara insanı yönelten bir zenginlik oluyor. 1931, ABD doğumlu Wolfe, 2. Dünya Savaşı yıllarını ve sosyal refah devleti dönemini yaşamış birisi. İşkencecinin Gölgesi yayınlandığında ABD’de Ronald Reagan ve İngiltere’de Margaret Thatcher “yeni muhafazakârlık” söylemiyle iktidarı ele geçirip sonraki yıllarda neoliberal politikaları işletmeye başlamıştı. Sonrasını biliyoruz: Refah devleti özelleştirmelerle yavaş yavaş parçalandı; popülist tutucu söylemlerle gittikçe daha otoriter yönetimler dünyaya yayılmaya başladı. Aynı dönemlerde, Türkiye’de de Turgut Özal iktidarı benzer politikaları yürütmeye başlamıştı.
Wolfe’un kurguladığı Urth, bu gidişatın ileri seviyesi gibi. Romana adını veren “işkenceci” loncasında çırak olan Severian’ın yaşadığı ülke bir Özerk (Autarch) tarafından yönetiliyor. Günlük yaşam lonca örgütlenmesiyle düzenleniyor. Soylu aileler var. Bir yandan da Ortaçağ düzeyinde bir gelişmişlik seviyesi var. Bunun temeli, Güneş’in artık sönmeye başlaması nedeniyle iklimin soğuması. Diğer yandan uçan araçlardan söz ediliyor ki bir tür uçan otomobil gibi tarif ediliyor. Yani günümüzden daha ileri bir teknoloji de var gibi. Kesin olan şey, bunun bir tür yokluk dönemi olduğu.
İşkencecinin Gölgesi, Wolfe’un Yeni Güneş Kitabı adını verdiği dörtlemenin ilk cildi. Roman aslında Severian’ın yıllar sonra yazdığı anıları gibi kurgulanmış. Gene Wolfe, yıllar sonra yazılmış anıları geçmişte tercüme ediyormuş gibi davranmış yazarken. Severian’ın yolculuğu bu kitapla başlıyor.
Severian iyi bir anlatıcı. Anlatısının bir yerinde hafızasının keskinliğinden dem vuruyor. Detaylı tasvirleriyle yüzlerce yıl sonrasını tarif ediyor. Aynı zamanda felsefi altyapısı da sağlam… Mesela şöyle bir tanımı var kitapta:
“… herkes işkencecidir, tıpkı bizim gibi. Avcının avsız yapamadığı gibi biz de müşterisiz yapamayız; tüketiciler esnafa muhtaçtır; Harçalem’in düşmanları askere; yönetilenler yöneticilere; erkekler kadınlara. Hepsi sevdiklerini yok eder.”
Yaşadığı çağda iktidarın nasıl sağlandığını Cadılar Loncası’ndan bir seks işçisinin ağzından şöyle aktarıyor:
“Aciz insanlar kendilerine dayatılana inanırlar. Güçlü insanlarsa dilediklerine inanır, onu gerçek kılarlar.”
Siyasetten devam edelim. Severian, muhalif olduğu için İşkenceciler Loncasına gönderilen soylu bir kadının hizmetine verilir. Özerk’in gözdelerinden biri olduğu için işkenceye başlanana kadar misafir muamelesi gören kadının yemeğini taşır, okuması için ona kitap getirir. Bu süreçte aralarında bir arkadaşlık gelişir. Severian kadına âşık olmuştur. Loncası tarafından seçildikten sonra yaşamı planlanmış Severian’ın yolunu değiştirecek bir karşılaşmadır bu. Kısıtlı eğitim almış kahramanımız, yeni kitaplarla ve muhalif fikirlerle tanışır. Aralarında şöyle bir konuşma geçer. Kadın ona yeni bir Özerk’in gerektiğini, hatta belki de bir Özerkiye’nin gerektiğini anlatmaktadır. Değişim zamanı geldiğinden bahsediyordur. Severian şöyle der:
“Saltanat işlerinden pek anlamam…”
“Ne kadar az anlarsan o kadar mutlu olursun.”
Özerk’ten gelen emirle misafirliği biten kadın İşkenceciler Loncası’nın “müşterisi” olur.
Gene Wolfe’un kurguladığı dünyada işkence, suçlu addedilen kişileri konuşturmak için yapılmıyor. İşkenceci üstatları eğitim verirken çıraklarına “müşterilerin” söylediklerini dinlememeleri gerektiğini öğretiyorlar. Yani amaç konuşturmak değil susturmak. İşlerini “iyi” yaparlarsa hem “müşteriler” hem de “olası tüm müşteriler” susuyor, konuşmuyor.
Aldıkları eğitim müşterilerine mümkün olduğunca çok acı verip mümkün olduğunca onları hayatta tutmak üzerine. Severian, loncasının tanımladığı mesleğin en büyük günahını işliyor; âşık olduğu kadının acısına son veriyor. Bu nedenle de sürgüne yollanıyor.
İşkenceciler Loncası üyelerinin kullandığı pelerinlerin rengi is karası renginde. Severian “Karadan daha kara” diye tanımlıyor bu rengi ve ekliyor: “Kan lekesini göstermeyen renk olduğu için seçilmiş.”
İnsanlar is karası pelerinli birini gördükleri anda gerçekten de önce korkuyor, sonra susuyorlar. Böylece Özerk’in amacı hâsıl oluyor.
•