Ne pahasına olursa olsun

İmparatorluğun Bedeli

İmparatorluğun Bedeli

NADİR ÖZBEK

Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi

İmparatorluğun Bedeli, son dönem Osmanlı tarihini, vergi siyaseti ve toplumsal adalet perspektifinden ele alıyor.

UFUK ADAK

Osmanlı İmparatorluğu’nda, tebaanın devlet ile teması büyük ölçüde askerlik ve vergi üzerinden olmuştur. İmparatorlukta, 1780’den Birinci Dünya Savaşı’na kadar olan dönem içerisinde kişi başına toplanan vergi miktarının on kat arttığı düşünülürse devletin vergi tahsilatı meselesine ne ölçüde önem verdiği anlaşılabilir. Devlet, özellikle Kırım Savaşı sonrası yaşanan ekonomik darboğazın ve yüklü askeri harcamaların karşılanması için imparatorluk sınırlarında yaşayan herkesten “ne pahasına olursa olsun” vergi toplamayı amaçlamıştır. ’93 Harbi olarak bilinen 1877-78 Osmanlı - Rus Savaşı’ndan sonra kaybedilen toprak ve nüfus neticesinde, devletin vergi gelirlerinde de ciddi bir düşüş yaşanmıştır. Mali ve idari reformlar ile gelirlerini arttırmaya çalışan devlet, vergi yükünü Osmanlı köylüsünün sırtına bindirmiştir.

Nadir Özbek’in Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi’nden yayımlanan son kitabı İmparatorluğun Bedeli, Tanzimat’tan İkinci Meşrutiyet’e uzanan dönemde Osmanlı merkezi yönetiminin nasıl ve hangi koşullarda vergi topladığını, vergi tahsilatının toplumsal, idari ve siyasi bedellerinin ne olduğunu ve bu bedellerin kimlere nasıl ödetildiğine dair detaylı analizler sunuyor.

Özbek, ondokuzuncu yüzyıl Osmanlı yöneticilerinin, hazine gelirlerini arttırmaya yönelik olarak tebaa ile hazine arasındaki mültezim ve maliye memuru gibi aracı unsurları kaldırmaya çalıştığını ancak imparatorluğun geniş coğrafyasında vergi tahsilatını gerçekleştirecek bürokratik altyapının kurulamamasından dolayı bu çabaların başarısız olduğunun altını çizmektedir. Tanzimat’ın ilanı ile birlikte devlet, muhassıllar aracılığı ile vergilerin “adilane” bir şekilde toplanacağı vaadinde bulunmuştu ancak Özbek’e göre, Tanzimat, vergi ödemelerinin kısmen basitleştirilmesinden öte bir yenilik getirememiş, kolektif niteliğini koruyan vergiler, kişisel gelir ve servete göre toplanması gerçekleştirilememiştir. Muhassıllık sistemi, Tanzimat sonrasında kısa bir süre uygulanmış ve daha sonra yürürlükten kaldırılmıştır.

Özbek, hazine için kritik öneme haiz olan vergi tahsilatı meselesinin ondokuzuncu yüzyıl Osmanlı yöneticilerini her daim pragmatik çözümler bulmaya ittiğini belirtmektedir. Tanzimat sonrasında vergi toplama işi, muhtar, imam, papaz ve ihtiyar heyeti mensupları ve asakir-i zaptiye yani jandarma tarafından gerçekleştirilmiştir. Özellikle askeri gücün vergi tahsilatında kullanılması, Osmanlı toplumuna baskı, şiddet ve zulüm getirmiştir. Tam da bu noktada, Osmanlı’daki vergi düzenlemelerinin sadece maliyeye ilişkin bir konu olmadığını idari, siyasi ve toplumsal veçhelerinin de oldukça önem arz ettiğini görüyoruz. Aşar yani tarımsal mahsulün onda biri ya da bazı durumlarda üçte biri şeklinde köylüden toplanan vergi, köylünün kendi tüketimi ve tohumluk ihtiyacını karşılayıp karşılayamadığı gözetilmeksizin toplanmış ve bu durum, adaletsizliğe yol açmıştır. Aşar ve Tanzimat sonrasında “vergi-i mahsusa” olarak adlandırılan vergiler ile beli bükülen Osmanlı köylüsü, özellikle İmparatorluğun Doğu Vilayetleri’nde, hem devlete hem de yerel güç odakları ve aşiretlere vergi vererek çifte vergilendirmeye maruz kalmıştır. Özbek, haklarını aramaktan yorulan biçare köylülerin gibi “terk-i ziraat” ve sınır bölgelerinde “terk-i vatan” etme yoluna gittikleri üzerinde durmaktadır. Özellikle Rumeli ve Doğu vilayetlerindeki köylüler, vergi tahsilatındaki haksızlıklara, zor kullanmalara ve tahsildar şiddetine karşı direnmiştir. Özbek’in Osmanlı arşiv belgelerine dayanarak belgelediği üzere bu bölgelerde yaşanan vergi ihtilafları ve direnişler, milliyetçi hareketlere dönüşmüş, yaşanan adaletsizlikler, 1878 Berlin Kongresi’nden sonra uluslararası diplomasinin gündem maddesi haline gelmiştir.

İmparatorluğun Bedeli, son dönem Osmanlı İmparatorluğu’nda vergi tahsilatı üzerine yapılan yasal düzenlemeleri ve nizamnameleri tek tek ele alarak devletin, mali ve idari reformlar çerçevesinde hem vergi gelirlerini arttırma çabalarını, hem de çoğu zaman “komşuca ve adilane” bir şekilde toplanamayan vergiler neticesinde çıkan isyanları ve devletin bu isyanlarla başa çıkma yöntemlerini, imparatorluğun farklı coğrafyalarından örneklerle inceliyor. Kitabın hacimli ekler bölümü, Osmanlı vergi düzenlemelerine ilişkin hazırlanan nizamname, talimatname ve layihaların tam metinlerini okumak isteyenler için bir rehber niteliğinde.

Şüphesiz ondokuzuncu yüzyıl Osmanlı tarih literatürü nicelik açısından oldukça zengin ancak bu dönem, Özbek’in deyimini kullanacak olursak, hala bir “bilinmezler dünyası”. Son dönem Osmanlı İmparatorluğu’nda ekonomi, siyaset ve toplumsal adalet dinamiklerini vergi siyaseti ve tahsilatı penceresinden derinlemesine inceleyen bu çalışma, bu alanın yeni araştırmalara ne kadar açık olduğunu göstermesi açısından ilgi çekici.