Masumiyet Üzerine Bir Suç Romanı: Ceza Kanunu, 353. Madde

Ceza-Kanunu

Ceza Kanunu, 353. Madde

TANGUY VIEL

çev. Mehmet Emin Özcan İletişim Yayınları 2020 132 s.

Ceza Kanunu, 353. Madde polisiye öğeler taşımakla birlikte bir polisiye değil; çok daha farklı bir biçim ve üslupla ilerliyor, olaylar mükemmel bir biçimde birbirine bağlanıyor ve ortaya kasvetli bir atmosfer, kelimenin tam anlamıyla bir noir çıkıyor.

DENİZ DODANOĞLU

 

Tanguy Viel’in Türkçedeki ilk kitabı olma özelliğini taşıyor Ceza Kanunu, 353. Madde. Romanının da mekânı olan Brest’te, 1973’te doğan yazar, henüz yirmi dört yaşındayken ilk romanını (Le Black Note ) yazmış ve bunu art arda yayımlanan romanlar, bu romanlarla kazanılan ödüller takip etmiş. İletişim Yayınları’nın Mehmet Emin Özcan çevirisiyle bastığı Ceza Kanunu, 353. Madde de Fransa’nın önemli ödüllerinden Prix RTL-LIRE’i kazanmış.

Ceza Kanunu, 353. Madde daha en baştan, adıyla ilginizi çeken kitaplar grubundan. Ama bu kitabın içeriği, isimleriyle benzer bir çekicilik yakalayanların çoğunun aksine adından çok daha dolu. Kitabı gördüğümüzde, akla ilk olarak “Acaba 353. Madde nedir?” sorusu geliyor. Ancak okur, cevabı öğrenmek için kitabın son sayfasını beklemek zorunda, çünkü bir hâkimin bir cinayet hakkındaki kararı bu maddeye dayanıyor. Fakat bu cinayetin kimin tarafından işlendiği daha ilk sayfalardan belli, yani meselemiz “Katil kim?” değil. Dolayısıyla bu kitap polisiye öğeler taşımakla birlikte bir polisiye değil; çok daha farklı bir biçim ve üslupla ilerliyor, olaylar mükemmel bir biçimde birbirine bağlanıyor ve ortaya kasvetli bir atmofer, kelimenin tam anlamıyla bir noir çıkıyor.

Her şey, tekneyle denize açılan iki adamdan birinin ölümüyle başlıyor. Martial Kermeur, balık avındaki ekürisi Antoine Lazenec’i denize atmıştır. Üstelik bunu sanki ağ atar gibi, oltayı yavaş yavaş denize salar gibi öyle kolay, öyle akışkan biçimde yapmıştır ki, Lazenec, yani “daha bir iki saniye önce, teknenin havuzluğunda oturmuş, bir yandan gevezelik edip bir yandan da oltalarını hazırlayan adam şimdi, bir anda bambaşka bir dünya”yı boylayan bir zavallı konumuna düşer. Kitabın omurgasını oluşturan sorgu da hâkim ile Kermeur’ün bu mesele üstüne konuşmasıyla başlar.

Kermeur, olaydan sonra gözaltına alınmış ve hâkimin karşısına çıkarılmıştır. Her şey onun aleyhinedir ve zanlı zaten adamı öldürdüğünü kabul etmiştir. Hâkim için sıradan bir sorgu olacak gibidir bu; biraz formalite ve hapsi boylayacak bir adam… Fakat “En başından anlatın, Mösyö Kermeur, en başından,” sözleri işlerin karmaşıklaşmasına neden olur. Çünkü Kermeur’ün yanıtı bir hayli ilginçtir: “Adi bir dolandırıcılık hikâyesi Hâkim bey, daha fazlası değil.” Kermeur’ün cinayeti nasıl işlediğini anlatması gerekirken, adi bir dolandırıcılık hikâyesini anlatmaya başlaması şaşırtıcı görünebilir, fakat bu dolandırıcılık cinayetle kesişiyorsa, kahramanın anlatacak başka bir şeyi de yoksa, bundan âlâ bir cinayet hikâyesi olamaz.

Kermeur çalıştığı gemicilik işinden çıkarılmış ve eline biraz tazminat tutuşturulmuştur. “Bu parayla benim de koyun çıkışındaki dalgaları aşabilecek güçte bir motoru olan güzel bir balıkçı teknesi almam gerekirdi ve en kötü durumda, eğer hayat zorlaşırsa, bunu da düşünmüştüm, en azından geçici olarak içinde yaşayabilirdim, evet böyle geçirmiştim içimden, bir sığınak olurdu bana,” diye düşünmüştür Kermeur, ama böyle yapmamıştır. Yaptığı şey, tüm parasını bir emlak projesi için Antoine Lazenec’e kaptırmak olmuştur.

Lazenec’in kasabaya gelişi tüm yöre halkı tarafından umutla karşılanmıştır. Bu adam, kendi halindeki bir kasabayı bir tatil cennetine, yeni bir Saint-Tropez’e dönüştürme iddiasındadır. Belediye başkanı bile bu fikrin cazibesine hemen kapılarak Lazenec’e her türlü kolaylık sağlanacağı taahhüdünde bulunmuştur. Bir gün, Kermeur’ün bekçilik yapıp oğluyla birlikte yaşadığı, belediyeye ait şatoya bir Porsche yanaşır. Arabadan inen kişi Lazenec’tir ve “Buranın tamamı satılık mı?” diye sorar. Sonrası çorap söküğü gibi gelir: satılan şato, arsalar, tatil cennetinin lansmanı… Ve nihayet, Kermeur’le birlikte bütün parasını bu projeye yatıran yirmi dokuz kasabalı. Tahmin edileceği gibi, ufukta gerçekleşmeyen vaatlerin ve böyle bir durumla karşılaşmanın kasabada yarattığı yıkım vardır. Ancak bu yıkımı herkes unutur yahut unutmasa bile sineye çeker; bir kişi, Martial Kermeur hariç.

Sineye çekememesinin sebebi yalnızca para kaptırmış olması değildir elbette. Oğluyla olan ilişkisini -Lazenec, Kermeur’ün oğluyla vakit geçirmeye, onu futbol maçlarına götürmeye başlamıştır-, sosyalizme iyi kötü inanan ve küçük bir tekne alarak hayatını geçirmeyi amaçlayan bir adam olarak bir emlak projesine inanmasıyla gururunu ve hatta belediye başkanıyla olan dostluğunu da kaybetmiştir. Tüm bunları ortaya seren Kermeur, adeta kendi işlediği bir cinayeti bir kadavra gibi masaya yatırır ve hâkime bir anatomi dersi verircesine cesedi açarken sayfalar da bir bir ilerler.

Masaya konan her parça, kitabın tüm sayfalarında okuru tekrar tekrar sarsıyor. Tanguy Viel, eşsiz bir minimalist üslupla sıradanlığın içindeki gizemleri irdeliyor ve ortaya eşine az rastlanır türden bir roman çıkarıyor. Ceza Kanunu 353. Madde, politik olmayı başarırken bireyselliği dışlamıyor, üstelik olayları sakin sakin, abartısız biçimde anlatmanın “gerçek edebilik” olabileceği kanıtlıyor.