Yeni Eleştiri’nin manifestosu

Eleştiri ve Hakikat

Eleştiri ve Hakikat

ROLAND BARTHES

İletişim Yayınları Çev: Melike Işık Durmaz, Elif Bildirici

1965 yılında Racine’in tragedyaları üzerine yazdıklarından sonra klasik eleştiri kuramcıları tarafından kolektif bir linçe maruz kalan Barthes, onlara cevaben kaleme aldığı bu metinle, yeni eleştiri oluşumunun kuramsal çerçevesini de çiziyor.

ŞİRİN ETİK

Göstergebilimin en önemli temsilcilerinden, Fransız düşünür ve teorisyen Roland Barthes’ın Yeni Eleştiri’nin manifestosu olarak kabul edilen Eleştiri ve Hakikat’i artık Türkçede. 1965 yılında Racine’in tragedyaları üzerine yazdıklarından sonra klasik eleştiri kuramcıları tarafından kolektif bir linçe maruz kalan Barthes, onlara cevaben kaleme aldığı bu metinle, yeni eleştiri oluşumunun kuramsal çerçevesini de çiziyor. Peki, Eski ve Yeni, diğer bir deyimle Klasik ve Modern Eleştiri arasındaki anlaşmazlık nereden ileri geliyor?

İki bölüme ayrılan kitabın çıkış noktasını bu polemik oluştursa da, metnin odak noktası bu polemiğe verilen yanıttan çok daha fazlasını içeriyor. Bu yüzden kontratak olarak niteleyebileceğimiz ilk bölümde Barthes, çoğunlukla Raymond Picard’a yanıt verirken, ikinci bölümde ise yeni eleştiri kuramının çerçevesine yoğunlaşıyor. Başını bilhassa Racine çalışmalarıyla tanınan Picard’ın çektiği geleneksel eleştirinin savunucuları, doğrusu yalnızca Barthes’ı değil, yeni eleştiriyi de topyekûn mahkûm etmişlerdi. Yeni eleştiri onlara göre tek kelimeyle “tehlikeli”[1] idi. Burada tehlikeli sözcüğünün içini açan Barthes, yeniyi tehlikeli addetmenin altında, aslında insanın yeniye karşı olan geleneksel korkusunun yattığını belirtiyor. Günümüzde ise bu geleneksel korkuya bir de karşıt olarak anakronizmden kaynaklanan bir korkunun eşlik edişi, durumu daha da karmaşık hale sokuyor. (Barthes:1966)

Gerçeğe benzerlik

Barthes’a göre klasik eleştiride ön plana çıkan temel öğe “gerçeğe benzerlik”tir. Bu öğenin kuralları üç başlık altında toplanır: Nesnellik, Beğeni ve Anlaşılırlık. Bu üç kriterin de içinde bulunduğumuz çağa ait olmadığını, hatta ilkinin pozitivist, diğer ikisinin ise klasik döneme ait olduğunu ifade eden Barthes bunların yerine anlamların biraradalığını, simgesel mantığı koyar.

Klasik eleştiri ise, bir yapıtı eleştirmek için bu kutsal üçlü –Nesnellik, Beğeni, Anlaşılırlık- dışında bir ölçütü uygun görmez. Picard tarafından tamamen öznel olmakla itham edilen Barthes’a göre, eski eleştiriye ait nesnellik kavramı sadece yazarın biyografisi ve tarihten ibaret açıklamalar içerir. Evet, Barthes bu kavrama tamamen karşı çıkar. Nesnellik, sözcüklerin anlamlarını muhafazakâr bir yaklaşımla koruyup, onlara tek bir doğru anlam yüklemeye çalışma çabasının ötesine geçemez. Bu çaba sonucunda, sözcükler gerçeğe uygun nesnellik ilkesiyle sıradanlaştırılarak, ilham verici olmaktan uzaklaştırılırlar. (Barthes: 1966) Gerçeğe uygun beğeni ise alışıldık olana tekabül eder. Bu noktada klasik eleştirinin dıştan gelen herhangi bir perspektife açık olmadığını söyleyen Barthes, bu kuramın antropoloji, psikanaliz gibi kavramlara karşı köhnemiş yaklaşımlarda bulunduğunu ileri sürer. Örnek vermek gerekirse, klasik eleştiriye göre, psikanalizin yazarı eleştirinin öznesi yapacak biçimde ele alması kabul edilemezdir çünkü yazar onların gözünde dokunulmaz bir statüye sahiptir. Böylece klasik ile modern eleştiri arasındaki ayrılık burada daha da belirginleşir: yazar merkezli (intentio auctoris) ve okur merkezli (intentio lectoris) okuma. Barthes okur merkezli yaklaşımı benimsediğini 1967 yılında “Yazarın Ölümü” başlıklı yazısıyla açıkça ilan edecektir.[2] Barthes’a göre, metin yazıldıktan sonra, ivedikle yazarından bağımsızlaşır, yani metin içinde konuşan artık yazar değil dildir. Böylece Barthes yazar merkezli kuramı kesin bir dille reddeder. Anlaşılırlık ilkesi ise dil ile ilgilidir, yazar her disipline ona özgü bir terminoloji bahşedip, bunun dışına çıkmayı yasaklayan otoriteyi, “dilsel narsisizm” olarak niteler ve eleştirir.

Simgesel mantık

Edebi metnin çoğulluğunu savunan Barthes için yapıt simgeseldir, birden çok anlamı kendi içinde barındırır. Edebiyatın dili de simgeseldir. Simgeyse değişmezdir, değişen insanların, toplumun ona yükledikleridir. Bu bağlamda üç yüz yıl önce yazılmış bir tragedya, bugün bizim için ilk sahnelendiği zamankinden çok farklı bir anlam taşır.

Yapıt hakkında açıklama yapmayı ilke edinen klasik eleştiriden farklı olarak, Barthes yapıtı keşfetmeyi amaçlar. Edebi yapıtın yapısına dair bir eleştiri yazabilmek için, edebiyatın dışına çıkmak gerektiğini savunur. Onun yapısalcı yaklaşımı, antropoloji ve dil ile şekillenir, değişik kültürel alanlara yayılır. Bunun aksine, eski eleştiri dilin katı rasyonel kurallarına boyun eğmekten vazgeçemez ve dolayısıyla da simgelerin çoğulluğunu yönetemez.  

Doğrusu her yapıt, içinde bulunduğu çağa göre farklı anlamlar yüklenebilir, buna karşılık her çağ yapıtın asli anlamını kendisinin çözdüğünü iddia edebilir. Barthes’a göre ise, durumun böyle olmadığını kavramak için yapıta daha geniş bir tarihsel, kültürel perspektif içinden bakmak kâfi olacaktır. Böylece anlamsal çoğulculuğu yorumlayama imkân verecek bir edebiyat bilimi –bir gün- mümkün olabilecektir.


[1] Roland Barthes, Eleştiri ve Hakikat, Çev: Elif Bildirici, Melike Işık Durmaz, İletişim yayınları, 2016 s.8.
[2] “Bir metin, birçok kültürden alınan ve karşılıklı diyalog, parodi, yarışma bağıntısı içine giren çoğul yazılardan oluşur. Ama bu çoğulluğun odaklandığı bir yer vardır, bu da bugüne kadar sanıldığı gibi yazar değil, okurdur. [...] Bir metnin tekliği onun nereden geldiğinde (kökeninde) değil, nereye gittiğindedir. [...] Okurun doğuşu, yazarın ölümü pahasına gerçekleşmek zorundadır.”
Barthes, Roland, Image-Music-Text, Fontana Paperbacks, Glascow, 1977.