Yıldızlara yürüyen çocukların hikâyeleri 

Ben Brooks

Farklı Olmaya Cesaret Eden Erkek Çocuklarına Hikâyeler

BEN BROOKS

Çeviri: Sabire Pınar Acar, Eksik Parça Yayınları

Farklı Olmaya Cesaret Eden Erkek Çocuklarına Hikâyeler, devletin, okulun ve hâkim aile anlayışının empoze ettiği değerlere ve modellere karşı özel bir farkındalık yaratma potansiyeli taşıyor.

RAMAZAN KAYA

Ben Brooks’un Farklı Olmaya Cesaret Eden Erkek Çocuklarına Hikâyeler kitabının ana hedefi erkek çocuklar ve gençler olsa da, her cinsiyetten ve yaş kategorisinden insana açılan bir mümkünler kapısıdır, “herkesin” ilham alacağı, kudret bulacağı, kendi toplumsallaşma düzeneği ve dünyayla ilişkisi üzerine yeniden düşüneceği bir hikâyeler katalogudur. Ataerkil endokrinasyonun, şiddetin, muhafazakârlığın, rekabetin ve her türlü acımasızlığın kuşattığı çocuklarımıza, dünyanın tüm bahçelerinden toplanmış bir “farklı hikâyeler” bohçası armağan eder. Bu hikâyeler; ırkçılığa, cinsiyetçiliğe, yoksulluğa ve her türlü toplumsal zorbalığa meydan okuyan, eşitlik, özgürlük ve barış idealine uygun bir hayatın izini süren insanların hikâyeleri olduğu gibi, hayalleri peşinde koşan, yeteneklerine asla ihanet etmeyen, kendini gerçekleştirmenin yollarını ve imkânlarını durmadan çoğaltan, kısacası yıldızlara yürüyen çocukların da hikâyeleridir.

Bu hikâyeler denizinde, Steven Spielberg, Arthur Rimbaud, Barack Obama, Bill Gates, Konfüçyüs, Galileo, John Lennon, Beethoven, Muhammed Ali, Nelson Mandela, Stephen Hawking, Oscar Wilde, Linoel Messi, Van Gogh, Mahatma Gandhi gibi şöhretler karmasına da yer var, adı sanı bilinmeyen, tarihin çarklarına kum atmış, bu zalim çarkın birçok dişini kırmış, insanın yaşamını kolaylaştıran birçok buluşa imza atmış, nevi şahsına münhasır nice karaktere de rastlamak mümkün. Benim açımdan en dikkate değer, en çarpıcı hikâyeler, bu ikinci kategoride yer alan insanların hikâyeleriydi.

İkinci Dünya Savaşı sırasında düşman ülkelerin okumasını önlemek amacıyla Almanya’nın geliştirdiği Enigma isimli kodun kırılmasını sağlayan ve bu sayede savaşın ve faşizmin ömrünü kısaltan Alan Turing; Yunanistan’da deniz suyundaki plastikleri toplamaya yarayan okyanus temizleyici aleti icat eden ve 2014 yılında “Yeryüzü Şampiyonu” ödülünü en genç yaşta alan Boyan Slat; İngiltere’de Isca Okulu’nda erkek çocukların şort giymesi için üniformayı protesto edip etek giyerek okula gelen ve medyanın yoğun ilgisi sonrasında okulun kılık kıyafet yönetmeliğini değiştiren erkek öğrenciler; cinsiyetçi yasalar dolaysıyla kızı Susan’a okulda matematik öğretmeyen öğretmenlere meydan okuyup cinsiyete bakılmaksızın herkese istedikleri her şeyin öğretildiği bir okul açan Daniel Anthony; ABD’de ünlü bir futbolcu olduğu hâlde futboldaki erkek şiddetini ve eril kültürü reddederek futbolu bırakıp ülkeyi dolaşarak gençlerle erkeklik, feminizm ve spor konularında konuşarak “Erkekler ve kadınlar, daha güvenli bir dünya yaratabiliriz” diyen Don McPherson; Paraguay’ın başkenti Asuncion’un dışında yer alan Cateura isimli devasa çöplükten sağlanan atıklarla kendi müzik aletlerini ve Cateura Geri Dönüşüm Orkestrası’nı yaratan Favio Chavez; Los Angeles’ta hip-hop ve rap dünyasına eşcinsel yönelimini kabul ettiren Frank Ocean; kız kardeşleri Sophie, Inge ve onların arkadaşlarıyla birlikte “Beyaz Gül” isminde gizli bir grup kurup, Nazilerin zulmünü teşhir eden broşürler basıp dağıtan ve sonunda bir arama esnasında yakalanıp idam edilen Hans Schol; 1968 yılında Meksika’da düzenlenen Yaz Olimpiyatları’nda 200 metrelik koşuyu kazanıp madalya törenleri esnasında tek ellerini yumruk yapıp Amerika’da siyahların maruz kaldığı ırkçılığı protesto eden ve maruz kaldıkları onca yasağa ve lince rağmen geri adım atmayan ve siyah sporcuların örnek aldıkları birer efsaneye dönüşen John Carlos ve Tomie Smith; Filipinler’deki İspanyol sömürgeciliğine karşı çıkıp, anti-sömürgeci şiirler yazan, idam edilen ve zamanla ulusal bir kahramana dönüşen José Rizal; Suriye’de sabahları çıplak ayaklarıyla sıcak çölü geçip okula giden ve zaman içinde Fransa’da eğitimini tamamlayıp iş dünyasında önemli bir yer alan Mohed Altrad; henüz iki yaşındaki kızı Maddey’ye beyinsel hareket bozukluğu teşhisi konduktan sonra hareket edemeyen, öğrenme güçlüğü yaşayan kızına özel aletler yapıp tüm yaşam alanlarına kızıyla birlikte katılan Rick Van Beck; kurduğu yardım kuruluşları ve vakıflar sayesinde Afrika’daki çocuklara temiz su içme imkânı sunan ve şu âna kadar Afrika’da 900 bin insanın temiz suya ulaşmasını sağlayan Ryan Hreljac; beyaz bir babanın ve siyah bir annenin çocuğu olarak Güney Afrika’da dünyaya gelen ve varlığını bir “suç” olarak nitelendiren, annesinin cezaevine kapatılmasına tanık olan, aidiyet çıkmazına saplanan ancak zamanla Amerika’da çok ünlü bir stand-up komedyeni olan ama annesinin fedakârlıklarının ve güçlü duruşunun üzerindeki etkilerini hiçbir zaman unutmayan, “Benim dünyamda, bir kadın, bildiğim en güçlü şeydi’’ diyen Trevor Noah, kitaptaki nice güzel hikâyenin birkaç kahramanıdır sadece.

