Adıvar'ın meselesi: Lethe nehri hükümdarları ve kadife eldiven içindeki demir eller

Adnan-Adıvar

Dünyayı Düzeltmek

ADNAN ADIVAR

hazırlayan: Tuncay Birkan Can Yayınları 2020

Yazılarında faşizm karşıtı bir duruş sergileyen Adıvar'ın Dünyayı Düzeltmek başlığında kitaplaştırılan yazıları, yaşadığı devre bir aydının gözünden tanıklık etmek açısından önemlidir.

GÖZDE YILMAZ

Mart 2020’de Can Yayınları tarafından yayınlanan ve Abdülhak Adnan Adıvar'ın 1940-1955 yılları arasında kaleme alıp, Akşam, Vatan ve Cumhuriyet gazetelerinde yayınlanan kimi yazılarını içeren Dünyayı Düzeltmek adlı kitap, dönemin siyasi, sosyokültürel ve sosyoekonomik yaşantısına dair önemli anlatılardan oluşmaktadır. Adıvar bu yazılarında, hukuk, demokrasi, etik, edebiyat, tıp, hümanizm, kültür, tarih felsefesi gibi çeşitli mevzularda görüş bildirmiş, saptamalar yapmıştır. Vatandaşın hak ve hürriyetini tehlikeye düşürdüğüne inandığı tek partili meclis sistemine karşı durarak Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nın yöneticilerinden biri olmuş, çok partili sisteme geçildiğinde de, eleştirel tavrını koruyarak Demokrat Parti tarafında yer almıştır. Adıvar yazılarında, faşizm karşıtı bir duruş sergilemiştir. O, devletlerin içtimai tarihlerinden bağımsız olarak, laboratuvar tecrübeleri şeklinde yapılan inkılapları kabul edilemez bulur (s. 53) ve bu görüşünü, tabiatın atlamalar, sıçramalar yapmayıp beşeri hadiselerin tekamül zincirine  bağlı olduğu fikrine dayandırır.

Adıvar'a göre, bu tekâmülde en önemli rol, ''kadife eldiven içindeki demir el''den (s. 73) azade, fikri hürriyete düşmektedir. Zira bir milletin ruh ve kuvvetinin kaynağını, faşist zihniyetten kurtulmuş üniversitelerle işçi cemiyetleri, zanaat teşkilatı, serbest matbuat ve serbest radyolar teşkil edecektir (s. 49). Bu minvalde, zamanında Chicago Üniversitesi'nde anayasal temelleri oluşturulmaya çalışılan,  faşizme karşı teşekkül etmiş bir Dünya Cumhuriyeti fikrini de desteklemektedir; bu fikre göre, arz üzerinde yaşayan kavimler, insan ruhunun yükselişini ve insanların maddi refahını bütün beşeriyetin müşterek hedefi olduğunu kabul ve teslim etmişlerdir (s. 58). Adıvar, 1951 yılında kaleme aldığı yazısında Türkiye Cumhuriyeti'nin,  insan haklarına ehemmiyet veren  Dünya Cumhuriyeti fikrinin neresinde yer aldığını şöyle dile getirmektedir:

''Garbi Avrupa'nın hukukçuları, edebiyatçıları böyle Dünya Cumhuriyeti, Dünya Devleti fikirleri etrafında sözle, işle çalışıp dururken bizler de şu son günlerde Ceza Kanunu'nun 141'inci maddesinin tadili münasebetiyle hala milli hislerin zayıflatılması mevzusunu konuşuyoruz ve bir türlü bu duygunun sarih ve salim bir tarifine erişemeyerek bu topyekun ifadeyle matbuat, cemiyet, fikir, söz hürriyetini kayıt altına düşürüyoruz.'' (s. 57)

Hürriyetin, yine hürriyet içerisinde yeşerebileceğine inanan Adıvar, hakiki bir demokraside kanuni bir hakkın atıfet, yani bir lütuf olamayacağını ileri sürer ve kanuni hakların gasp edilerek, insanların sırf şüphe üzerine tevkif edilmesini hastalıklı bulur (s. 87). Adıvar'a göre Türkiye Cumhuriyeti'nde, Takrir-i Sükun kanunları ve İstiklal Mahkemeleri ile taçlandırılan tevkiflerin fikri temellerini, tek parti rejiminin, en eski tarihle en yakın inkılap tarihini istediği tarzda mekteplerde okutturup, dilde dilediği gibi tasarrufa kalkışması oluşturmaktadır (s. 93). Özellikle üniversitelerde görülen tevkifleri 1955 yılında Adıvar, şöyle kaleme almaktadır: 

