Michaël de Saint Cheron
Çeviri: Işık Ergüden Alfa Yayınları
Emmanuel Levinas (1906-1995), birçok açıdan kendisini takip eden Paul Ricœur’e hayranlığını ifade etmekten kaçınmaz ama aralarındaki önemli bir farkın altını çizer. Levinas’ı benzersiz bir yere taşıyan da bu farktır aslında. “Kesinlikle çıkarsız” bir ilişki arayışındadır Levinas. Öteki karşısındaki yükümlülüğünün, sadakatinin karşılığı olan bir yükümlülük, sadakat beklentisi yoktur. İyiliğin illâki karşılıklı olduğu, olması gerektiği fikrini reddeder. O, azizliğe inanmaktadır.
Ricœur üzerine de çalışmaları olan ama kendisine çok daha yakın duran ve on yıla yayılan derin sohbetlerinde düşünceyi birlikte yoğurduklarını hissettiği, ondan yarım asır daha genç felsefeci Michaël de Saint Cheron’la (d.1955) son uzun söyleşilerinden birinde şöyle diyecektir Levinas:
“Ricœur … karşılıklılığın ortadan kaldırılmasının bir eksiklik olduğu, bu kavrayışta kişinin kendine karşı bir tür adaletsizlik olduğu kanaatindedir. Onun gerekçelerini gayet iyi anlıyorum, fakat ben saf ilişkinin, başkası karşısında cömertliğin temelinde yatan şeyin özellikle azizlik ilişkisi olarak adlandırılabilecek bir ilişki olduğunu düşündüm… Ricœur’ün eleştirisi şudur: Niçin kendini yoksun bırakıyorsun? Bu ilişkide neden nihai bir tatmin olmasın, doğrudan doğruya bir harcamadan başka bir şey neden olmasın?”
Bu son noktada, “Neden olsun?” sorusunu sorandır Levinas; neden illâki bir tatmin, bir karşılıklılık olsun? Karşılık değil karşılaşmadır önemli olan. Yüz yüze bakmak, bakabilmektir. İnsanın önünde insanlığı açanın bir başkasının yüzü olduğunu bize öğretir; yüzleşmek göz göze gelmektir aslında, azizlik yolundaki en büyük karşılaşma budur. “Yüz yaklaştıkça ten kelâm olur, okşayış Söz olur.”
“İnsanın doruk noktası” saydığı dişinin, bir azizlik makamı saydığı anneliğin özünü de burada bulur; başkasının sorumluluğunu beklentisiz taşımaktır karşılıksız ilişki, taşımanın en yetkin halidir annelik.
Bir tevazu çağrısıdır bu. En büyük gücün beklentisizlik olduğunu kavramış bir kudret bilincidir aynı zamanda. Zekâ düzeni olmayan bir aşkınlık düzeninin, “ancak iman yoluyla din olabilir” diyen bir bilinemezciliğin felsefesidir.
Sorumluluğun ve ıstırabın, başkasının sorumluluğu gibi ıstırabını da taşıyabilmenin felsefesidir. “Sanki dünyanın tüm adaletsizliği, insanlık durumunun bütün trajedisi başka bir kimseden değil de benden kaynak buluyor” diye hissedebilmektir.
Böyle hissedebilmek zulmün sonunu haber verir aslında. Levinas’ın açtığı yolda yürümeyi denemek, insanın kendi zalimliğinden arınma çabasıdır.
Bu yola çıkmayı denemek isteyenler, Saint Cheron’un Levinas’la söyleşilerine dayanarak yazdığı Yüz Fenomenolojisinden Kopuş Felsefesine 1983-1994 kitabını kaçırmasınlar. (K24)