Hikâyeleri tek bir tema etrafında toplamak mümkün olmadığı gibi, kısa hayat hikâyeleri anlatılan şahısların tüm yaşamını “ideal bir hayat modeli” olarak okumak da elbette imkânsız. Zaten hiç kimsenin hikâyesi ideal bir yaşam formu olmamıştır ve olması da söz konusu değildir. Ancak cinsiyetçiliğe, ırkçılığa, şiddete ve ahlakçılığa batmış okul müfredatlarının, ışıltılı yaşam hayalleri pompalayan televizyonun, iktidarın bir kopyası olan sokak kültürünün öğüttüğü çocuklarımız için bu kitap bir farklı değerler demeti sunuyor; devletin, okulun ve hâkim aile anlayışının empoze ettiği değerlere ve modellere karşı özel bir farkındalık yaratma potansiyeli taşıyor. Bu topraklardaki alternatif çocuk kitaplarının kıtlığı hesaba katılacak olursa, kitabın önemi daha da artar. Karşılıklı diyalogun, yardımlaşmanın, şiddet karşıtlığının, kendini sevmenin, duygusal farkındalığın, empatinin, kadınlarla ve farklı cinsel yönelimlere sahip insanlarla ve hayvanlarla güvenli ve eşit bir ilişkinin kurulmasının önemini vurgulayan bu hikâyeler, aynı zamanda yetenekleri ve hayalleri doğrultusunda bir hayat inşa etmenin vazgeçilmez mutluluğunu da paylaşıyor. Özellikle ataerkil kültürün içi boş, duygusuz bir kabuk olarak şekillendirdiği erkekliğin ve erkeklik yaralarının sorgulanması konusunda erkek çocuklarının bilincine özgürlük ve farkındalık tohumlarını serpiştirmesi kuvvetle muhtemel.

Erkeklik, biraz da yalan ve inkâra dayalı erkeklik hikâyelerinin bir toplamıdır. Gerçekliği, sevgiyi, şefkati, zayıflıkları ve eril acıları inkâr eden, bastıran hikâyeler. Oysa erkek olarak varlık göstermenin bir yolu olarak sürekli maske takmak, her zaman yalanı yaşamak, hayata ve mutluluğa dair sahici bir algıdan da sürekli mahrum kalmak demektir. Ataerkil kültürün biçimlendirdiği erkekliğin altını oymak belki de kendi çıplak gerçekliğiyle barışmış, eril acıları yüksek sesle dillendiren, mutluluğu ve eşitliği arayan erkek hikâyelerinin çoğalması ve yaygınlaşmasıyla mümkün. Erkeklerin kendilerini kanıtlamak için düşman bir öteki inşa edip, bu düşman ister kadın ister sembolik düzeyde kadınsı olsun, kendilerini onun karşısında tanımlamalarını gerektirmeyen yeni modellere ihtiyaç duydukları çok açık. Ataerkil erkeklik erkeklere benliklerinin yalnızca dışsal güç peşinde koşarak anlamlı olduğunu öğretir; bu tür bir erkeklik ise tahakkümcü modelin alt metnidir.