"Üniversitenin ilmi muhtariyetine ilk defa olarak Halk Partisi hükümeti zamanında Ankara Üniversitesi'nde bazı derslerin bütçe kanununun müzakeresi sırasında ilga edilmesi ile başlandı. Bir de baktık ki üniversiteden sosyoloji dersi lağvedilmiş, folklor kürsüsü kaldırılmıştı. Bu ilganın sebebi, sadece o dersleri okutan hocaların üniversiteden uzaklaştırılmasıydı.  Bu müzakereler esnasında zamanın maarif vekili eğer bu ilgayı mucip olan hocalar üniversiteden atılmazsa, üniversite muhtariyetini ilga edecek bir satırlık kanun maddesini cebinde taşıdığını iftiharla arkadaşlarına söylüyordu. Nihayet çareyi buldular, o kürsülere muhassas maaşları bütçeden kaldırdılar. Bu meyanda bugün dünyanın en büyük Çin dil, tarih ve kültürü mütehassısı olan bir hoca da işten çıkarılıyordu. O bugün, Amerika'nın büyük bir üniversitesinde derslerine devam ediyor."
(s. 124)

Adıvar bu süreçlerde, yakın tarihin unutturulması hedefinden hareketle ders kitaplarının da elden geçirildiğini vurgular, Yunan mitolojisinde ölü ruhların geçmiş yaşantılarını unutmalarını sağlayan nehre referans vererek Lethe nehrinde yıkanan tarihin hafızasının, karanlığa gömüldüğüne işaret eder. Tevfik Fikret'in, ''Tarih-i Kadim'' manzumesinden hareketle, ''Tarih sahifeleri fikirlerin mezarıdır'' sözünü hatırlatır. En büyük ahlâki vasfın karşılıklı müsamaha ve tahammül olduğunu zikreden Adıvar, 1790 yılında Fransa Meclisi'nin ''Fransa milleti fetih ve teshir maksadıyla harbe girişmekten ve herhangi bir milletin hürriyetine tecavüz etmek için kuvvet kullanmaktan feragat eder'' kararını misal göstererek şu cümleleri sarf eder:

"Fransızların 1790'da koyduğu bu formüle Misak-ı Milli'nin kabulünden beri tamamen ve kamilen riayet etmiş bir millet olmak üzere Türk milletini göstermekle ne kadar iftihar etsek azdır. O meraka uyarak fetih ve teshir harbine kalkışmamış, başka milletlerin hürriyet ve istiklaline göz dikmemiş bir millet ferdi olarak koltuklarımız kabarsa yeridir."

İlginçtir ki, Dünyayı Düzeltmek adlı bu kitabın içerisindeki hiçbir yazısında Adıvar, gayrimüslimlere yapılan baskılardan, bir sivil din olarak inşa edilmiş Türklük kimliğinin Türk ve Sünni olmayanlara karşı yürüttüğü kara propagandadan ve yaşatılan maddi manevi zararlardan bahsetmemiştir. Bunlardan bahsetmemekle birlikte, yukarıda alıntıladığım cümlelerinde, ''fetih ve teshir harbine kalkışmamış, başka milletlerin hürriyet ve istiklaline göz dikmemiş bir millet ferdi olarak'', insan haklarını savunduğu, faşizme ve diktatörlüğe karşı durduğu görülmektedir. Çokça okuyup yazan ve yaşadığı toplumu gözlemlediği aşikar olan Adıvar'ın, Türklük kimliğinin inşası sürecinde yaşananlardan haberdar olmaması mümkün değildir. Zira bu kimliğin toplum nezdinde benimsetilip  sağlamlaştırılmasında malların ve toprakların fethi ve zorla asimilasyon yolu ile teshir harbi, Türk ve Sünni olmayanların hürriyet ve istikbalini ellerinden almıştır.

Adıvar'ın Dünyayı Düzeltmek başlığında kitaplaştırılan yazıları, yaşadığı devre bir aydının gözünden tanıklık etmek açısından önemlidir. Fakat bu tanıklık, eleştirel bir bilinç ile yapılır ve yazarın fikri çelişkileri saptanabilirse, metinler bize daha geniş bir tarih perspektifi sunabilecektir.