LOPE DE VEGA
çev. Saliha Seniz, Coşkun Adıgüzel, Esra Kılıç İş Bankası Kültür Yayınları 2022.
Lope de Vega hareketli bir yaşam sürmüştür. Vega oyun yazarlığının dışında aristokratların sekreterliğini yapmış, savaşlara katılmıştır. Edebi kişiliği kadar çapkınlıkları ve aşk hayatıyla da gündeme gelen Lope de Vega’nın günümüze ulaşabilen oyunlarından bazıları başyapıt olarak kabul görür.
Tiyatronun sarayın ve soyluların tekelinden çıkarak halka ulaşmasında öncülük yapan ulusal İspanyol tiyatrosunun kurucusu Lope de Vega (1562-1635), çok üretken bir yazar olarak bilinir. İspanyol edebiyatının en önemli yazarlarından biri sayılan Vega, 1.800 kadar tiyatro oyununa imza atmıştır! On yaşındayken Latinceden çeviriler yapan, on beş yaşında yazdığı oyunlar profesyonel tiyatro grupları tarafından sahnelenen Lope de Vega hareketli bir yaşam sürer, oyun yazarlığının dışında aristokratların sekreterliğini yapar, savaşlara katılır. Edebi kişiliği kadar çapkınlıkları ve aşk hayatıyla da gündeme gelen Lope de Vega’nın günümüze ulaşabilen oyunlarından bazıları başyapıt olarak kabul görür.
İspanya’da felsefe, bilimler, sanat, edebiyat ve dinî düşünce alanlarında önemli yeniliklerin, gelişmelerin yaşandığı ve tarihçilerin “Altın Çağ” adını verdikleri dönemin yazarlarından Lope de Vega (1562-1635), Madrid’de doğar. Bir süre Ávila piskoposu Jerónimo Manrique de Lara’nın hizmetinde bulunduktan sonra, 1583’te Portekizlilere karşı yapılan sefere katılır. Seferden dönünce tiyatro oyuncusu Elena Osorio’ya âşık olan yazar, kadının kendisini terk etmesi üzerine komedi ve yergiler yazıp bunları elden ele dolaştırır, ancak bu yaptığı başına iş açar ve 1587’de tutuklanır. Sekiz yıl sürgün cezasına çarptırılır. Yasak olmasına rağmen Madrid’e dönüp evlenen yazar, eşi Isabel de Urbina ile birlikte Valencia şehrine yerleştikten sonra burada küçük bir edebiyatçı grubu kurar. Eserleri İspanya’nın çeşitli şehirlerinde sahnelenir, bir tiyatro okulunun kuruluşuna öncelik eder.
Castilla’ya gitmesine müsaade edilen Vega, Alba Dükü’nün hizmetine girer. Bu yıllarda karısını ve iki çocuğunu kaybeder ve sonunda Madrid’e dönme izni alır. Madrid’de bir gönül meselesi yüzünden kiliseyle başı belaya girer. Yeniden evlenen Vega evliliğini yürütemez ve eşi Juana de Guardo tarafından terk edilir. Daha sonraları evlilik dışı ilişkiler yaşayan yazar, bu durumu değiştirmek için 1614’te, Toledo’da rahiplik yapar. Ancak alışkanlıklarından kurtulamaz ve 1635’te kızıl hastalığından ölümüne dek bu tür ilişkilerini sürdürür.
Lope de Vega'nın Madrid'de düzenlenen cenaze töreni, Ignacio Suarez Llanos, 1862, Prado Müzesi, Madrid.
