LISA HALLIDAY
Çevİri: Begüm Korkmaz, Domingo Yayınları
“Bir sanatçı, istediğinde birtakım deneyimlerin içinden yan yan geçebilen güçlü bir bellekten başka bir şey değildir.”
Asimetri üç bölümden oluşan bir roman: Her yıl Nobel alacağına kesin gözüyle bakılan (ama bir türlü alamayan), yaşı kemâle ermiş ünlü yazar Ezra Blazer ile onun kendisinden hayli genç, editör yardımcısı sevgilisine dair birinci bölüm; ABD hava sahasında bir uçakta doğmuş ve ABD’de büyümüş Irak kökenli bir ABD yurttaşının, Amar’ın, Irak’taki ağabeyini görmeye giderken uğra(yama)dığı Londra’da, havaalanında başlayan ve geri dönüşlerle anlattığı hikâyesinden oluşan ikinci bölüm ve son olarak, nihayet Nobel’i alan Ezra Blazer’la yapılan bir röportajı içeren üçüncü bölüm.
İlk iki bölümü okuyunca; bu iki hikâyenin nasıl birbirine bağlanacağı merakıyla da başlıyorsunuz üçüncü bölüme. Başlayın ve sürprizlere hazır olun.
İlk iki hikâye, iki hikâyede anlatılan dünyalar ve o dünyalarda yaşayanların hayatları son derece asimetrik. Bu asimetriyi belki de en iyi, Amar’ın ABD’de büyümüş ağabeyi, Iraklı kayınvalidesine ABD’deki “Yeni Yıl Kararları” geleneğini anlattığında kadının verdiği cevap özetliyor: “Nişan gecesi akşam yemeğinde ağabeyim, kayınpederiyle kayınvalidesine Yeni Yıl kararları denen şeyin ne olduğunu anlatmaya çalışıyordu. Amerika’da, diyordu, insanların sonraki yıl davranışlarını değiştirmeye karar vermek gibi bir âdeti vardır. Zahra’nın ailesi bunun çılgınlık olduğu görüşündeydi. İnsan gelecekteki davranışlarını kontrol edebileceğini nereden çıkarıyor? Şey, bilirsiniz işte, demişti abim, bazı şeyleri kontrol edebilirsiniz sonuçta. Daha fazla sebze yemeye karar verebilirsiniz. Veya daha fazla egzersiz yapmaya. Ya da uyumadan önce her gece biraz kitap okumaya. Bunun üzerine, Zahra’nın eğitim hastanesinde röntgen teknisyeni olan annesi şöyle demişti: Peki gelecek ay sebze alacak paran olacağını nereden bileceksin? Veya yarın akşam bir karartma olur ve işten sonra spor salonuna yahut parka gidemezsen ne olacak? Jeneratör bozulabilir; önce pilleri bitene kadar el feneriyle, sonra sönene kadar mum ışığında okuyabilirsin ama ondan sonra yatmadan önce kitap okuyabileceğin ne malum?”. Asimetri, iki “dünya” ile sınırlı değil; ilk bölümde yaşlı yazar hakkında okuduklarımız ve son bölümde gençliğine dair kendisinin anlattıkları da aynı dünya içindeki bir asimetriye işaret eder: “Kızlara elimizden geldiğince yaklaşıp onlarla dans ederdik çünkü hayatımızda sekse en yakın şey buydu. Kızların hepsi bakireydi ve üniversiteyi bitirene kadar öyle kalacaklardı.”
Lisa Halliday, hem kurguda hayli cesaret hem de metinde kötü görünmemesi hayli yetenek gerektiren kimi şeyler yapmış romanı yazarken: Kanonun önemli kimi eserlerinden pasajlar almış, ama romana yamamamış, yedirmiş onları. Sonra iki hikâyenin kahramanlarının hayatlarını ille de kesiştirmek gibi bir çaba göstermemiş. İki bağımsız novella gibi görünen ilk iki bölümdeki hikâyelerle yapma(ma)ya çalıştığı şeyi, üçüncü bölümde Nobel edebiyat ödülü almış bir yazarın ağzından bir güzel aklamış: “Bir de karakterlerimi birbirlerinin hayatlarına sığdırmaya çalışıyor, konuşabilsinler diye kafe köşelerinde bir araya getiriyordum. Birbirilerine bir şeyler açıklayabilsinler diye. Ama hepsi çok zorlamaydı. Zorlama ve yorucu gerçekten çünkü bazen karakterlerinizin ne isterlerse yapmalarına, bir arada var olmalarına izin vermeniz gerekir.”
Halliday tam olarak bunu yapmış. Karakterleri birbirlerinin hayatına sığdırmaya çalışmamış, konuşabilsinler, birbirlerine bir şeyler açıklasınlar diye zorlamamış. Bu iki hikâye gayet güzel bir arada var oluyor ve birliktelikleriyle bize kendi içeriklerinden bambaşka bir şeyi daha anlatmayı çok iyi bir şekilde başarıyor. İki hikâyeyi birbirine gevşekçe bağlayan ise, olsa olsa dikkatli okurun gözünden kaçmayacak, bir alıntı olabilir:
“Bir sanatçı, istediğinde birtakım deneyimlerin içinden yan yan geçebilen güçlü bir bellekten başka bir şey değildir.”
Asimetri kurgusundaki çarpıcılık ve içeriğinin sağlamlığıyla çok tatmin edici bir okuma deneyimi vadediyor okura. Bu zevki kendinizden esirgemeyin.