Hikâyeci zihnin anatomisi 

Hikâye-Anlatıcılığının-Bilimi

Hikâye Anlatıcılığının Bilimi: Hikâyeler Bilincimizi Nasıl Şekillendirir ve Onları Nasıl Daha İyi Anlatabiliriz?

WILL STOR

çev. Esma Fethiye Güçlü Timaş Yayınları 2020 349 s.

Marcel Proust, okuma eylemi sırasında her okurun aslında kendisinin okuru olduğunu savunur. Kitapta karşılaştığı karakterler,onların olaylara verdiği tepkiler insana dair –hatta okurun kendisine dair– sosyolojik, psikolojik, kültürel pek çok argüman sunar; çünkü yazar hayattan, insandan, kendisinden ilham alır. Dolayısıyla insan gördüğü, duyduğu, gözlemlediği, deneyimlediği her şeyden bir anlatı kurabilecek potansiyele ve yeteneğe sahiptir. Bazen bunu fark etmeden yapar, bazense planlı bir şekilde uygular. Peki kaotik dünyamızda varoluşu ve deneyimi anlamlandırma amacı taşıyan hikâye anlatıcılığının bir formülü, daha iyi bir hikâye ortaya koymanın bir yolu var mıdır?

GİZEM OLCAY

Guardian, New York Times, New Yorker  gibi gazetelerdeki yazılarıyla tanınan, yaratıcı yazarlık alanında dünyanın çeşitli yerlerinde atölyeler gerçekleştiren, aynı zamanda TEDX konuşmacısı olan Will Storr'un kaleme aldığı Hikâye Anlatıcılığının Bilimi Timaş Yayınları tarafından ve Esma Fethiye Güçlü çevirisi ile yayımlandı. İnsan beyni ve hikâyeler arasındaki ilişkiyi odağa alan eser yaratıcı yazarlığın ve hikâye anlatıcılığının temellerine dair bir rehber niteliğinde. Yazar, bir dünya kurmanın, kurgu inşa etmenin abc'sinden başlayıp karakter yaratmaya, dramatik sorunun mantığına, hikâye geliştirmeye ve ortaya çıkan eserin okurdaki yansımasına kadar uzanan geniş bir skalada hikâye anlatıcılığının anatomisini işliyor.

''Hikâyeler olmadan, insanların dünyasını anlamanın bir yolu yoktur," diyen Will Storr'a göre hikâyelerin insan hayatındaki varlığı reddedilemez ve etrafımız hikâyelerle çevrili. Storr, beynin bir "hikâye işlemcisi" olduğunu savunuyor ve günlük hayatlarımızın da bir çeşit hikâye olduğunu vurguluyor. Dolayısıyla herkesin kendi hikâyesini ürettiğini, hepimizin birer hikâye anlatıcısı olduğunu, hatta bunun nefes alıp vermek kadar doğal bir şey olduğunu dile getiriyor. Yazara göre arkadaşlar arasında yapılan sohbetten, amatörce yazılan bir öyküye, şarkıların sözlerine, uyanıkken kurulan düşlere, belli şemalar takip edilerek kaleme alınan eserlere kadar hikâyeler insan zihnini ve hayatını kuşatmış durumda.

Storr, "Hepimiz başka insanların beyinlerinin ilgisini çekmek ve bu ilgiyi sürdürmek zorunluluğuyla karşı karşıyayız," diyerek hem günlük hayatımızın hikâyesinde hem de kuracağımız hikâyelerde başarılı olabilmek için beynin nasıl çalıştığını bilmenin zaruri olduğunu söylüyor. Yani hikâyelerimizi anlatmadan önce beynin neye ilgi gösterdiğini çözmenin gerekliliğini vurguluyor. Ve fikirsel düzeyde diğer teorisyenlerden ayrılarak izlenmesi gereken yolun temellerinin bilime dayandığının altını çiziyor. Yazarın başarısı ve özgünlüğü; şematize edilmiş, her hikâyeye uygulanabilecek bir prototip reçete hazırlamak yerine daha bilimsel bir yaklaşımla öncelikleri vurgulamasından kaynaklanıyor. Hikâye anlatıcılığının sınırlarını mitoloji, antropoloji, nöroloji, psikoloji, biyoloji gibi alanların bilimsel yaklaşımları etrafında çiziyor ve argümanlarını bu alanlardan beslenerek destekliyor.

Kitabın ilgi çekici yanlarından biri de yazarın öne attığı her fikri kült eserler kadar güncel eserlere yer vererek, hem sinemadan hem de edebiyattan örneklerle desteklemesi... Karanlıkta Dans'tan Notting Hill'e, Breaking Bad'e, Ratatouille'a, Toza Sor'dan Grinin Elli Tonu'na, Harry Potter'a kadar çeşitli eserler üzerinden argümanlarını örneklendiriyor ve bu başarılı eserlerin ardındaki mantığı okura sunuyor.

Storr; Joseph Campbell, Christopher Booker, Adam Kirsch, Robert McKee gibi teorisyenlerin keşiflerini göz ardı etmek yerine, onların teorilerindeki eksikliklere değiniyor ve hikâyelerin förmüllerine gereğinden fazla önem atfeden bu geleneksel yaklaşımları bir kenara koyarak asıl önem verilmesi gereken şeyin karakterin kendisini, yani insanı anlamak olduğunu dile getiriyor.

"Farklı şeylere gülüyoruz, farklı müziklerden etkileniyoruz ve farklı türlerde hikâyelere kapılıyoruz. Hepimiz zihnimizdeki acıların yarattığı müziği bir şekilde yansıtacak yazarları arıyoruz."

Bu sözler okurun arayışını, hikâyelere neden ihtiyacımız olduğunu en sade şekilde özetliyor. Duyduğumuz, okuduğumuz hikâyeler kadar anlatıcısı olacağımız hikâyelerin de benzer bir ihtiyaçtan yola çıkarak oluştuğunu hatırlatıyor bir nevi. Karanlık zihinlerimizin mahzeninde yalnız olmadığımız duygusunu gidermek amacıyla dünyalar inşa edip hikâyelerin bizi yüzleştirdiği hakikatle teselli bulduğumuzun altını çiziyor.

Will Storr adeta güncelden beslenen meraklı ve iyi bir öğretmen edasında meramını anlatıyor. Hikâye Anlatıcılığının Bilimi; yazar adaylarının, hikâyelerle yaşayan okurların, insanlık durumunu merkeze alan bilimlere meraklıların başucuna yerleşecek bir kitap olarak karşımızda.