Kristeva'nın kitapları için bir ara sıcak

Güzel Sanatların Bir Dalı Olarak Evlilik

Güzel Sanatların Bir Dalı Olarak Evlilik

JULIA KRISTEVA - PHILIPPE SOLLERS

Çeviri: Aysel Bora Yapı Kredi Kültür Yayınları

Ağırlıklı olarak evlilik ve aşk üzerine konuşmaya başlasalar da Kristeva ve Sollers, örnekleri ve tahlilleriyle cinsellik, Freudcu bilinçdışı, göstergebilim, çocukluk, gençlik... sanki tüm yaşamı, dünyayı, geçmişi hallaç pamuğu gibi atıyorlar...

KAHRAMAN ÇAYIRLI

Güzel Sanatların Bir Dalı Olarak Evlilik, psikanalist Julia Kristeva ile eşi, roman yazarı Philippe Sollers'in konuşmalarından oluşuyor. Haftalık Fransız dergisi Le Nouvel Observateur için yapılan bir söyleşi (1996), Cordeliers Manastırı yemekhanesinde düzenlenen bir söyleşi (2011), Bernandins Koleji'nde bir etkinlik için kaleme alınan bir metin (2010) ile Bernard-Lazare Merkezi'nde düzenlenen bir etkinlik için yapılan bir söyleşiden (2014) oluşan kitap, 60'lı yılların Fransa'sından günümüzün tweet’ler âlemine; Freud'un divanından ailelerin yeniden yapılanmasına dek çok geniş referanslar sarmalından sanat, psikanaliz ve diğer sosyal bilimlerin gücüyle okura bambaşka pencereler açıyor.

Özellikle kitabın ikinci yarısından itibaren hacim olarak Kristeva'nın yanıtları artmaya başlıyor; sanki dengeli bir tenis maçından peyderpey Kristeva'nın, psikanalizin galip geldiği bir maç sonuna ulaşıyoruz. Her ne kadar zaman zaman Sollers'in yanıtları, bu maçın dengelerini değiştirebilecek gibi görünse de, Ortodoks babasının ilahiyat eğitimi ve Yunan mitolojisinin önemli etkisi, Platonculuktan Yeni-Platonculuk’a; Fransız ve Alman felsefesi -Voltaire, Diderot, Rousseau ve tabii Hegel; ve nihayet Rus romanı ile annesinin Darwinciliğini (s. 41) yanına alarak yola çıkan Kristeva'nın kitap süresince yanıtları kesinlikle çok daha derinlikli, kapsayıcı ve daha önce hiç Kristeva okumayanlara bile çok farklı açılar sunacak cinsten.

Korku filmlerinden büyükşehirlere...

Kitap daha isminden itibaren kat edeceği uzak mesafeleri belli ediyor: Derin bir karanlıkla 19’uncu yüzyılın toplumsal ikiyüzlülüğünü okurun yüzüne defalarca çarpan Güzel Sanatların Bir Dalı Olarak Cinayet romanı ile Fransız etnolog ve yazar Michel Leiris'in en önemli eseri olarak kabul edilen L'age d'homme (1939) kitabına yazdığı önsözü “Bir Boğa Güreşi Olarak Edebiyat”ına (s. 9) göz kırpıyor (Ayrıntı Yayınları tarafından 1998 yılında Erginlik Yaşı ismiyle Yaşar Avunç çevirisiyle yayımlanan önsözde bu cümle Türkçeye "Boğa Güreşi Gözüyle Bakılan Yazın Üstüne" şeklinde çevirilmiş olsa da “Bir Boğa Güreşi Olarak Edebiyat” olarak da çevrilebilir. Cümlenin Fransızca orijinali: "De la littérature considérée comme une tauromachie").

Ağırlıklı olarak evlilik ve aşk üzerine konuşmaya başlasalar da Kristeva ve Sollers, örnekleri ve tahlilleriyle cinsellik, Freudcu bilinçdışı, göstergebilim, çocukluk, gençlik... sanki tüm yaşamı, dünyayı, geçmişi hallaç pamuğu gibi atıyorlar. Özellikle Kristeva'nın herhangi bir psikanaliz kitabını okumuş olanlar için bu kitaptaki konuşmaları çok daha sade, çok daha öz gelecek. Ayrıca birkaç kitabını (Korkunun Güçleri, Kara Güneş - Depresyon ve Melankoli) Fransızca okumuş biri olarak, bu kitabın çevirmeni Aysel Bora'ya hakkını teslim etmeliyim, metni çevirirken incelikli kelime tercihleri, Güzel Sanatların Bir Dalı Olarak Evlilik'i çok daha okunaklı, akıcı kılmış.

