Edebiyatı bugüne çağıran kitap: “Geri Dön Her Şey Berbat Edildi” üzerine

Onurhan-Ersoy

Geri Dön Her Şey Berbat Edildi”

ONURHAN ERSOY

Epona Kitap 2021 136 s.

"Zamandan ve mekândan koparan öyküler değil Ersoy’un anlattıkları; tam olarak yaşadığımız yılların içinden geçiyor. Pandemiyi, influencer’lık camiasını, Türkçe Rap’in önlenemez yükselişini, vaktiyle Metin2 hesabı çalınan birinin içinde kalan burukluğu ıskalamıyor. Doldurduğu boşluk da tam olarak buradan geliyor zaten."

UĞUR UÇKIRAN

Bazı boşluklar ancak biri gelip onları doldurduğunda fark edilir hale gelir. Tutunamayanlar yazılmadan evvel kimse Türkçenin böyle bir esere yıllardır aç olduğunu düşünmemiştir sözgelimi ya da Bir Pesimistin Gözyaşları albümü çıkmadan evvel kimse Türkçe Rap müziğin melankolik bir sese ihtiyaç duyduğu tespitini yapmamıştır. Kapımıza kadar gofret getirebilen uygulamalar çıkmadan önce pek kimse bunun gerekliliğine kani olmamıştır. Onurhan Ersoy’un Geri Dön Her Şey Berbat Edildi isimli ilk öykü kitabının kendi türünde bu örnekler kadar devrimci bir etki yaratıp yaratmayacağını henüz bilmesek de, yazarın edebiyat dünyamızdaki bazı boşlukları bir bilardocu hassasiyetiyle ince gördüğünü inkâr etmek haksızlık olacak.

Kitap birbirinden bağımsız on bir öyküden oluşuyor. Öykülerde zaman zaman birbirine yakınsayan karakter yapıları, teknikler, temalar görülse de, bu benzerliklere her bir öykünün aynı kişi tarafından yazılmış olmasından öte bir anlam yüklemeye çalışmak mümkün görünmüyor. Tüm kitabı kapsayacak tematik, kurgusal, teknik bir bütünlük yaratılmaya çalışılmamış belli ki… Kitap bize Balıkesir’de geçen ve halk edebiyatı motifleriyle süslenmiş bir Kont Drakula öyküsüyle merhaba diyor, oradan ergenliğinin son demlerini yaşadığını çıkarsayabildiğimiz bir gencin platonik aşkına geçiyoruz. Zaman yolculukları, sanatçı bunalımları, polisiye gösterip fantastik vuran metinler falan derken, bir noktada Kristof Kolomb bile işin içine giriyor. İlk kitabını ziyadesiyle genç bir yaşta çıkaran yazar, yapabileceğine inandığı her şeyden bir miktar sunmak istiyor gibi. Yazarı maharetli kılan tarafı da elini attığı her metnin altından başarıyla kalkması oluyor.

Her ne kadar öykülerinin birinde Kolomb’u konu edinse de, Amerika’yı yeniden keşfe kalkmıyor yazar. Kalemi kendisine yakın kişilerden birtakım şeyler ödünç alıyor: Dublörün Dilemması’nı andıran söz oyunlarına, Erken Kaybedenler’i andıran erkek ergen hallerine, herhangi bir post-modern yazarı andırabilecek, öykünün kendisini öyküye dahil etme girişimlerine rastlıyoruz kitapta. Tüm bu andırmalar içerisinde benim gözümde Ersoy, bir yolunu bulup etkilenmiş olduğu düşünülebilecek kişilerden ayrılmayı başarıyor. Birisinden etkilenmiş gibi değil de, bir yazara ait bir unsuru alıp kendi yazın sürecinde bir aksesuar haline getirmiş gibi duruyor. Bunu yaparken de en büyük silahı güncelliği oluyor.

Zamandan ve mekândan koparan öyküler değil Ersoy’un anlattıkları; tam olarak yaşadığımız yılların içinden geçiyor. Pandemiyi, influencer’lık camiasını, Türkçe Rap’in önlenemez yükselişini, vaktiyle Metin2 hesabı çalınan birinin içinde kalan burukluğu ıskalamıyor. Doldurduğu boşluk da tam olarak buradan geliyor zaten. Herkesin kendinden bir şey bulabileceği öyküler klişesini, bizi bize bizle anlatma kalıbını kalıplara ve klişelere teğet geçerek gerçekleştiriyor. (Bir bakıma, öykülerinden birinde de dediği gibi, gitmiyor ama içinden geçiyor.) Yeri geliyor bu güncellik Kolomb’a sinir olan bir Amerikan yerlisinin yarı bıçkın bir Türk gibi konuşmasına neden oluyor. İlginçtir, bu noktada dahi okuyucuya “Bu nasıl Kızılderili kardeşim?” sorusunu sordurmuyor kitap. Nadir bulunan bir şekilde hem gerçekçilikten uzak hem inandırıcı olmayı başarıyor.

Kitabın her öyküsünde cebinde bir miktar mizah taşıyor Ersoy. Öykülerin hepsinde bulunan tek ortak nokta da bu olsa gerek. Edebiyattan temel beklentisi ciddiyet olanların hafif bulabileceği bu tavır yine de metinlerin ciddiyetine zarar vermiyor. Yazarın her öyküde kendini sezdiren edebiyat ve felsefe birikimi metinlerin hafife alınmasına engel oluyor. Kitabın daha isminde kendini Walter Benjamin’in sözünün parodilenmesiyle gösteren metinler arası bağlantılar Âşık Veysel’den İsmet Özel’e, Vonnegut’tan Shakespeare’e uzanacak ölçüde genişliyor. Bu bağlantılar yalnızca yazarın birtakım edebi isimlerden haberdar olduğunu gösterecek şekilde arz etmiyor metin içerisinde; yeni bağlamlar, yeni yordamlar, yeni anlam açılımlarıyla geliyorlar.

Onurhan Ersoy

Birbiri ardına farklı türlerin kullanımı, alakasız görünen onlarca şaire, yazara, popüler kültür kişisine yapılan göndermeler belli başlı birtakım alt kültür içeriklerine yabancı kişilerin yahut öykü türünden klasik beklentileri olan okuyucuların kitabı takibini zorlaştırabilecek unsurlar arasında yer alıyor. Fakat kitapta atıfta bulunulan alt kültür alanlarına aşina olanların, kitaptan aldığı zevkin gayet artacağına inanıyorum. Hayatının bir döneminde de olsa bir internet kafede online oyun oynayıp Türkçe Rap dinlemiş, WhatsApp’tan birilerine uzun uzun bir şeyler yazıp göndermiş, yayıncıların oturdukları yerden ne kadar da para kazandıklarına kafa yormuş herkesin kitabın içinde özdeşlik kurabileceği kısımlar buluyor.

Öyküler teknik açıdan genel itibariyle sıkıntısız olsalar da, son sahneden başlayıp flashback’le öykünün başına dönme numarasının art arda birkaç kere kullanılması ufak bir tekdüzelik oluşturup can sıkabiliyor.

Özetle, Onurhan Ersoy ilk öykü kitabıyla edebiyatımızın Türkçe Rap dinlediğini, YouTube’dan video izlediğini inkâr etmeyen neredeyse ilk yazarı olarak kendisine bir yer açma gayretinde. Bir ilk kitabın yapması gereken temel şeyi yapan, yazarın sonraki eserlerine yönelik bol bol vaat içeren Geri Dön Her Şey Berbat Edildi, güncel bir şeyler okumaya niyetli tüm okuyucuları bekliyor.

•