NİKOLAY VASİLYEVİÇ GOGOL
Çeviri: Hazal Yalın Helikopter Yayınevi
İki İvan’ın Münakaşası, on dokuzuncu yüzyıl Rusya’sının sosyokültürel ve ilişkisel yapısını aktarışıyla, yazarın yetmiş sayfaya sığdırdığı dil ve anlatım becerisiyle de okurun ilgisini çekebilir.
Edebiyat çevrelerince çoğunlukla “uzun öykü” ya da “kısa roman” olarak tanımlanan hacmen küçük kurgusal yapıtlar, geçmişten bugüne edebiyat okurunun sıklıkla tercih ettiği bir tür oldu. Türkçe yazılmış metinlerde sayıları bir elin parmaklarını geçmeyecek olsa bile, çeviri edebiyatta “uzun satar” metinlerin pek çoğu bu türün bir örneği olarak yayımlandı. On yıllardır, her yeni kuşakta okur tazeleyen başta Franz Kafka, George Orwell, Albert Camus gibi yazarların isimlerini bir çırpıda sayabileceğimiz uzun öyküleri, bu örneklere nazaran çok daha fazla emek ve zaman talep eden çağdaşı metinlerden yine çok daha fazla sattı ve okundu. Türkçe edebiyatta da durum farklı değil: Bugünün edebiyatı olmasalar dahi sonraları popülerlik kazanan Sabahattin Ali ve Yusuf Atılgan gibi yazarların metinleri yine bu “ara tür”ün birer örneği olarak yayımlandılar. Az evvel değindiğim üzere “emek” ve “zaman” kavramlarının bu noktada belirleyici birer rol oynadıklarını söyleyebiliriz. Rusça edebiyata baktığımızda ise durum biraz farklı. Roman türünden örnekler sunan Aleksandr Puşkin, Lev Tolstoy, Fyodor Dostoyevski gibi yazarların yapıtları, konumuz gereği birer istisna olarak görünürler. Gogol ise, Helikopter etiketiyle yayımlanan İki İvan’ın Münakaşası isimli uzun öyküsüyle girizgâhta sözünü ettiklerime paralel değerlendirmeler yapmaya olanak sağlıyor.
İvan İvanoviç ve İvan Nikiforoviç adlı iki başkahramanın konu edildiği öykü, on dokuzuncu yüzyıl Rusya’sının sosyokültürel ve ilişkisel yapısını gözler önüne sermesiyle dikkat çekiyor. Bugün Ukrayna sınırları içerisinde yer alan Mirgorod kentinde iki komşu olan İvan İvanoviç ve İvan Nikiforoviç, komşu olmanın ötesinde iyi birer dostturlar. Aynı zamanda dönem kentinin iki önemli asilzadesi olan karakterler, Gogol’ün tasvirlediği üzere “her bir yüzünde meşe direkler üzerinde yükselen balkonları, balkonların altında da bankları” (s. 7) olan evlerde yaşamaktadır. Bu tasvir, dönemin Mirgorod’u için bir bolluk ifadesi olarak gözümüze çarpar. İvan İvanoviç, “Ulu tanrım, ne harika bir mülk sahibiyim ben! Neyim eksik benim? Neyim eksik ki?... Hakikaten, neyim eksik bilmek isterdim,” (s. 13) derken de, komşusunu da içine alan bir sosyal statü tarifi yapmaktadır.
Kitaba adını veren münakaşaya, ilkin Türk işi bir tüfek sebep olur. İvan İvanoviç, “sevgili komşusu” İvan Nikiforoviç’in hizmetlisi kadının bahçeye ıslak çamaşırları asışını seyrederken bir tüfek görür. Tüfeğin komşusuna ait olduğunu anlayan ve çokça şaşıran İvan, soluğu İvan Nikiforoviç’in evinde alır. Tüfek karşılığında komşusuna bir domuz ve iki çuval yulaf teklif eder. Bu teklifi bir hakaret olarak algılayan Nikiforoviç sinirlenir ve komşusunu (dönemin ağır bir ithamı olduğunu anladığımız) kaza benzetir. Tüfek ile başlayıp kaz benzetmesiyle büyüyen münakaşa, iki tarafın da peşi sıra mahkemeye gidişine vesile olur.
İvan İvanoviç’in mahkeme dilekçesi şu sözlerle başlar: “Söz konusu asilzade İvan, Nikiforov oğlu Dovgoçhun, dostça bir öneriyle kendisine gittiğimde bana, kamu önünde rencide edici ve onurumu kırıcı bir adla hitap etmiştir; işbu hitap şekli ‘kaz’dır.” (s. 36) İvan Nikiforoviç ise dilekçesinde, “Nefret dolu kötülüğü ve aşikâr kötü niyeti neticesi, kendisine asilzade diyen İvan, İvanov oğlu, Pererepenko, bana karşı her türden zarar verici, kirli ve bu türden muhtelif ve endişe uyandırıcı girişimlerde bulunmaktadır,” (s. 41) diyerek eski dostundan eksik kalmaz. Hikâyenin devamında, bu münakaşanın çözüme ulaşamaz ve ilelebet süren bir düşmanlık hâline ulaşır.
Bugünün gözüne sahip bir ilk bakış kitabın konusu olan hikâyeyi, çağdaşı Rus yazarlarınkilerle kıyasladığında deyim yerindeyse değersiz ve lüzumsuz bulabilir. Gelgelelim, iki İvan’ın kendi aralarında ve mahkeme sürecinde adı geçen karakterlerle kurdukları ilişkiler ve bu ilişkilerin ifade ediliş biçimi, yazının başında sözünü ettiğim on dokuzuncu yüzyıl Rusya’sının sosyokültürel ve ilişkisel yapısını aktarmalarıyla, metnin bir dönem yapıtı olarak değerlendirilmesine olanak sağlıyor.
Bir uzun öykü ya da kısa roman olarak İki İvan’ın Münakaşası, yalnız taşıdığı bu önemle değil, yazarın yetmiş sayfaya sığdırdığı dil ve anlatım becerisiyle de okurun ilgisini çekebilir.