Başkomiser Galip ‘entel’ katil peşinde!

Felsefe-Cinayetleri

Felsefe Cinayetleri

ÇAĞATAY YAŞMUT

Maceraperest Kitaplar Oğlak Yayınları 2021 278 s.

Çağatay Yaşmut’un yarattığı Başkomiser Galip, sekizinci kitap olan Felsefe Cinayetleri’yle karşımızda. Galip kitapta ‘apayrı dünyalardan’ üç cinayeti, eldeki tek kanıt olan, maktullere gönderilmiş İtalyan filozof Boetius’un felsefi şiirleriyle birleştirip aydınlatmaya çalışırken, kontrgerilla, ‘devlet içinde devlet’, iktidar-işadamı, kentsel dönüşüm, rant gibi konular da gündeme geliveriyor.

BURAK SOYER

Tam adı Anicius Manlius Severinus Boëthius. İtalya’da doğmuş, yine İtalya’da ölmüş. O dönemin Avrupa’sında pek sallanmayan konularla, geometri ve aritmetikle ilgili metinler yazmış. Babası ölünce bir aile dostu tarafından evlat edinilerek iyi bir eğitim almış ve devlet içinde de hızla yükselmiş. 30 yaşındayken ailesinin ismi ve iyi eğitimi sayesinde Kral Magnus’un güvenini kazanmış, Roma’da konsül seçilmiş. 520 yılında ise o zamanlar devletin en kıdemli yöneticilerine verilen Magister Officiorum unvanını almış. O yıllarda Roma’da üst kademelerdekiler arasındaki güvensizlik toplumsal ve politik olarak herkesi çok etkilemiş. Millet birbirinin ayağını kaydırmak için türlü senaryolara başvuruyormuş. Bizim Boethius (yazının devamında ismi bu şekilde anılacak) da bu katakulliden nasibini almış, Kral Theodoricus’a suikast planları hazırlayanların arasında ismi geçtiği için hakkında idam kararı çıkarılmış. Gözleri yerinden çıkana kadar dövülmüş, işkencelerden geçmiş. Kendisine savunma hakkı tanınmayan Boethius, yapılan haksızlığı Türkçeye Felsefe’nin Tesellisiolarak çevrilen kitapta satırlara dökmüş. Girizgâhı Boethius ve bu büyük eseriyle yapmamın sebebi de, polisiyemizin önemli isimlerinden Çağatay Yaşmut’un has adamı Başkomiser Galip’in, Oğlak Kitap “Maceraperest Kitaplar” dizisinden çıkan yeni kitabı Felsefe Cinayetleri’nde yeni macerada peşine düştüğü katilin, işlediği cinayetlerden sonra geride Felsefe’nin Temelleri kitabından yaptığı alıntılarla izler bırakıyor olması. Macera başlasın…

Başkomiser Galip hayli yorgun. Sigarayı bir buçuk paket civarı sömürüyor. Masasındaki günde üç kere boşaltmak zorunda kaldığı kül tablası sote kumarhanelerdeki gibi bir koku yayıyor artık Cinayet Büro’daki odasında. Merdivenleri zor tırmanıyor. Öksürük nöbetleri gırla. Bir yandan da çok küçük yaşlardan beri bipolar tedavisi gören sevgilisi Oya’nın ağır depresyon süreciyle uğraşıyor. Ama Galip’i hayatta tutan şey yine cinayetler ve katiller oluyor. Başkomiserimiz bu kez ‘üçü benzemez’ cinayetler silsilesinin içine giriyor. Maktullerden ilki Şefik Gören. Görenler İnşaat’ın patronu. Kıçını devlete dayamış. Devletin adamlarına bol bol para yedirmiş. İhaleleri de böyle böyle cebine atarak yükselmiş. Sırada çok daha büyük bir ihale var. Sağ kolu kardeşiyle beraber, “Şu işi alıp parası bol, aklı kıt millete bir kez daha iyi bir gömmeyi” düşünüyorlar. (Bu diyaloğun 17-25 Aralık operasyonunda çıkan tapelerde ‘gerçek anlamını’ duymuştuk ama Çağatay Yaşmut biraz daha kibar yazmış.)