Bulgar kökenli Fransız psikanalist Julia Kristeva, Sofya Üniversitesi'nde dilbilim eğitimi aldıktan sonra Fransız hükümetinden aldığı bursla Paris'e gider. Daha sonra kocası olan roman yazarı Philippe Sollers'in yönetimindeki, Tel Quel dergisi ve derginin yazarları olan Jacques Derrida, Michel Foucault, Roland Barthes'in de yer aldığı topluluğa katılır. Daha sonra kitaplarında sık sık izlerine rastlayacağımız, Lacan'ın psikanaliz seminerlerini takip eder. Her ne kadar Kristeva'nın görece daha eski kitaplarında Chomsky, Saussure, Bahtin'in etkilerini hissetsek de, ilerleyen dönemlerindeki çalışmalarında göstergebilim ve psikanalizi bir arada ele aldığı yeni inceleme imkânları ile tamamen kendine has bakış açısını yaratır. Eşi Philippe Sollers ise daha ilk romanı Bir Garip Yalnızlık (1958) ile Mauriac ve Aragon'un dikkatini çekince Fransız edebiyatının bir anda, her romanı heyecanla takip edilen yazarlarından biri hâline gelir. Roland Barthes, Sollers üzerine bir kitap yayımlar (Sollers écrivain, 1979). Dilimize Stüdyo (2000), Sabit Tutku (2004), Venedik Karnavalı (2007) gibi eserleri çevrilen Sollers, Fransa'yı sarsan romanlar yazmaya devam ediyor.

Güzel Sanatların Bir Dalı Olarak Evlilik'te Kristeva ve Sollers, aşk, sadakat, cinsellik, güven, çift olarak şeffaflık, evlilik dışı aşk maceraları vb. konular hakkında söyleştikçe, okurlar da ister istemez kendi ilişkilerini, kendi evliliklerini, kendi duygusallıklarını bir kez daha gözden geçirecek. Çünkü tüm popüler kültürün, dizilerin, reklamların, tüketim alışkanlıklarının, cebimizdeki paraya göz dikerek, üzerine kurulduğu bu sözde-romantik dünya hakkında başka kimse Kristeva ve Sollers (ama özellikle Kristeva) kadar sahici, mesafeli, sarsıcı cümleler kur(a)maz.

Güzel Sanatların Bir Dalı Olarak Evlilik gibi nitelikli söyleşi kitaplarını okuyunca insan, heyecanlı, ritmik bir dans izlemiş gibi de oluyor. Konular uçuştukça, özgürlüğe, entelektüel evrene dair, neredeyse tüm sosyal bilimlerin birikimiyle derinleştikçe, kitabın nasıl bittiği fark edilmiyor bile. Türlü türsüz maskelerle dolaşmaktan bitap düştüğümüzden belki de, bu kadar samimi, kıymetli, zihin açıcı sohbetlere öyle hasretiz ki...

Korkunun Güçleri'nde Céline’in edebiyat dünyasının ikiliklerle var olabildiğini, çatallı bir dünyayı doğurduğunu söylüyordu, Kristeva. Doktorun doğumla, cesedin ancak cinsellikle, sözcüklerin ölümle, en mühimi ise yazarın cehennemle ancak bir arada mevcut olabileceklerini anlatıyordu. Céline'in, romanlarında herhangi bir kimlikten diğerine koşarken, kendiliğiyle "roman"ın bir çeşit doğurma olduğunun altını çiziyordu. Sonra bir anda 80'lerin ünlü korku filmlerinin altında yatan mekanizmalara, oradan günümüz büyükşehirlerindeki çok sıradan görünen detaylardan veya herhangi bir hastasının bir seansta kullandığı bir kelimeden yola çıkarak bambaşka noktalara erişiyordu. Ruhun Yeni Hastalıkları ve Kara Güneş'te de Kristeva'nın psikanaliz yönteminden nasibini almayan konu kalmıyor gibiydi. Güzel Sanatların Bir Dalı Olarak Evlilik, Kristeva'nın bahsettiğimiz kitaplarıyla kıyaslayınca lezzetli bir ara sıcak gibi duruyor. İyi okurlar, daha fazlasını tadabilmek için masadan kalkmak istemeyecek. Kristeva'nın diğer kitaplarının peşine düşecek...