Vega, tüm bu hareketli yaşamına rağmen kalemini hiç elinden bırakmamış bir yazar. Mistisizmden çapkınlığa kadar pek çok konuda şiirler, oyunlar ve romanlar yazar ve bunlardan bazılarını imzasız veya mahlas isimle yayınlar. Kendi ifadesine göre toplam komedilerinin sayısı 1.800 civarında olup, bunlardan ancak beş yüz kadarı günümüze gelebilmiştir. Sadece oyun yazmakla yetinmeyen, tiyatro tekniği hakkında yeni görüşler de öne süren yazar bu alanda da yine öncü olmayı sürdürür. Örneğin, oyunların beş perde yerine üç perde olmasını, mekân ve zaman birliği aranmasını ve seyirci için önemli olanın eylem birliği olduğunu, konu seçiminde de halkın beğenisine uyulmasını önerir. Kaynaklar o dönemin İspanyol seyircisi için iki büyük tema olduğunu yazar. Bunlardan ilki şereftir; ister milli şeref, ister krala ve kiliseye bağlılık şerefi, ister aile şerefi olsun, seyirci bunu çok önemsemektedir. İkinci tema ise her zaman olduğu gibi aşktır ve Vega bu iki temayı da ustalıkla işler.
Vega’nın 1619 yılında, Madrid’de yayınlanan Fuenteovejuna oyunu, yazılışından yaklaşık yüz elli yıl önce yaşanan bir ayaklanmayı anlatır. Maria Jesus Horta’nın kitapta yer alan yazısından öğrendiğimize göre, yazar “bu oyunu yazarken 1572 yılında tarihçi Francisco de Rades y Andrada tarafından Kastilya askerî tarikatları üzerine yazılan kronikleri temel almış” ve onun yorumlarını paylaşmıştır. Bu kroniklere göre 22 Nisan 1476 gecesi ayaklanan kasaba halkı kumandanı ve askerleri öldürmüş, üstlerindekileri çalmışlardır. Her ne kadar Lope de Vega oyununda ayaklanmanın nedeninin “şeref” olduğunu öne sürüyorsa da –şeref konusunu tamamen göz ardı etmemek şartıyla– “meydana gelen asıl olay, köylülerin derebeyine karşı ayaklanmasıdır”. Kasabalılar bitmeyen savaşlar nedeniyle vergileri artıran derebeyine karşı isyan etmiş ve kraliyete bağlı kalmayı seçmişlerdir. Doğal olarak, derebeyleriyle tarikatların ve kralların sürekli çatıştığı 15. yüzyıl İspanyası’nda olayların gelişimi edebiyatçıların anlattıkları kadar basit değildir. Ama biz yazarın anlattıklarına kulak verip, konunun diğer yanlarından söz etmeyi tarihçilere bıkacağız.
Lope de Vega, Juan van der Hamen, 1620.
Oyunun başında Fuenteovejunalı bir grup kadın, kasabalarına yerleşen Calatrava tarikatı kumandanı Fernán Gómez de Guzmán’ın ahlak dışı hareketlerinden yakınmaktadır. Alçak komutan çeşitli vaatlerle veya korkutarak pek çok kadının hayatını altüst etmiş, şimdi de muhtarın kızı Laurencia’nın peşine düşmüştür. Ancak Laurencia, Guzmán’a teslim olmak niyetinde değildir ama ondan da korkmaktadır. Bu arada kasabanın gençlerinden Frondoso da kıza âşıktır.
Kumandan askerî bir zaferden sonra kasabaya döner ve törenle karşılanır. Laurencia’nın babası kasabayı temsilen güzel bir nutuk atıp ona hediyeler sunar ve tebaasının kendisine karşı iyi niyetler içinde olduğunu söyler. Kumandan, Laurencia’yı görür ve onu evine davet eder. Laurencia tarafından reddedilince de kızı eve zorla sokar, ancak Laurencia tavrını değiştirmez ve komutandan kurtulmayı başarır.
Laurencia, bir gün sevgilisi Frondoso ile kırlarda dolaşırken onları gören kumandan yanlarına gidip saygısızlık eder, ancak müstakbel damat ona pabuç bırakmaz. Onlardan ayrılan Komutan Guzman bu kez Frondoso’dan intikam almaya karar verir ve bir süre sonra yapılan düğünlerini basıp Laurencia’yı kaçırır. Yaşananlardan sonra muhtar ve kasabanın ileri gelenleri toplanırlar. Herkes kararsızlık içindedir, korkmakta ve isyan ettikleri taktirde yenileceklerini düşünmektedirler. Toplantı devam ederken içeriye saçı başı dağılmış halde Laurencia girer. Her ne kadar kadınların erkeklerin toplantılarına girme hakları olmadığını bilse de sesini duyurmak istemektedir. Kendisine kızım diye hitabeden babasını tersler ve onu şöyle suçlar:
“Müsaade ettin beni alıkoymalarına
o zorbaların, intikamımı almadın,
o alçaklardan beni kurtarmadın.
