YAN LİANKE
çev. Erdem Kurtuldu Jaguar Kitap 2020 105 s.
Yan Lianke, Çin’in çağdaş en güçlü yazarlarından biri. Yayınlanan eserleriyle uluslararası alanda epey takdir toplamasına ve beğenilmesine rağmen anlatılarında eleştirel bir anlatım tarzı kullandığından çalışmalarının bir kısmı Çin’de yasaklanmış. Financial Times gazetesinde yayınlanan bir yazıda Yan Lianke’den “Çin’in en yasaklı yazarı” diye bahsediliyor. Sahiden de yazarın birçok kitabı yasaklanmış, sansürlenmiş ve hatta yazarın pasaportuna el konularak üç yıl boyunca yurtdışına çıkışı bile yasaklanmış. Daha evvel Lianke’yi Can Yayınları’ndan yine Erdem Kurtuldu çevirisiyle çıkan Patlama Kayıtları romanı ile tanımıştık.
Günler, Aylar, Yıllar iki novelladan oluşan bir seçki. Şubat 2020’de Jaguar Kitap etiketiyle yayınlandı. Kitap, kuraklığın baş gösterdiği Balou Sıradağları’nda bir ihtiyarın yaşam öyküsünü ele alıyor. Köy halkı kuraklıkla birlikte su ve yiyecek bulmak için evlerini kapatıp köyü terk ediyor. Köyde yalnızca bir kör köpeğe ve henüz filizlenen mısır tanesine sahip yalnız bir ihtiyar kalıyor. Yaşlı adamı çoğu zaman gerçekçi ve içinde bulunduğu şartları kabullenmiş olarak görüyoruz. Kendileriyle gelmemesine şaşıran köylülere bu durumu şöyle ifade ediyor:
“Yetmiş iki yaşındayım, üç gün boyunca yürürsem ölürüm zaten. Öleceksem kendi köyümde öleyim bari.” (s. 10)
Yan Lianke, edebiyatı bir direniş biçimi olarak gören yazarlardan. Bu sebeple içinde büyüdüğü toplumu alışılagelmiş görünümden farklı olarak yansıtmaktan sakınmıyor. Kıtlık, yazarın Çin’de tanık olduğu zor zamanlardan yalnızca biri ve hatta çocukluk dönemine tekabül ediyor. Lianke, bu noktada kullandığı eleştirel edebiyat tarzına gelen yorumlar için Avustralya’da yayınlanan The Age gazetesine şöyle demiş:
“Çin'deki durum çok karmaşık. Örneğin, 60'lı ve 70'li yıllarda kıtlığın üç yılı boyunca tüm Çinli yazarlar sessiz kaldı ve bana gerçeği ifade etme görevlerini yerine getirmemiş gibi geliyorlar."
Kıtlık teması Günler, Aylar, Yıllar kitabında benzer temada gördüğümüz kitaplardan farklı olarak toplum üzerinden değil, birey üzerinden ele alınıyor. İhtiyarın kör köpeği ve mısır filizi ile kurduğu bağ; insan olmanın manasını, yaşamı sürdürmek için tutunduğumuz şeyleri tekrar tekrar hatırlatıyor bize. Yaşlı adamın ihtiyarlığı ve buna bağlı olarak yaşadığı güçlükler, köpeğinin de kör ve bakıma muhtaç olması, içlerindeki yalnızlık duygusu onları birbirine bağlamış ve etkileyici bir bütünlük oluşturmuş. İhtiyarı kitapta ara ara şunu söylerken buluyoruz:
"Öldükten sonra eğer bir hayvan olarak yeniden doğarsam, sen olarak doğmak isterim, eğer sen de bir insan olarak yeniden doğacak olursan, benim oğlum olarak doğabilirsin, böylece birlikte yaşamaya devam edebiliriz.”