Şefik Gören cipiyle sevgilisinin evine geldiği sırada, arabadan iner inmez biri tarafından durduruluyor. “Eline bulaşmış kanları temizleyebildin mi?” diye soran adam oracıkta işini bitiriveriyor Şefik’in. Olay yerine gelen polis ve savcının katilin kim olabileceğiyle ilgili kafasında net bir şüphe var aslında. Zira geçen yıl Görenler İnşaat’ın Zeytinburnu’ndaki şantiyesinde çıkan yangında iki işçi ölmüş. ‘Büyüklerden’ kimse ceza almamış, taşeron firmanın iki çalışanına verilen üçer yıl hapis cezası para cezasına çevrilmiş, ‘kaza’dan ölen işçiler sorumlu tutulmuş. Bir de bu işçiler Kürtmüş. Haliyle oklar bu işçilerin yakınlarına ve ‘örgüt’e çevriliyor. Galip ve ekibi de işe onlardan başlayacak.

Galip’in ekibinden Mustafa, Şefik Gören adına, Şefik’in sevgilisinin evinin posta kutusunda bir şiir buluyor. Şiir şöyle:

“Günahkâr hak etmişken cezaları,/niye boca etsin masumlara?/Âhlaksızlık tutmuş yücelerdeki tahtları/kutsal boyunları almış ayaklar altına,/tekmeleyip incitiyor haksızca./Işıl ışıl erdemi örtmüş karanlıklar gölgeleriyle,/adil insan, adaletsizin suçunu çekmekte./Ne yalan yere ettikleri yeminlerden cefa çekerler/ne de yalana buladıkları sahtekârlardan./Güçlerini sergileme fırsatı yakaladıkları anda,/keyifle boyunduruğa vururlar o en yüce kralları”

İmza Boethius. Şiirdeki “adaletsiz”in Şefik olduğuna, “kutsal boyunlar”ın da ölen işçilerle aileleri olduğuna kanaat getiriyor Galip. Ama cinayeti onlar işlese bile bu şiir bırakma işinin abes kaçtığını düşünüyor. Yine de aileyi yoklamaya gidiyorlar. Onlardan kaptıkları bilgilerle işçi yakınlarının Maltepe’de bir evde olduğunu öğrenip oraya baskın düzenlemek için yola koyuluyorlar. Ancak mekâna geldiklerinde ‘birileri’nin onlardan önce davrandığını görüyorlar. Ufak bir arbededen sonra Cinayet Büro, Şefik Gören cinayetinin zanlılarını nezarete atmayı başarıyor. Galip tam rahatlamışken yukarıdan gelen bir telefon işleri bozuyor. Dosya Cinayet’ten de, TEM’den de alınıyor. Sorgudaki zanlıların sonunu da yazmaya gerek yok sanırım… Galip ve ekibi ellerinde patlayan bu dosyanın ardından ‘rutin’ katillerine geri dönüyor. Buraya kadar olan ilk kısım, kitapta işlenen ilk cinayeti anlatıyor.

Çağatay Yaşmut

İkinci bölüme bambaşka bir cinayetle başlıyoruz. Ünlü dizi oyuncusu Sinan, haftada birkaç kez gittiği beş yıldızlı otelin yüzme havuzunda yaptığı sıkı bir idmanın ardından, artık alışık olduğu güzel kızlara imza dağıtma işini de yerine getirdikten sonra evine dönüyor. Ev akşamdan kalma. Partilenmiş. Etraf izmaritten, zıvanadan, boş-dolu içki şişesinden geçilmiyor. Sinan dolaptan bir bira kapıp yorgunluğunu atmak için oturuyor. O sırada kapı çalınıyor. Gelen kişinin adını bilmiyoruz. Ama bir reklam filmini bir şekilde Sinan’ın ondan kaptığını, Sinan’a da içten içe hayranlık duyan birisi olduğunu öğreniyoruz. Sinan elemana tribi koyup evden postalıyor ve uyumak için yatağına yattığında sırtına ardı ardına inen bıçak darbeleriyle postu seriyor. Bu arada Sinan’la elemanın konuşmasından bir tehdit mektubundan da haberdar oluyoruz. İçeriği hakkında bilgimiz olmasa da ne yazdığını tahmin etmek güç değil.

Cinayeti haber alan Galip ve Serdar, Sinan’ın bağlı olduğu ajansa gidip ajansın sahibi Güniz Hanım’ı sorguya çekiyor. Güniz Hanım’a gelen bir telefondan reklam filmi için GSM şirketinin Ozan isimli bir oyuncuyla çalışacağı ortaya çıkıyor. Antenleri açan Galip, reklam filminde oynamak için Sinan’ı Ozan’ın öldürmüş olabileceğini öne sürüyor. Ekip bu ihtimal üzerinden harekete geçiyor.

