Haneden-ev-haline

Haneden Ev Haline: "Türk Evi"nde Mimari, Düzenleme, Pratik

SEYHAN KURT

İletişim Yayınları 2021 248 s.

"İletişim Yayınları’ndan çıkan ve daha ilk sayfalarında okurda samimi bir yer edinmeyi başaran Haneden Ev Haline: “Türk Evi”nde Mimari, Düzenleme, Pratik nihayetinde bir akademik çalışma olsa da, kendine has koku ve dokuyla kalıyor aklımızda."

BÜŞRA UYAR

Estetik kararlar alabilme imkânına sahip yeni zenginlerin ve geleneksellikle imkânsızlık arasında sıkışıp kalan bizlerin şehirlerin dokusunu nasıl değiştirdiği, özellikle kozmopolit yerlerde rahatlıkla gözlemlenebilir: Kısacık mesafeler dahilinde gökyüzünü delebileceğinden adı kadar emin yapılar, mahremine hâlâ önem veren çekingen yapılarla yan yanadır. Tüm imkânsızlığına rağmen yine de balkonu, avlusunu kollayan eskiler, –muhtemelen– öfke dolu gözlerle hemen yanında süzülen Fransız balkonlu evlere bakar. Zira yeni insanın içerisi ile dışarısının muğlak sınırından ziyade, daha fazla içeriye ihtiyacı vardır şimdi.

Son bir yıldır içinde bulunduğumuz karantina süreciyle beraber evlerimiz bizim için kelime anlamını tamı tamına karşılayan sığınaklar haline geldi. Dolayısıyla bu tekinsizlikten, belirsizlikten ve can sıkıntısından onlar da –iyi ya da kötü– paylarını almış oldu: Yeniden dizayn içeriklerinin revaçta olması ya da “Aynısını evde yaparım!” cümlelerinin etrafta kol gezmesi boşuna değil. Tüm bunlar sürekli evle meşgul olduğumuzu, tabiri caizse onların formunu kurcalayıp durduğumuzu söylüyor bize. Halbuki biz onları yıllar önce kurcalamaya başladık!

Seyhan Kurt’un İletişim Yayınları’ndan çıkan çalışması, Haneden Ev Haline: “Türk Evi”nde Mimari, Düzenleme, Pratik tam da yıllar önce formuyla oynamaya başladığımız, hatırlama ve kimlik sahibi olma üzerinden ilişkilendiğimiz, son yıllarda ise harıl harıl bu ilişkiyi tersyüz etmekle meşgul olduğumuz evlere “misafir oluyor”. Kurt’un çalışması “Geleneksel Yaşam: Mimari, Tarih ve Gündelik Pratikler”, “Günümüzde Evler: Düzenleme ve Tüketim” ve “Kentsel Muğlak: Sokak, Mahalle ve Balkon” olarak üç ana başlıkta kurgulanmış olsa da, esas olarak iki ana konu üzerinde ilerliyor: Geleneksel Türk evleri ve Modern “Türk” evleri; daha doğrusu tüm dünya genelinde yeni evlerin Türkiye’deki karşılığı.

İlk bölümle beraber kimi zaman sanat aracılığıyla, kimi zamansa anılarla şahit olduğumuz evler bir bir şekillenmeye başlıyor gözümüzün önünde. Toplumsal cinsiyet rolleri ve dışarıyla etkileşime göre hane içini bölen duvarlar arasında ya ortada kalıyor ya da bir oda sahibi oluyoruz. Yavaş yavaş kadının “özel” alanı mahrem mutfaklar haneye karışır ya da işlemeleri perdelerle yarı yarıya örtülen pencereler yerini çıplak cam bloklara bırakırken, biz de modern zamanı çözümlemeye başlıyoruz ister istemez. Kurt yeni yersiz/zamansız/kimliksiz yaşantının izini yalnızca evlerin krokisi üzerinden de sürmüyor; müstakil evlerin, apartman dairelerinin, villaların ya da çoğumuzun aşina olduğu stüdyo dairelerin içinde özgürce gezinirken, unutulan ya da yeni yeni normalleşmeye başlayan pratikler ve iç tasarımlarla bizi bize anlatıyor bir bakıma. Bunu bazen basit bir mikrodalga fırın üzerinden evlerin hızlı ya da gelenekler konusunda inatçı yapısını çözümleyerek, bazen de çocukluğumuz boyunca soğukluğu ve resmiyetiyle bizim için yasaklı misafir odalarını tekrar gözümüzün önüne getirmemizi isteyerek başarıyor. Başkaları için kasıntı, ciddiyet ve özenle işlenen, capcanlıyken demodeleşme lanetiyle boğuşan misafir odalarının zamanla nasıl statüsünü kaybettiğini bu sefer okuyarak bir kere daha tecrübe ediyoruz; bir bakıma o odalara gönlümüzce girip çıkabilme hakkını elde etmiş oluyoruz!

Başta ve sonda yer alan “Vakit, Zaman ve Kentsel Mekâna Dair” ve “Bir Ahde Vefa: Beyaz Ev’den Kolektif Hafızaya” metinleriyle edebi dokunuşları da çalışmasından esirgemeyen Kurt aynı zamanda Maurice Merleau-Ponty’den Baudrillard’a, Theodor W. Adorno’dan Michel de Certeau’ya uzanan muazzam bir kaynakçayı da okurla buluşturuyor. Mimarinin hemen her disiplinle raks edebildiği ve yaşama gayretimizde kolayca karşılık bulabildiği düşünülürse, okura sunulan kaynakça da teorik “yığınlar” haline gelmekten sıyrılıp yaşantıya nüfuz ediyor. İletişim Yayınları’ndan çıkan ve daha ilk sayfalarında okurda samimi bir yer edinmeyi başaran Haneden Ev Haline: “Türk Evi”nde Mimari, Düzenleme, Pratik nihayetinde bir akademik çalışma olsa da, kendine has koku ve dokuyla kalıyor aklımızda. Sıcak ve insani bir his bu; nerede olursak ve hangi düzene meydan okursak okuyalım, sığınağımızın ta kendisi.