Bunun yanında filizlenen mısır tanesi de ihtiyarın varoluş amacı haline gelmiş. Hatta bunu şöyle anlatıyor:
“Kör, sen söyle dedi ihtiyar, insan bu dünyaya böyle bir hayat sürmek için gelmedi mi zaten? İhtiyar, köpeğin ona cevap vermesini beklemeden, kendi sorusuna kendi cevap verdi: bence öyle. Sonra dedi ki ama kocayınca öyle olmuyor; kocayınca bir ağaç bir tutam ot ya da torun torba için yaşamaya başlıyorsun. Yaşamak ölmekten yeğdir yine.” (s. 24)
İnsanın varolma mücadelesini Yan Lianke, yalın bir dille anlatmış. Kitabın başından itibaren süregelen insanın kendisiyle ve yaşamla olan mücadelesi, karşılaşılan zorluklar, zaman zaman kitabın okunmasını zor kılıyor. Çünkü ihtiyarın bu denli kuraklığın yaşandığı, yaşamak için en temel ihtiyaçlara ulaşmada dahi imkânsızlıkların olduğu bir yerde kendisi ve varoluşunun amacı haline getirdiği mısır fidesi için verdiği yaşam savaşı hayli zor. Kendi benliğimizde yaşadığımız varolma isteğine dokunuyor, empati duygusu uyandırıyor ve dolayısıyla bizi rahatsız ediyor. Bu noktada kitabın kurgusunun kimi noktalarda rahatsız edici olması, aslında Yan Lianke’nin kıtlık temasında tam da okurda uyandırmak istediği duygularda başarılı olduğunu gösteriyor. Anlatı boyunca devam eden bu gerilim hali, çarpıcı şekilde son buluyor.
Yan Lianke Yıllar, Aylar, Günler’de, diyalogları anlatıdan ayırmak için çoğunlukla tırnak işareti veya konuşma çizgisi kullanmamış. Bunun yerine, kitabın karakteri olan ihtiyarın konuşmaları (ister başka biriyle, ister bir hayvan veya bitkiyle, isterse de kendisiyle konuşuyor olsun) her bir diyalog anlatının devamı içerisinde virgül kullanılarak belirtilmiş. Sydney Review of Books'ta yayınlanan bir yazıda da belirtildiği gibi, yazar, bu anlatım şekliyle kahramanın zihni ile yakın çevresi arasındaki bağı flu hale getirmek istemiş.
Anlatım ve diyalog arasındaki bu süreklilik duygusunu korumak için, eserin Türkçe çevirisinde de metnin orijinaline bağlı kalınarak benzer bir anlatım şekli kullanılmış. Anlatı boyunca yalnızca 3 yerde konuşma çizgisi kullanılıyor, bunun dışındaki tüm diyaloglar anlatının devamında cümlelerin içinde verilmiş. Bu noktada eseri Türkçe olarak bize kazandıran Erdem Kurtuldu’nun emeğini de önemle vurgulamak gerekir.
Yan Lianke’nin Çin Hükümeti ve dış dünyayla olan ilişkisi oldukça karmaşık. Çalışmalarının birçoğu Çin siyasetine ve toplumsal olaylara dair eleştiriler taşıması sebebiyle yasaklanmış. Kendi ülkesinde birçok yasak ve engele konu olması uluslararası düzeyde ilgi görmesine engel olmamış. 2014'te Franz Kafka Ödülü'nü kazanmış ve 2016 yılında Man Booker Uluslararası Ödülü'nün ve 2016 yılında Red Chamber Ödülü'nün finalisti olmuş. Kendi ülkesinde de 1998 ve 2001 yıllarında Lu Xun Edebiyat Ödülü, 2005’te ise Lao She Edebiyat Ödülü’nü almış. Günler, Aylar, Yıllar da yazara Lu Xun Edebiyat Ödülü’nü kazandıran kitaplardan biri. Yan Lianke’nin edebi tarzı, New York Times'da Jamie Fisher tarafından "mitorealizm" (çoğu kişi tarafından konuşulmayan konuların anlatıldığı edebi yöntem) olarak tanımlanmıştı. Lianke, toplumun alt sınıflarındaki insanların mücadelelerine farkındalık kazandırmak için bilinçli olarak yavaş yavaş unutulan ya da yazmaktan özellikle kaçınılan konuları tercih ediyor.
Yan Lianke’nin tüm bu yaşam ve yazarlık öyküsü bana sıklıkla John Berger’ın Sanatla Direniş kitabını hatırlattı. Berger, şöyle diyordu:
“Her hakiki resmin dokunduğu şey yokluktur – o resim olmasa muhtemelen farkına varamayacağımız bir yokluk.”
Sahiden de Yan Lianke, önce varolmanın tüm anlamıyla birlikte bireyi, ardından içinde bulunduğu toplumu hakiki şekilde görünür kılmaya çalışıyor. Yazımı Yan Lianke’yi edebiyatımızda daha çok görmeyi umarak, yine Berger’ın şu cümleleriyle bitirmek istiyorum:
“Direniş eylemi, sadece bize sunulan dünya resminin saçmalığını kabullenmeyi reddetmek değil bu resmin geçersizliğini duyurmaktır. Cehennem içeriden geçersiz ilan edildiğinde, cehennemliği son bulur.”