bell hooks’un dediği gibi, “Sevmeyi öğrenmek için, erkeklerin hükmetme isteğinden vazgeçebilmeleri gerekiyor. Ölüm yerine yaşamı seçebilmeleri gerekiyor.”[1] Hâkimiyete ve zora dayalı bir ilişkide sevgi barınamaz. Erkekler kendilerini ataerkil kültüre sadakat üzerinden tanımladıkları sürece, özgür bir benlik geliştirmeleri ve kendilerini sevmeleri mümkün değil. Erkekler tüm ilişkilerde karşılıklı olarak gelişmenin ve kendini gerçekleştirmenin değerini vurgulayan feminist düşünceyi ve pratiği sahiplendiklerinde, duygusal mutlulukları ve özgüvenleri artacaktır. Ataerkil erkeklik kültürü, ilişkilerin çoğunlukla iktidar, kontrol, gizlilik, korku ve utanma, yalnızlaşma ve mesafe üzerine kurulduğunu öğretmekten geçer. Bu da hâliyle çocuklarımızı dünyaya geldiklerinde sahip oldukları bütünlük ve bağlardan vazgeçmeye zorlamak demektir. “Sahte benliğe sahip kişi sahtekâr olmak zorundadır. Kendisine ve başkalarına yalan söylemeyi öğrenen insanlar sevemezler, çünkü hakikati söyleme yetileri zarar görmüştür, dolaysıyla güven duymaktan acizdirler.”[2] Çünkü erkek çocukları erken yaştan itibaren en derindeki benliklerini gömmeye, konuşmaktan vazgeçmeye ya da hakikati dikkate almamaya, doğamız gereği en çok arzuladığımız yakınlık hâlini güvensizlik ve hatta aşağılama içine hapsetmeye teşvik edilmektedirler. Ataerkil ideali gerçekleştirmek adına gerçek benliklerinden vazgeçmeleri istenen oğlan çocuklar, kendilerine ihanet etmeyi erkenden öğrenir ve ruhlarını katlettikleri bu eylemlerden dolayı ödüllendirilirler. Bir çocuğun doğal hislerinin kabul görmediğini öğrenmesiyle gerçekleşen ruhsal bölünme, zamanla çocuğun sahte bir benlik kuşanmasını beraberinde getirir. bell hooks’un Barbara Demning’den yaptığı bu alıntı, sahte erkeklik benliğinin yarattığı yıkımı özetliyor: “Bence erkeklerin bu kadar şiddet uygulamasının nedeni, derinlerde bir yerlerde, bir yalanı hayata geçirdiklerini bilmeleri; bu nedenle son derece kızgınlar. Bir yalanı yaşayarak mutlu olamayacakları için yalanın açığa çıkmasına çok kızıyorlar. Bundan nasıl kurtulacaklarını bilmiyorlar, bu nedenle bu yalana daha da gömülüyorlar.”[3] Duygusal acı, çoğu erkeğin üstünü örttüğü, uyuşturduğu ya da tecrit ettiği bir his olduğu için, hislere dönüş yolculuğu acı çekme biçiminde gerçekleşir. Kadınlarla cinsel ilişki öncesi veya sonrasında gerçekleşen kısa itiraf anları ve çok kadim dostların sarhoş dertleşme anları dışında, bu eril acıları, bu duygusal yaraları duymak neredeyse imkânsızdır. Ayrıca, iş dünyasındaki ağır hiyerarşiler, aşağılanma, işsizlik ve göç, erkeklik krizini daha da derinleştiriyor, derinleşen erkeklik krizi de kadına, çocuklara ve hayvanlara şiddet olarak geri dönüyor.

Bu şiddet sarmalından, bu ataerkil ilişki kapanından kurtulmanın yolu eril acıları kabullenmekten, bu acıların kaynağına inmekten ve sevgiye, dayanışmaya ve empatiye dayalı bir erkeklik kültürünü yeşertmekten geçer. Ne zaman ki yüzümüzü çevirmeden eril acıyla cesurca yüzleşiriz, işte o zaman erkekler için iyileşmenin koşulu olan duygusal farkındalığın örneklerini de belki çoğaltmış oluruz. Ben Brooks’un bu hikâyeler kitabı, farklı olmaya cesaret edecek erkek çocukların yetiştirilmesi amacıyla örtüşen önemli bir kitap ve bu yolda güzel bir başlangıç adımı olmaya aday.

 

 

 


[1] bell hooks, Değişme İsteği, Erkekler, Erkeklik ve Sevgi, BGST Yayınları, s. 15.

[2] bell hooks, s, 163.

[3] S, 148.