Frondoso’nun değildim ben daha,
söyleyebilmem için almasını
kocam olarak intikamımı
(…)
Götürdü beni gözlerinizin önünde
Fernán Gómez kendi evine;
bıraktınız kuzuyu kurdun eline,
çobanlar gibi yüreksizsiniz siz de.
Ne hançerler görmedim ki göğsümde?
Ne büyük fenalıklar
ne laflar, ne tehditler,
ne korkunç cürümler,
iffetimi teslim edeyim diye
(…)
Siz misiniz şeref sahibi?
Söyleyin, siz babalar ve akrabalar.
Parçalanmıyor mu yoksa
sizin yüreğiniz kahırla,
böyle acılar içinde görmekten beni?
Koyun sürüsüsünüz hepiniz adeta
(…)
İyisi mi verin birkaç silahı bana,
zira taşa dönmüş yüreğiniz, kaplansınız siz…
Diyeceğim ama, olamazsınız çünkü o,
tüm yırtıcılığıyla düşer yavrularını çalanın peşine,
Avcıların alır canını.”
Muhtarın kızının bu sözleri, en başta babası olmak üzere köyün tüm erkeklerini harekete geçirir. Muhtar arkadaşlarına, “alın kılıçları, mızrakları, yayları, kargıları, sopaları” der. O sırada köyün kadınları da yanlarına gelip kalkışmaya katılırlar. Kadınlardan biri mızraklarının üzerine flama çekilmesini söyleyince, Laurencia ona vakitlerinin olmadığını söyler, flama niyetine yemenilerini takarlar ve kumandanın evine giderler.
Ayaklanan halk evi basarak her şeyi altüst eder ve kumandanla sadık uşaklarını öldürürler. Fuenteovejunalılar en sonunda kendilerine hayatı zindan eden tirandan kurtulmuşlardır, ancak kumandan ve yardımcıları öldüğü için yaptıklarının bir müeyyidesinin olduğunun, kralın olayı soruşturacağının, hatta kendilerini cezalandırabileceğinin de farkındadırlar. Bu nedenle bir soruşturma durumunda kimin yaptığı sorulduğu takdirde sadece tek bir cevap vermeye karar verirler: “Fuenteovejuna yaptı.” Hatta bunun alıştırmasını bile yaparlar!
Gerçekten de düşündükleri gibi olur. Olayı öğrenen kral, Fuenteovejuna’ya yargıç başkanlığında bir heyet gönderir. Kimin kumandanı öldürdüğünü araştıracaklardır. Kasabaya ulaşan heyet hemen herkesi sorgular, ancak tek bir cevap alır: Fuenteovejuna! Kralın karşısına eli boş çıkan yargıç, olayı şöyle anlatır:
“Bana emrettiğiniz üzere;
özel bir titizlikle
ve itina ile koyuldum görevime.
İncelerken
işlenen suçu,
yazılmadı bir sayfa bile,
Kanıt olabilecek nitelikte,
çünkü gidiyorsun birine
cesaretle,
kimin yaptığını sorunca
diyorlar, ‘Fuenteovejuna.’
Üç yüz kişiye işkence ettim
(…)
On yaşındaki çocukları bile
bağlattıysam da gerdirme aletine
olmadı mümkün bundan başka bir kelime”
Kral daha sonra olayı bir de kasabalılardan dinler, ahali ona kumandanın zorbalıklarını anlatır ve onun yönetiminde yaşamak istemediklerini söyler. Kral olarak sadece onu tanımaktadırlar ve armalarını kasabalarına yerleştirmişlerdir. Kral sonunda onları affedip kendi koruması altında yaşayabileceklerini söyler.
•