Üçüncü bölümde ise taksici Kadir, kafası hayli kıyak, Beykoz Çayırı’nın ağaçlıklı yolunun kenarında müşteri bekleyen kadınlardan birini, ona borcunu ödeyeceğini söyleyerek arabasına binmesi için ikna ediyor. Arabayı Beykoz sırtlarında doğru sürüp, inle cinin ‘Alman kale’ oynadığı alanda kadını önce dövüp sonra ona tecavüz ederek parasını çalıyor. Kadını da arabadan atıyor. Tam rahata erip sigarasından ilk nefesini çektiği anda, boynundaki tüm damarları kevgire çeviren bıçak darbeleriyle Kadir de mort oluyor. Unutmadan; hayat kadınıyla Kadir’in tartışmasında yine bir ‘kâğıt parçası’ lafı geçiyor.

Galip olay yerine geldiğinde ölmüş arkadaşları için önceden ormanlık alana gelen taksicilerle görüşüyor. Bulgularla aklındakileri birleştiren Galip, Kadir’in taksisinde tehdit mektubu olup olmadığını öğrenmeye çalışıyor. Kadir’in taksici arkadaşı Mehmet böyle bir mektubun olduğunu, taksinin diğer şoförünün mektubu bulduğunu, ancak yıkamaya verdiği yıkamacının çöpüne attığını söylüyor. Galip arabanın verildiği yıkamacının çöpünden kâğıt parçasını buluyor. O sırada Sinan’ın ajansının sahibi Güniz Hanım, Galip’i arayarak –yukarıda bahsi geçen– Ozan’ın Sinan’a bir tehdit şiiri gönderdiğini söylüyor ve şiiri Galip’e gönderiyor. Taksici Kadir’e yollanan şiir şöyle: “Bütün zevklerin işi aynı./kendisine düşkün olanı dürter,/Tatlı mı tatlı balını koyup/Kovanını terk eden arılar gibi/uçup gider, hışımla çarpıp kalplerimize/iğnesini yapıştırıp oracığa bırakır…” Güniz’den gelen mesajda ise, “Sadece şöhret olmayı kafasına takıp/şöhretin en yüce amaç olduğunu düşünen kişi,/sınırsızca uzanan gökyüzüne çevirmeli bakışını,/sonra da yeryüzüne şu daracık evine./Kazandığı büyük şöhretten utanç duyacaktır,/şu küçücük alanı bile dolduramayan,/ey gururlu insanlar, neden gevşetiyorsunuz/boynunuzdan ölüm boyunduruğunu boşuna/Ulaşmış olsa da şöhreti uzaktaki halklara/adı dilden dile dolaşmış olsa da,/saygın ailesi seçkin rütbelerle ışıklar saçsa da,/ölüm bu yüce şöhreti küçümseyecek nasıl olsa…” yazıyor. İmzalar elbette Boethius’a ait. Bundan sonra Galip ve ekibinin cinayetler arasındaki bağlantıyı bularak katili yakalama macerası başlıyor. Biz polisiye roman âdetimizi bozmayarak sonucu ve sonuca giden sürecin heyecanını okura bırakıyoruz.

Felsefe Cinayetleri, Çağatay Yaşmut’un yarattığı Başkomiser Galip karakterinin sekizinci kitabı. Galip her seferinde başka bir serüvenle karşımıza çıksa da, bu kitapta özellikle ‘devlet içinde devlet’, kontrgerilla, ‘derin yapılanma’ ile ilgili meselelere daha açık bir şekilde değinmesiyle farklılaşıyor. Ayrıca Galip’in bol küfürle kulaklarını çınlattığı kentsel dönüşüm, rant gibi mevzuları da kitap boyu ‘gündem’den düşürmüyor. Çağatay Yaşmut yine son sayfaya dek düşürmediği temposu, Galip ve diğer karakterlerin dünyasına bizi biraz daha yaklaştırması, üç cinayeti sağlam bir ters köşeyle bağlamasıyla belki de en üst sırayı zorlayacak bir Başkomiser Galip kitabıyla okuru baş başa bırakıyor. Kitabın bonusunun Behzat Ç. olduğunu eklemeyi de unutmayalım.