Bir iklimkurgu ve çevresel eleştiri olarak Buket Uzuner’in Hava romanı

Buket-Uzuner-Hava

Hava - Uyumsuz Defne Kaman'ın Maceraları

BUKET UZUNER

Evereset Yayınları 2018 330 s.

GÖKHAN ARSLAN

İnsanlık, varlığını doğaya borçlu. Doğa, çok eski zamanlarda olduğu gibi biz olmadan da varlığını sürdürebilir. Hatta bizi yok edip bir müddet sonra kendini yeniden varedebilir. Fakat bizler, doğa olmadan ayakta kalamayız. Doğanın bize sunduğu nimetlerin karşılığında doğaya ne kadar teşekkür ediyoruz? El birliğiyle üzerinde bulunduğumuz gezegeni yok etmek için pervasızca hareket ederken atladığımız bir şey var aslında. Doğa, ona ne kadar zalim davranırsak davranalım, ona ne kadar kötülük yaparsak yapalım, eninde sonunda kendini tamamlar, kendini toparlar ve kaldığı yerden devam eder. Ya insanlık? Doğayı tüketirken aslında kendimizi tükettiğimizi ne zaman fark edeceğiz? Ona verdiğimiz zararla aslında kendi geleceğimizden çaldığımızı ne zaman anlayacağız? Yaşanabilir bir dünya yaratmak için bir şeyler yapmak gerekiyor..

Rita Felski, Edebiyat Ne İşe Yarar? (Metis, 2010) adlı meşhur kitabında soruyordu bu soruyu.Biz de soruyu değiştirerek ‘edebiyat ekolojik bir dikkat yaratabilir mi?’ diye soralım. Madem doğanın bize verdikleri ile bir şeyler yazabiliyoruz, yazdıklarımızla neden biz de doğaya bir şeyler katmayalım?

Edebiyat ve ekoloji birlikteliği ya da eko-kritik kavramı ne yazık ki ülkemizde dolaşıma çok geç girdi. Hatta bu konu üzerine yapılan çalışmalar ve tartışmalar dar bir çerçeve içinde, genellikle akademide yürütülüyor. Oysa hepimizi, bütün insanlığı ilgilendiren bu konunun tüm mecralarda kendine yer bulabilmesi gerekir. Eğer edebiyatın değiştirme gücüne inanıyorsak,, bu gücü biraz da ekolojik meseleler üzerinden tartışabilmeli ve ekolojiye dair farkındalık yaratabilmeliyiz. Çeşitli sivil toplum örgütleri, çevre gönüllüleri ve aktivistler seslerini duyurmaya çalışırken, edebiyat alanında kalem oynatan insanların da bu sürece dâhil olmaları gerekiyor.

Kentsel dönüşümden (rantsal demek daha doğru sanırım) çarpık yapılaşmaya, çevre kirliliğinden tükenen su kaynaklarına, yokolan türlerden tahrip edilen doğal enerji kaynaklarına kadar onlarca ekolojik sorun yanı başımızda duruyor. Özellikle son dönemde Avustralya ve Brezilya’da çıkan yüksek ölçekli yangınlar, Kuzey Ormanları’nın pervasızca yok edilmesi, Kanal İstanbul projesi, haberlerde ve sosyal medyada artarak karşımıza çıkan hayvan cinayetleri göz önünde bulundurulduğunda durumun vahametinigörüyoruz. Eğer bu duruma müdahil olma yollarından biri edebiyatsa, bu alanda yapılan çalışmaları ön plana çıkarmalı ve edebiyatın bu dönüştürücü gücüne inanmalıyız.

Buket Uzuner, son zamanlarda yazdıklarıyla eko-kurgu ya da iklimkurgu türüne önemli katkılar sağladı. Uyumsuz Defne Kaman’ın Maceraları üst başlığıyla yayımlanan ve Tabiat Dörtlemesi olarak da bilinen seriyle ekolojik farkındalık yaratarak çevre sorunlarının konuşulmasına vesile oldu. Serinin ilk kitabı olan Su, 2012 yılında, ikinci kitap Toprak ise 2015’te yayımlandı. 2018’de ise, dörtlemenin üçüncü kitabı olan Hava, okuruyla buluştu.

Üç kitabın da ortak bir özelliği var. Romanlarda Defne Kaman karakteri baş karakter gibi görünse de, diğer karakterler de en az onun kadar baskın. Nasıl ki birçok sorunda olduğu gibi çevre sorunlarında da kolektif bir bilinç oluşturmak ve topluca hareket etmek zorundaysak, Uzuner de yarattığı bu karakterlere dengeli bir şekilde yaklaşarak ortak bir hareket alanı oluşturmuş. Hava kitabı üzerinden gidecek olursak, başta Umay Bayülgen karakteri olmak üzere, Ertuğrul Amca, Sahaf Semahat, Karaca Yörüklü, Güneş Aytan ve Avukat Kumru gibi karakterler de en az Defne Kaman kadar yer kaplıyorlar.

