M. R. JAMES
çev. Damla Karadeniz Önsöz: David Stuart Davies İthaki Yayınları 2020 174 s.
M. R. James, korku verici unsuru detaylıca tasvir etmez. Bilakis imalarla korkulanın zeminini hazırlar ve okuyucunun onu kendi hayal dünyasında resmetmesine izin verir. Zaten kasvetli çizilmiş atmosfer, bu vesileyle iyice zenginleşir ve çarpıcı son için sahne hazırlanmış olur. Hâl böyle olunca bize tekinsizlikle sarmalanmışken gerilmekten başka bir şey kalmaz.
Montague Rhodes James (1862, 1936); İngiltere’nin ünüyle adını tüm dünyaya duyuran önemli eğitim kurumlarından Eton Koleji’nde eğitmenlik ve Cambridge Üniversitesi’nde Ortaçağ ilimleri üzerine akademisyenlik görevini yapmasının yanı sıra yine Cambridge’de rektör yardımcılığında bulunmuş bir isim. Oldukça önemli yerlerde güçlü bir akademik kariyere sahip olduğu kuşkusuz. Yine de kendisi günümüzde bambaşka bir kimliğiyle tanınıyor: Türün kurallarını baştan yazan, gelecek kuşaklarda da önemli yer eden hayalet hikâyeleriyle.
Bilhassa spekülatif kurgunun akademik ve ‘saygın’ ortamlardaki küçümsenmesi göz önüne alındığında; akademiden arta kalan zamanlarında eğlencesine, arkadaşlarıyla keyifli ve ürpertici vakit geçirirken anlatmak için kalemi eline alan M.R. James’in böyle hayal gücüne dayalı bir uğraşının olması dikkat çekici. Kendisinden önce de tür üzerinde çeşitli eserler yazılmış olsa bile fantastik kurguya popülerlik kazandıran bir diğer İngiliz, akademisyen J.R.R. Tolkien’le arka plan bağlamındaki benzerlikleri su götürmez. Yazdıkları janra yönelik ustaca dokunuşlar da birbirine benzer.
Ustaca dokunuş demişken, bunu biraz açalım. Tarihsel döneme ait gizemli nesneler, kutsal kitaplar, halkı ürperten kadim ağaçlar vesaire; kısacası ilginç nesnelerin keşfi, bilinmeden kullanımıyla doğaüstü tehdidin dikkatini çekebilir ve gazabını kullanan kişinin üzerine çekebilir. Tam tersi bu eski çağa ait nesneler tehdidin ortadan kaldırılması için de kullanılabilir. Sıradan, naif ve çoğunlukla bâtıl inancın, doğaüstünün karşıtı olarak görülebilecek düşünce yapısına sahip bilim insanı, araştırmacı bu nesneleri bulmasıyla tekinsiz bir yolculuğa girer. Bu uğursuzluğun, batıl inancın kabullenilmesi de bilim insanı için ayrı bir ters köşe olur. Çünkü mantığın sınırlarını zorlamak, ampirik bilgiyi her şeyin önüne koyan birisi için hiç de kolay değildir.
Kısacası geçmişe ait antik unsurları hikâyede kullanmasıyla söz konusu janra gerçekçi bir altyapı kazandırır ve bu türe yeni soluk getirir. Bu hikâye anlatıcılığı tarzının Ortaçağ üzerine yoğunlaşan akademik bilgisiyle ve kariyerindeki Fitzwilliam Müzesi müdürlüğüyle de ilişkili olduğu da rahatça görülebilir.
İthaki Yayınları’nın korku ve gotik türlerinde yazılmış eserlerini içeren Karanlık Kitaplık serisinin 31. adımı olarak çıkan, James’in hayaletlerle ilgili yazdığı bazı ürpertici anlatıları barındıran Hayalet Öyküleri aynı zamanda yazarın antika sevdasının güzel bir derlemesi. Yazarın tarihte birçok öykü koleksiyonu yayımlanmış ve ilginç olan nokta şu ki: Bu hikâyeleri yazmaya aslen Noel eğlencelerinde arkadaşlarıyla keyifli vakit geçirme amacıyla koyulmuş. Yazma işini gerçekten severek yaptığına kuşku yok, ayrıca yazdıklarında samimiyetin sebebi de burada saklı olmalı.
Damla Karadeniz’in temiz ve özenli çeviriyle okuduğumuz kitabın içeriğinde neler yok ki? Türlü dehşetengiz hayalet anlatıları okurunu ürpertmek için hazır bekliyor. Antika bir düdük bulduğunda hiç umursamadan onu çalan bahtsız, bâtıl inanca paye vermeyen akademisyenin hatasının sonuçları; herhangi bir otel odasına gittiğini düşünen, ancak 13 numaralı yan odasının bir kaybolduğunu, bir yoktan var olduğunu fark eden karakter; kitabı sevilmediği, basılmadığı için ‘düşmanlarıyla’ gizemli ilimler kullanarak uğraşan simyacının lanetlerinden kurtulmaya çalışan masum insanlar; korkutucu çizim barındıran geçmişe ait gizemli kitabın sahibine getirdiği türlü sıkıntılar ve daha nicesi… Hayaletlerle dolu, bir çırpıda okunan, tekinsiz ve bir o kadar da eğlenceli öyküler.
Bir hikâyede neler olabileceğini okurun hayal gücüne bırakan ucu açık anlatılar olduğu zaman, elbette akla ilk gelenlerden birisi Görünmez Kentler kitabıyla Italo Calvino. Kubilay Han’a birbirlerinden ilginç hayali kentleri tanıtırken Marco Polo, her hikâyesiyle okuyucuya özgür bir alan bırakıyordu. Aynı o kitaptaki gibi James, korku verici unsuru detaylıca tasvir etmez. Bilakis imalarla korkulanın zeminini hazırlar ve okuyucunun onu kendi hayal dünyasında resmetmesine izin verir. Zaten kasvetli atmosfer, bu vesileyle iyice zenginleşir ve çarpıcı son için sahne hazırlanmış olur. Hâl böyle olunca bize tekinsizlikle sarmalanmışken gerilmekten başka bir şey kalmaz.
•