Yayına Hazırlayanlar: HİKMET TEMEL AKARSU, NEVNİHAL ERDOĞAN
YEM Yayınları
Yazar dil ve anlatım mimarı, mimar ise mekân hikâye edicisidir değil mi, pay da payda da ortaktır, aynı frekansta sanatlaşılır.
Edebiyatta Mimarlık. Kaynak eser. Yedi yılda onlarca değerli ismin katkısıyla beslenmiş. Doğurgan topraklar keşfetmeye çağıran hacimli davetiye. Parça parça irdeleyenin yeni düşünce bağıntılarına sürükleneceği okuma kılavuzu.
On bölüm: Mimarlığa Referans Veren Klasikler, Mimarlıktan İlham Alan Romanlar / Mimarlığa İlham Veren Romanlar, Mimarlık Sosyolojisine Dair Edebi Eserler, Seyahatnameler ve Biyografik Seyahatnameler, Ütopyalar, Bilimkurgu ve Distopyalar, Fanteziler, Mimari Denemeler, Mimari Birer Estet Olarak İstanbul Yazarları, Mimarlık ve Sanat Kuramlarına Dair. Uzamı kallavi, artçı katkıların eklemlenmesine uygun bir altyapı göze çarpmakta, belli ki bu derleme, disiplinlerarası tanımının hakkını vermeyi önemsiyor.
Okur eğilimlerindeki çeşitliliğe cevap verecek şekilde tasarlanan on bölümlük düzenleme etkili. Aradığını bulmanın yanı sıra aranmayanla karşılaşmanın hazzına da hâiz bir eser. Edebiyat klasiklerinden mimarlık kuramına uzanan sergüzeştte herkes aynı duraklara aynı yoğunlukta ilgi gösteremez, bu bilgiye uygun biçimde, kitabın iskeleti çeşitlendirme üzerine kurgulanmış. Kolayca yaklaşılabilen ve usulca derinleşen içerik farklı yönlere genişleme arzusunda. Şimdilik, herkes için, erişilebilir ve zenginleştirici. Yarın, kılcal damarlara ilerlemesi gözetilecek.
İki izlekle kendi kendini bütünleyen bu binaya mimarlığın hendeseli kapısından girenlerle, kir pas içindeki edebiyat tünelinden sürüklenenler yarı gerçek bir meydanda rastlaşıveriyorlar. Kâğıttan ekranlara yansıyan ışık oyunları dikkatlerini çekiyor, açıyorlar gözlerini, çakışmalardan doğan taze bilgiyi içlerine çekiyorlar. Bugünün mimarlarıyla yazarları, notlar alarak, karşılaştırmalar yaparak birlikte seyrediyorlar gösteriyi, sonra da teknik jargonla duygusal yoğunlukları, kavramlaştırma eğilimiyle eskizlerin akıcılığını karıp müstakbel meslektaşlarına çağcıl bir palet hazırlıyorlar. Geleceğe sunmak üzere birikimlerinden süzüleni temize çekiyor, alanları dışından kim katılmak isterse aralarına dâhil etmekten geri durmuyorlar.
Mimarlıkla edebiyatın birbirine teğellenmiş olmasının sebebi nedir. Her sanat dalının özgün ham maddesini benzer becerilerle şekillendiriyor oluşu. Peki nasıl yaklaşılabilir bu beceriler toplamına? Müfredatın kenarlarına gerçekleştirilen kamikaze dalışlarıyla. Nasıl estirilir ustalık rüzgârı? Kişisel muhârebelerin sonunda elde edilen irili ufaklı yeterlilik terkiplerinin tasavvur yoğunluğunun hizmetine arz edilmesiyle. Sanatın özünü meydana getiren inşâ aktivitesinde hüner, ömrü hayatın meşakkatli çabasıyla kazanılır. Yazar dil ve anlatım mimarı, mimar ise mekân hikâye edicisidir değil mi, pay da payda da ortaktır, aynı frekansta sanatlaşılır.
Ayn Rand'ın Mimar Howard Roark karakterini anlattığı Hayatın Kaynağı romanına dair satırları Emre Karacaoğlu tuşlamış: “Roark'un mimarlığa dair bu yaklaşımı, gelenekleri yinelemekten başka bir şey yapmayan, yeni bir şey söylemeyen ve toplumun onayından başka bir şeyin peşinde olmayan diğer mimarlarla - ve toplumla - onu hep karşı karşıya getirecektir.” Knut Hamsun'un Açlık romanıyla ilgili satırları ise Billur Şentürk: “Şehirde bir yabancıdır. Bu özellik onu toplum dışına itse de aynı zamanda dışarıdan her şeyi objektif olarak gözlemleme şansı da verir. Bu yanıyla on dokuzuncu yüzyıl romanlarının tipik taşralı kahramanına benzer. Ancak Hamsun'un gelenekten kopan yanına bir örnek olarak, onu yabancı yapan özelliği, taşradan gelmesi veya ait olduğu sınıf değil duyarlığıdır.” Tanıdık yankılar dolduruyor zihni. Kitaptaki tüm anlatılar bu şekilde etkiliyor. Paragraflar belirgin verilerden arka plandaki genel gerçekliğe yol alıyorlar. Kıymetli mimarı, kıymetli yazarı, genel anlamda sanatçıyı tarifleyen cümleler geçişkenliğe teslim oluyorlar. Aynı ileti beliriyor, aynı hikâye: Genelgeçer kabullerle itirazlaşmak, taklitçilikten sıyrılıp özgün ifâdeyi aramak, orijinallik kıvılcımları belirdiğinde egzotikliğe mahkûm kılınmak.
Tabiîdir ki ayak izlerini buzula yayarak ateşi kısan, mimarlığın sanatın uzak kıyılarında, sanayiye yakın boylamlarda mukim olduğunu söyleyenler de eksik olmazlar. Howard Roark ya da karakterin modellendiği Frank Lloyd Wright gibilerini istisnâ kategorisine çentiklemek isterler. Listenin uzayıp gittiğini, istisnâların dışlana dışlana bir tarih peydahladıklarını duymazdan gelenler konuşunca okuyucu merak eder, Hayatın Kaynağı romanındaki “Mimarlık bir iş değildir, bir kariyer değildir; mimarlık bir savaştır, dünyanın var oluşunu doğrulayan mutluluğun bir kutsamasıdır” cümlesi mi gerçeğe daha yakındır, yoksa öğretim kalıplarında muştulanan meslekî kısırlık mı?
Bunun gibi sorulara ilgi duyanın okumaktan zevk alacağı bir eser var burada, Murat Soygeniş'in Le Corbusier'nin kitabıyla ilgili kaleme döktüklerine benzer bir övgüyü hak eden: “Sanki yapı sizinle iletişim halindedir. Sizi karşılar, içeri alır, nerede bulunmak isterseniz ona izin verir, sizi anlar, yormaz, şaşırtmaz. İşte bu kitap da böyledir, tıpkı Le Corbusier'nin yapıları gibi sizi çeker.”