İlk iki kitaptan da bildiğimiz gibi, Defne Kaman derdi olan bir gazeteci. Çevre sorunlarını mesele edinmiş, dünyanın doğal kaynaklarını tüketmeye çalışanların karşısında duran bilinçli bir yurttaş. Bu yüzden de başta resmî kurumlar olmak üzere pek çok dertle baş etmek zorunda kalıyor. Uzuner, romanın hemen başında bu kurumlardan birini tanıtıyor bize: İklim Değişikliği (İnkâr) Bakanlığı. Oldukça ironik bir göndermede bulunan bu bakanlık ismi, devletin işleyişine dair ipuçları veriyor bize. Tarım Bakanlığı varken üretimin gittikçe düşmesine, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı varken kadın cinayetlerinin her yıl artmasına ve kızların çocuk yaşta evlendirilmesine, Turizm Bakanlığı varken sit alanlarının imara açılmasına, Çevre Bakanlığı varken ormanların katledilmesine şaşırmadığımız gibi, yeni kurulmuş İklim Değişikliği Bakanlığı’nın da iklim değişikliğini inkâr etmesine şaşırmıyoruz.

Defne Kaman’ın Hava kitabında dert edindiği şey, iklim krizi üzerinden nükleer enerji meselesi. Kaman, nükleer enerji yerine sürdürülebilir, yenilenebilir doğal enerji kaynaklarından faydalanmamız gerektiğini söylerken birtakım güçleri karşısına alıyor. Roman, günümüzde de sıklıkla şahit olduğumuz üzere, çeşitli bahaneler sonucunda başka bir şehre taşınan bir dava dolayısıyla Kayseri’de başlıyor. Defne Kaman’ın şehre geldiği gün, dünyanın ilk tıp okullarından birini yaptıran, hastaların su ve müzikle tedavi edilebileceğine inanan Selçuklu sultanı Gevher Nesibe’nin büstü şehir merkezinden kayboluyor. Ama kayboluş bununla sınırlı değil. Davanın görüleceği sabah da Defne Kaman’ı kaybediyoruz. Kaman’ın en son Kapadokya’da görülmesi üzerine de dostlarıyla birlikte onu aramaya başlıyoruz.

Tüm bu gelişmelerinışığında, Hava’ya birçok açıdan yaklaşmak mümkün. Başlangıçta romanda polisiye izleri gözlense de, Hava öncelikle bir aşk romanı. Ama sıradan bir aşk değil bu. İnsanla doğa arasındaki sınırsız aşkın romanı. Nasıl oldu da bu aşk ilişkisi insanlar tarafından bozuldu? Doğa insana olan bağlılığını başlangıçtan beri korurken, insanlık neden doğaya ihanet eder hale geldi? Uzuner, romanında bu sorulardan yola çıkıyor. Romanın dikkat çeken başka bir özelliği ise Anadolu kültürüne ve şamanlık geleneğine göz kırpması. Uzuner, üç romanında da kapılar açıyor, şamanizmin hayvanlara ve bitkilere getirdiği yorumlar ile mevcut çevre sorunlarını harmanlayarak meseleye tarihsel bir boyut katıyor. Roman, bu açıdan geçmiş, şimdi ve gelecek üçgeninin merkezinden sesleniyor bize. Bu sayede sadece doğanın değil, kültürün de nasıl bir dönüşüme ve tahribata uğradığına şahit oluyoruz.

Hava ile ilgili bir başka önemli nokta da, karakterlere verilen isimler. Defne, Umay, Karaca, Güneş, Kumru gibi isimler bize hem Anadolu kültürünü hem de doğanın kendisini hatırlatıyor. Roman boyunca karşımıza çıkan Sokrates, Galileo, Mevlana, Jan D’arc ve Pir Sultan Abdal gibi karakterler de kadın mücadelesinden evrenin yapısına kadar birçok olguyu yeniden gündeme getiriyor.

Hava, son zamanlarda sıkça karşımıza çıkan çevre meselelerine Anadolu’nun kadim bilgisiyle yaklaşan bir roman. Hangi açıdan bakarsak bakalım, gezegeni yok etmenin eşiğine getiren sorunlara karşı yapılmış küçücük bir katkı bile çok kıymetli.

Hava’nın esas meselesinin nükleer enerji olduğunu aklımızda tutarak yazıyı bir soruyla bitirelim. Yakın zamanda termik santralleri 36 ay daha filtreden muaf tutacak yasa teklifi Cumhurbaşkanı’nın itirazları sonrası mecliste reddedilmiş ve santrallere 31 Aralık 2019’a kadar verilen süre korunmuştu. Kaç santral yükümlülüklerini yerine getirdi ve getirmeyenlere ne gibi yaptırımlar uygulandı, bir bilgisi olan var mı?